Türkiye de, bölgemiz Ortadoğu da ( özellikle de Filistin de) ve son yıllarda da Avrupa da devrim mücadelesinin içinde bulundum. Dolaysı ile Türkiye de, Ortadoğu ve Avrupa da devrimci mücadelenin bir çok yükseliş ve gerilemelerine(met-cezir gibi) tanıklık ettim. 68 kuşağının içinde yer aldım, 78 kuşağı ile birlikte mücadele ettim, Özgürlük Hareketinin her zaman yanında oldum. Son zamanlarda bir çok ilklere tanıklık ediyorum. Gezi Hareketinde yazılı ve görsel medyada izleyerek gördüğüm ilklere tanık oldum. APO’ nun :Ankara da, Diyarbakır da, Avrupa da ve Erbil de yapılmasını önerdiği, Özgürlük Hareketinin pratikleştirdiği Barış ve Demokrasi Kongrelerden Avrupa nın Başkenti Brüksel de yapılanına bizzat katılarak bir takım ilkler gördüm.
Gezi ve Özgürlük hareketinde tanıklık etmiş olduğum ilkleri ve geleceğe yönelik öngörü ve önerilerimi bu yazıda özetlemeye çalışacağım.
Barış ve Demokrasi Kongresinde kararlaştırılmış olan Meclis in ön hazırlık toplantısı 13-7-2013 tarihinde Köln de yapıldı. Gündeminde, Kongrenin değerlendirilmesi maddesi de vardı. Bu gündem maddesinde, söz alıp: o güne kadar devrimci hareket tarafından dağıtılmış olanları Gezi ve Özgürlük Hareketi topluyor, toparlıyor diye belirtmiştim. Yanında başka şeyler de söylemiştim ama özeti böyle idi. Tabi dağıtılmış ve toparlanmakta olanların içinde bizim yani 68 kuşağı ile 78 kuşağının dağıtmış oldukları da var. Kuşkusuz 68 ve 78 kuşakları devrim mücadelesine çok önemli miraslar bıraktı. “Dağıtma” kavramını eleştirmek için değil, somut bir gerçeği ifade etmek ve yapacağım karşılaştırmada objektif olmak için kullanıyorum. Her şeyden önce 68 kuşağı : ideolojinin itimi, ideoloji ve teoriyi fraksiyonculuk temelinde üretip, inanç gibi dokunulmazlaştırarak, daha doğru bir söylemle ideolojiyi inanca, imana dönüştürerek siyasi arenadaki yerini aldı.
Bu çıkış ve bu çıkışı sağlayan Saikler, (kendimi başa koyarak söylüyorum) önceleri solun tek örgütü olan TİP’ i çok çeşitli parçalara böldü. Süreç içerisinde bölenlerin kendileri de bölündü. Benzetmek yerinde ise bir amipleşme yani bir bölünerek çoğalma süreci yaşandı. O nedenle de devletin bizden öldürdüğü kadarını da biz bir birimizden öldürdük. Belki de daha fazlasını. Devrim mücadelesi de (yapılmış olan yanlışların üzerinde atlamak için söylemiyorum) canlı bir organizmadır. O nedenle onun da çocukluk, gençlik, (delikanlılık) olgunluk ve yaşlılık dönemleri vardır. Bu bağlamda, TKP’ yi doğum, TİP dönemini çocukluk, 68-78 kuşaklarını da delikanlılık dönemleri, Gezi Hareketini de olgunluk dönemi olarak niteleyebiliriz.
Böylesi bir nitelemede bulununca 68-78 kuşaklarının dönemini : ideolojinin kutsandığı, inanca dönüştürüldüğü, tapınıldığı, bu sebeple devrimcilerin kanının döküldüğü, devrimcilere karşı cinayetlerin işlendiği, dolaysı ile de, devrimci güçlerin dağıtıldığı, iflah olmaz bir bölünme ve parçalanmanın yaşandığı bir dönem olarak vurgulamak gerekir. Öyle bir dağılma ve dağıtma ki: Mahir Çayan ve yoldaşlarının Kızıldere de başka ve üstelik de rakip bir örgütün liderlerini faşizmden kurtarmak için, tümü ile insani olan ve sosyalizmin sadece bir toplumsal sistem olmadığı, aynı zamanda insani de bir sistem, o nedenle öznesinin de insan olduğunu gösteren sosyalizme evrensel boyutta nitel bir katkı yapan eylemi bile bizim dağıtıcılığımızı durdurmaya yetmedi.
Gezi Hareketi çıkıncaya kadar fraksiyonculuk Türkiye devrim mücadelesindeki egemenliğini sürdürmeye devam etti. Gezi Hareketi Fraksiyonculuk sürecine çok büyük bir nokta koydu. Bitirdi mi fraksiyonculuğu?.. Hayır!.. Ama etkisizleştirdi. O nedenle bundan sonraki süreç dağılma değil, birleşme ve bütünleşme süreci olacaktır. Çünkü Gezi Hareketi bir fraksiyon hareketi değildir. Gezi Hareketi, Robinson un buluşların anası gereksinimdir dediği gibi toplumsal gereksinimin bir ürünü olarak ortaya çıkmış olan bir Harekettir. O nedenle de dağıtıcı değil toparlayıcıdır. İdeolojik bir hareket olarak çıkmayışı, ideolojinin bir eseri ve esiri olmayışı, bir fraksiyonun değil toplumun gereksiniminin ürünü olarak ortaya çıkması onu bölücü değil bütünleştirici yapmıştır. Dolaysı ile de devrimci mücadelenin olgunluk dönemini ifade etmektedir.
Özellikle daha önce de var olan, fakat Gezi Hareketi ile Türkiye ve dünya çapında yasal ve meşru bir yer edinen ve devrimci mücadelede ki çok önemli yerini almış olan “Anti Kapitalist Müslümanlar” yapılanması: Devrim mücadelesinin Türkiye ve bölgedeki gerçek rayına oturmasını sağlamıştır. Anti kapitalist Müslümanlar, Kandil simidi dağıtırken Gezililerinde birlikte simit dağıtması, namazlarını kılarken Gezililerin onların güvenliğini sağlamak için yanı başlarında nöbet tutması: dünya güzeli, insanlık adına mücadelenin bir değeri olarak, hiçbir zaman unutulmaması, sonuna kadar korunması gereken bir semboldür. Mücadele tarihimizin çok önemli ve hiçbir zaman ihmal etmememiz gereken bir ilkidir. İlkidir çünkü geçmişte bir çoğumuz işe “tanrı yokla” başlamıştık. Gezi bu yanlışımızı düzeltti. Anti Kapitalist Müslümanlar, İslam ı sömürülerinin aracı yapmak isteyen din bezirganlarının karşısında sömürü düşmanları olarak duracaklar ve bu işi Ateist devrimcilerden deha iyi becereceklerdir.
İdeolojinin esaretinden kurtulma, fraksiyonculuk sürecine nokta koyma, ayrılmayı değil birliği başat yapma, bir Müslüman ülke olan Türkiye de İslam ın ruhu olan : insandan, haktan, halktan, adaletten, eşitlikten, dillerin, dinlerin kardeşliğinden yana olan anti kapitalist Müslümanlarla aynı mücadele saflarından olmak gibi yenilikler çok heyecan verici yeniliklerdir. Bunlarla birlikte : sosyalist Hareketin şöyle ya da böyle ilişki de olduğu fakat bir türlü ilişkilerini rayına koyamadığı Alevileri de Gezi Hareketi kendi kapsamına aldı, belli bir uyum sağladı.
Aleviler kendileri olma, kendi kaderini tayın etme yolunda epey yol kat ettiler. Ama henüz güçlü bir platform içinde kendilerini kendi kimlikleri ile ifade ederek, Türkiye toplumsal ilerleme sürecine ağırlık koyamamışlardı. Gezi Hareketi buna olanak yarattı. Alevileri Gezide gören Erdoğan ve Hükümeti telaşa kapıldı, panikledi, hemen çoktan unutmuş olduğu “Alevi çalıştayı” aklına geldi. “Cem evi cümbüş evi” terbiyesiz ve saygısızca söylediği tükürüğünü yalayarak, Alevi Dedelerine maaş bağlamayı gündemleştirdi. Bütün bunlar, Gezi Hareketi ile birlikte: Alevilerin mücadelesinin belli bir düzleme geldiğini ve gerisinin Alevi örgütlerinin kendi manevra kabiliyetlerinin gücüne kaldığını gösteriyor.
Bu ilklerin üreticisi olan Gezi hareketi, tıpkı kendisi gibi Kürt Halkının gereksiniminin bir ürünü olarak doğmuş ve şimdi artık Türkiye nin de bölgenin de gereksinimi haline gelmekte olan Özgürlük Hareketi ile de bir çatı altında buluşur ve bir platformda bütünleşirse bu bir devrim olmaz, ama devrimin bir ön basamağı olur, emperyalizm ve işbirlikçilerinin dışında, ona karşı Türkiye nin ve bölgenin üçüncü ve yenilmez bir gücü haline gelir. Aslında Özgürlük Hareketinin yaratmış olduğu ilklerle Gezi Hareketinin üretmiş olduğu ilkler tümü ile çakışıyor.
Özgürlük hareketi de fraksiyon ve fraksiyonculuğun bir ürünü değil. O dönemde Türkiye de bir birinden kopup organize olmuş onlarca fraksiyon vardı. Özgürlük Hareketi, fraksiyonlar dışı, halkın gereksiniminin bir ürünü olarak doğdu. Kürt Halkı PKK’ den önce var olan bir çok Kürt örgütüne değil PKK’ ye malıyla, canıyla, destek vererek devleştirdi. Özgürlük Hareketi de aynen Gezi gibi yurt sever Müslümanların devrim mücadelesinin saflarında olmalarını sağladı, alternatif cumalar yarattı. . Alevileri (özellikle de Kürt Alevileri) mücadele saflarına kattı, Alevilerden de önemli öncü kadroların çıkmasını sağladı. Kürt kadınını öncü konuma getirdi. Türkiyeli bütün örgütlerin bir blok çatısı altında (FKBDC, Emek Bloğu, HDK, HDP )birleşmesine öncülük etti. Özgürlük Hareketi daha farklı bir şey yaparak: Ermeni, Süryani, Keldani, Laz, Çerkez, Arap, Kürt gibi halkların da bir potada bütünleşmelerinin ortamını yarattı ve bir araya gelmelerini sağladı.
Bunun da en somut örneğini ben Avrupa nın Başkenti Brüksel de ki Kongre de gördüm. Lazlar, Çerkezler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Kelden iler, Rumlar, Pontuslular hasılı kelem Türkiye nin bütün halkları kendi renkleri ile orada kendilerini temsil ettiler, çok özgürce bütün görüşlerini açıkladılar, dostça ve uygarca tartıştılar. Manifestoya, özgürlük hareketine sitem boyutunu aşan eleştirilerde bulundular. Sesleri hiç kimse tarafından kesilmedi. Bu da benim görmüş olduğum çok önemli bir ilkti. Özgürlük Hareketi bu ilkleri yarattı. Bu ilklerin dokusu Gezi Hareketinin yaratmış olduğu ilklerin dokusuyla kelimenin tam anlamı ile çakışıyor. Bu doğal ve objektif çakışmanın sübjektif yönünü de tamamlamak gerekiyor.
Tabii ki, Özgürlük Hareketi, sadece Türkiye ve Kuzey Kürdistan da mücadele eden bir Hareket değil. Ortadoğu genelinde var olan ve mücadele eden bir harekettir. Özgürlük Hareketi, Ortadoğu da Birinci Cihan Savaşı sonrasında, Kürt toprakları üzerinde, emperyalist devletler tarafından cetvel ile çizilmiş olan bölge sınırlarını söküp, atmak ve bölgenin sınırlarını yeniden belirleme konusunda da bölgenin önemli bir aktörü konumundadır. Dolaysıyla, dünya düzenini dengeleyen aktör güçlerin de göz önünde bulundurduğu güçler arasındadır. Dünya aktörleri şimdilik mesafeli duruyorlar. Çünkü hali hazırda yiyecekleri bir güç olarak bakıyorlar. Şimdilik eşit ilişki kurabilecekleri bir güç olarak görmüyorlar.
Rahatlıkla yutabilecekleri kolay bir lokma olmadığını çok iyi bildikleri için şimdilik uzak duruyorlar. Ama Özgürlük Hareketi APO’ nun Barış ve Demokrasi Manifestosu ile başlatmış olduğu süreci dünya ve bölge konjonktürüne denk bir şekilde pratikleştirip, somut sonuçlara bağlayabilirse, şimdi yemek yutmak için bakan her güç o zaman iş birliği yapmak için sıraya girecektir. Öylesi bir sürece gelindiğinde Özgürlük Hareketi, bölgenin tek ve en önemli halk hareketi haline gelmiş olacaktır. Emperyalizm ve işbirlikçileri karşısında tek alternatif güç haline gelecektir. Bu gün bile altından kalkamadıkları, üstesinden gelemedikleri sorunlarını çözmek için onu muhatap alacaklardır.
Özgürlük Hareketinin sözünü etmiş olduğum konuma gelebilmesi için Gezi Hareketi ile; Gezi Hareketinin ise Erdoğan ın hışmından kurtulabilmesi, ülkede ve bölgede dayanakları olan bir düzleme gelebilmesi, Türkiye toplumsal ilerleme sürecinin muharrik bir gücü olabilmesi için Özgürlük Hareketi ile bir platformda olmaya gereksinim duyacaktır. Kurulacak olan böylesi bir platform bundan öncekilerden farklı olacaktır. Bundan önceki platformlarda Özgürlük Hareketi Kürt Halkı adına Kürt halkı ile birlikte oluyordu. Diğer örgütler Türkiye Halkları adına platformda yer alıyorlardı fakat halk yoktu. Gezi Hareketi ile yapılacak platformda, Gezi Hareketi ile birlikte halk da yer alacaktır. O nedenle de bundan öncekilerden farklı bir özelliğe sahip olacaktır.
Böylesi bir platform oluşturulabilirse, kuşkusuz bu platform Türkiye de ki ve bölgedeki rolünü oynayacaktır, ama bunun yanında evrensel boyutta, dünya devrim sürecine katkı sağlayacak bir düzleme de çıkacaktır. APO’ nu Kürt halkı ve genel olarak halklar için belirlemiş olduğu bir perspektif var. Söz konusu perspektif, evrensel düzlemde bir boyuta çıkartılamazsa hayata uyarlanmaktan güçlükler çekilir. Buna Mutlaka ve mutlaka evrensel ve enternasyonal bir boyut kazandırılarak, ulaşabilecek her alanda pratikleştirilerek, hayata uyarlanması gerekecek. Bunu da en iyi Avrupa Barış ve Demokrasi Konferansı (kongresi) yapabilir. O nedenle Avrupa Barış ve Demokrasi Kongresinin her katılımcı örgüt ve bireylerine çok önemli görevler düşmektedir.
Kongreye katılımcı olan her örgüt, platform ya da başka türden yapılar ve bireyler söz konusu platforma katkı sundukları her emeği bir onur imzası olarak görüp öylesine korumalıdırlar. Mevcut dünya, bölge konjonktürü ve Türkiye nin içinden geçmekte olduğu süreç: halkların zayi olmuş haklarına kavuşmasına çok uygun bir zemin yaratıyor. Ermeni, Süryani, Keldani, Laz, Çerkez, Arap, Rum, Romen, Pontus gibi ezilmiş, ezilen ve ezilmekte olan kimlikler, İşçi sınıfı ve diğer emekçiler, Kadınlar, eşcinseller gibi ezilen cinsler için kurtuluşa uygun tarihsel bir fırsat var. Bu tarihi fırsat mutlaka değerlendirilmelidir.
Bu fırsatı kaçıran her ezilen kimlik, cins, sınıf ve katman kendine ihanet etmiş olacaktır. Doğmuş olan bu fırsatı Avrupa da evrensel bir boyutta değerlendirebilecek, Türkiye ve bölgede de etkin hale gelmesine önemli katkı sağlayacak güç Avrupa Barış ve Demokrasi Kongresidir. Çükü onun ismi kongre, ama o kelimenin gerçek anlamı ile Türkiye nin sınıf, inanç, kimlik gibi bütün ezilen renklerinin özgürce içinde yer aldığı bir platformdur. Bunu çok doğru okumak ve doğru değerlendirmek gerekir. O nedenle ben söz konusu platforma atmış olduğum imzayı bir onur imzası olarak görüyorum. Katılımcı her kesin de bu duygu ve düşünce ile davranmasını öneriyorum.
Bu güne kadar, bazılarının içinde olduğum (FKBDC) bazılarını ise bütün gücümle desteklediğim Özgürlük Hareketi ile Türkiye devrimci hareketi arasında bir çok birlikler yapıldı. Ama gereken başarı elde edilemedi. Çünkü doku, denge ve yapısal olarak tam bir çakışma sağlanamıyordu. Özgürlük Hareketi yapısal ve kitlesel güç olarak lokomotif görevi yapıyordu. O nedenle de raylar ve vagonlar arasında yeterli bir uyum oluşmuyordu, bazen vagonlar raydan çıkılıyordu. Başarılı olunamıyordu. Fakat birlik konusunda harcanan bütün bu çabalar, her hal ve şartta, ortak bir birlik çatısının zorunlu olduğu konusuna tarih tanıklık ediyor, birliğin mücadelenin olmazsa olmazı olduğunu kanıtlıyor. Artık her konuda Gezi ile Özgürlük Hareketi arasında doğal bir uyum var. Eksik olan sübjektif faktörün doğru ve dengeli bir şekilde uyarlanmasıdır. Bu uyarlama: Avrupa Barış ve Demokrasi Kongresinden sonra oluşturulmakta olan Meclis ve ona bağlı olarak oluşturulacak yapılanmaların katkı yapması ile mümkün olacaktır.
Türkiye devrim Mücadelesinin çocukluk, delikanlılık dönemlerinin bütün güçleri, olgunluk döneminin gücü olan Gezi Hareketi içinde yer almalı, onun üretmiş olduğu çoğulculuğu, hoş görüyü benimsemeli, saygılı olmalı ve geçmişinin sağlıklı bir özeleştirisini yaparak, Gezi sürecine denk bir yaklaşım ve yöntemle mücadeleye devam etmeli. Özgürlük Hareketi ile birlik platformlarına da bu temelde yaklaşmalıdır. Bence tarih her devrimciye bu görevi dayatmış durumda.
Teslim TÖRE
1320 kez okundu.