Tanzimat öncesinden başlayan eski bir sürgünlük tarihimiz bulunuyor… Osmanlı’nın son döneminde ve TC tarihinde iktidara politik olarak muhalif olmak çoğu kez ülke topraklarını terk etmek zorunda kalmakla sonuçlanmış… Bu zorunlu terk ediş geçmişte kalmamış, halen sürüyor… 12 Eylül 1980 sonrası sürgünlerinin ardından 1990’lı yıllarda çok sayıda Kürt Avrupa ülkelerine gelmek zorunda kaldı… Birkaç yıldan beri ise “barış imzacıları”nı, sudan gerekçelerle işlerine son verilenleri ve Fettullahçıları sürgün olarak görüyoruz.
12 Eylül sonrasında sosyalistler sürgünler arasında büyük çoğunluğu oluşturmakla birlikte MHP’liler de sürgünler arasındaydı… Bunlar devleti savunuyorlardı ama 12 Eylül yönetimine şu veya bu oranda karşıydılar. Şimdiki Fettullahçılar da Erdoğan ve çevresine karşılar, kalanı savunuyorlar.
Konumuz sol, ilerici sürgünlerdir ve yakın yılların sürgünlük tarihinde büyük çoğunluğu bunlar oluşturmuştur.
Bu kesimi anlamakta eskiden de ciddi olarak zorlanırdım, halen öyleyim ve anlaşılan anlamaktan vazgeçmekten başka çarem kalmadı.
Yalçın Küçük hatırlamadığım bir kitabında Türk aydınının mazoşist karakterinden söz eder… Bu belirleme Türkiye’den gelen, yarım bırakmış olsa da belirli bir eğitim görmüş çok sayıda sürgün için genelleştirilebilir. Kendini hiçleştirmekte, kendi değerini anlamamakta, bu değeri sürekli olarak arkada bıraktıklarının ya da Türkiye’dekilerin vereceği değerde aramakta tükenmez bir çaba içinde olan sürgünler…
O değeri bir türlü bulamamaları normaldir ve bundan sonra bulabilecekleri de şüphelidir.
Sosyalist her yerde sosyalisttir. Dünyanın neresinde bulunursa bulunsun yapabilecekleri vardır. Böyle olmakla birlikte yıllarca “Burada devrimcilik yapılmaz, Türkiye’de yapılır” lafını az duymadık. Aradan 25 yıl kadar geçtikten sonra bu belirlemenin insanı çürümeye götüreceği anlaşıldı ama bu arada da çürüyen çürüdü.
Başka örnekleri ve ara aşamaları atlayıp bugüne geliyorum…
Sürgün tipik bir mazoşist örnek olarak kendi değerini bilmemekte ve böylece kendini aşağılamakta gelişmiş bir örnektir.
Hepsinin olmasa bile çok sayıda sosyalistin güçlü olmasını istediği HDP için çalışanlara şöyle bir bakın… 12 Eylül sonrasının sürgünlerini ve onların çevresini çıkarın, geriye pek az kişi kalır.
Bundan önceki seçimde HDP’nin Avrupa ülkelerinde yüzde 20 civarında oy alarak AKP’nin adından ikinci parti olmasını, CHP’yi geride bırakmasını sağlayanlar bu insanlardır. Denilebilir ki son seçimde HDP Avrupa’da oy kullanan seçmenden aldığı oylarla yüzde 10 barajını aşabildi.
24 Haziran seçiminde de benzer bir durum karşısındayız. AKP’sinden CHP’sine kadar bütün sağ partiler HDP’yi baraj altında bırakmaya, TBMM’nin dışına itmeye çalışıyor. TBMM’yi övecek değilim, hele de başkanlık sisteminin ardından işlevli bir kurum olduğunu da iddia edecek değilim ama her durumda HDP’nin yüksek oy alması önemlidir. Avrupa sürgünleri bunun sağlanmasında yine önemli rol oynayacak…
Hepsi bu kadar değil…
AKP’liler bazı kentlerde Afrin’e yönelik harekatı kutlamak için gösteri yapmaya kalktılar, yapamadılar. Sosyalistlerin yıllarca içinde yaşadıkları yanılgı onlarda da vardı, kendilerini Türkiye’de sanıyorlardı. Açık duyuru yapınca –ne de olsa AKP yüzde 60 oy almıştı- çok sayıda insanın gelip katılacağını sandılar ama karşılarında solcuları görünce şaşırdılar. Kısa sürede dağıldılar. Sayıları az değildi ama devlete sırtlarını dayamadan ne yapacaklarını bilemiyorlardı.
Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) adlı AKP yandaşı örgüt çok sayıda toplantıyı “provokasyon olur” gerekçesiyle iptal etti.
Polisin Türkiye’de olduğu gibi onları özel olarak korumaması, karşı tarafa saldırmaması onlar için büyük handikaptır. Böyle bir destek olmadan iş yapmaya alışmamışlar. Aynı çağrıyı Türkiye’de yapsalardı büyük kalabalık toplanırdı ama ülke dışı böyle değildir. Burasının başka koşulları var. Seçimde yüzde 60 civarında oy almak pratikte de büyük destek görmeyi gerektirmez.
Sürgünlerin kendi konumlarını daha objektif değerlendirmeleri gerekmez mi?
Bunun için epeyce geç bile kalınmadı mı?
Önemli işlev görüyorlar. Erdoğan bile ülke dışındaki yandaşlarına “Meydanı onlara bırakmayın” diye çağrı yapıyor. Kendisi sadece Kürtlerden söz ediyor ama sürgünler sadece Kürtlerden oluşmuyor.
Erdoğan’ın anladığını bakalım bizim insanlar ne zaman anlayacak?
217 kez okundu.