Biyografisi
1943 yılında Yörük bir ailenin 9. çocuğu olarak Adıyaman’ın Tut ilçesinde doğdu, ortaokulu Besni’de liseyi Adıyaman’da okudu. 3 yıllık İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenciliğinin yanı sıra renkli fotoğraf laboratuarı, porselen atölyesi, av tüfekleri mağazası ve Philips Radyo TV Fabrikasında işçi olarak çalıştı.
“1969 yılında Philips fabrikasında DİSK’e bağlı Türkiye Maden-İş Sendikası’nın işyeri sendika temsilciliği ve lokal başkanlığına seçildi. 1970 yılında hukuk fakültesindeki öğrenimini yarıda bırakarak sendikal çalışmalara ağırlık verdi. O yıllarda sendikal özgürlükler uğruna verilen mücadelede ve bu uğurda sık sık yaşanan fabrika işgallerinde bir Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi ve genç bir sendikacı olarak aktif yer aldı.
“Memet Ertürk 1971 yılında Maden-İş Sendikası’nın İstanbul 6. bölge temsilciliğine 1974 yılında aynı sendikanın genel sekreterliğine seçildi. 1975 yılında TKP’ye üye oldu. Kemal Türkler in çok yakın bir çalışma yoldaşı olan Memet Ertürk, 15-16 Haziran1970 direnişinde 6. bölge komitesinde 1975 demokratik hak ve özgürlükler İstanbul Taksim mitinginde komite üyesi ve konuşmacı DGM’ye karşı verilen mücadelede düzenleme komitesinde, 1976 ve 1977 1 Mayıs kutlamalarını düzenleyen 3 kişilik komitede düzenleme komitesi üyesi ve güvenlik sorumlusu olarak aktif görev almıştır. Memet Ertürk hakkında bütün bu faaliyetlerden dolayı Türk ceza yasasının 141 ve 142. maddelerinden onlarca dava açılmıştır. 1978 Varşova kongresinde Dünya Sendikalar Federasyonu’na (FSM) bağlı 20 Milyon üyeli Uluslararası Metal İşçileri Sendikaları birliği’nin (UMSB) yürütme kuruluna seçildi ve bu örgütün Türkiye, Ortadoğu ve kuzey Afrika sorumlusu oldu. İran, Irak, Suriye, Ürdün Filistin, Mısır, Tunus ve Cezayir sendikaları ile çalıştı ve onları Dünya Sendikalar Federasyonunda temsil etti.
“12 Eylül 1980 darbesinde yurtdışına çıktı DİSK’in beraatına kadar uluslararası DİSK’le dayanışma komitesinde görev aldı.”
SALKIMSÖĞÜT
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat…
Atları rüzgâr…
Atları…
At…
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Ağlama salkımsöğüt,
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!
Nâzım HİKMET
386 kez okundu.