Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’de yaşayan Suriyelilere vatandaşlık verileceğine ilişkin açıklamayı yaptı; fakat sürecin nasıl işleyişi hala belirsiz. Sahada çalışan uzmanlar Pırıl Erçoban ve Şenay Özden’e sorduk.
Erçoban ve Özden, vatandaşlıktan önce tüm Suriyelilerin haklarını güvence altına alan mültecilik statüsünün elzem olduğunu, vatandaşlıkla ilgili öne sürülen kalifiyelik kıstaslarınınsa sınıfsal olduğunu ve ayrımcılık anlamına geldiğini ifade ediyor. Uzmanlar toplum genelindeki ırkçı yaklaşımdan da hayli tedirgin.
‘Tedrici geçiş sağlanmalıydı’
Pırıl Erçoban, Mülteci-Der İdari Koordinatörü
Suriyelilere vatandaşlık verilmesine ilişkin açıklamaların ardından ulusal basındaki haberlerin çoğunda Suriyeliler hedef alındı. Basında yer alan bu verilerin dayanağı nedir?
Bu verilerin büyük kısmının temeli şehir efsanesi aslında. Bir dönem mültecilere devlet ayda 1000 Dolar ödüyor deniliyordu; öyle olsa insanlar bu kadar kötü şartlar altında yaşar mı? Burs konusuysa ne sadece Suriyelilere has ne de her Suriyeliye burs veriliyor. Türkiye 1990’dan beri yabancı öğrencilere burs veriyor; 2010’lu yıllarda bu burslar daha yoğun bir şekilde YTB üzerinden yapılmakta ve yanlış bilmiyorsam şu anda yaklaşık 16 bin burslu yabancı öğrenci var; bunun en fazla 1500 kadarı Suriyeli. Bu eleştirileri dile getirenlere sormak isterim. Ülkelerini, eğitimleri terk etmek zorunda kalan çocuklara, gençlere karanlık bir gelecek mi sunmak iyi, hayata tutunmalarına yardımcı olmak mı? Vatandaş olsun olmasın bu çocukların, gençlerin geleceğini çalmaya kimsenin hakkı yok.
Kısaca vatandaşlık meselesinin çok yanlış ve ırkçı bir zeminde tartışıldığını düşünüyorum. Zaten olması gereken mültecilere kalıcı çözüm sunmak; bu, belli bir vadede vatandaşlığı da kapsamalı. Yoksa insanların yıllar, nesiller boyu yaşamlarını dolaba kaldırıp, her an tedirgin, dışlanmış, hakları olmayan özneler olarak yaşamalarını bekleyemeyiz, bu kimseye reva görülmemeli. Ama yanlış olan bir başka nokta da bunun ortaya atılış şekli. Bir kere toplumsal gerilim yaratmamak için bu konunun baştan mülteci statüsü verilerek tedrici bir geçişin sağlanması gerekiyordu. Bu yapılmadı, hâlâ da yapılması düşünülmüyor. Üstelik mülteciler arasında bir ayrımcılık, bir hiyerarşi yaratılıyor; ben işime yarayanı kabul edeceğim diye. Böylesi bir ayrımcılık kabul edilemez. Bir de insanlara ne istediği soruluyor mu? Tercihleri nedir? Örneğin bildiğim kadarıyla Suriye çifte vatandaşlığı kabul etmiyor; Suriye vatandaşlığını bırakmaya razılar mı?
Özellikle Sözcü gazetesi birkaç güç üst üste Suriyelileri hedef alan manşetler attı. Bu manşetlerin Türkiye toplumunda nasıl bir etkisi olur?
Nasıl etki oluşturduğu ortada. Irkçı dalga yayılıyor. İstanbul’da, Konya’da, Urfa’da aslında her yerde bu ayrımcı, ırkçı söylem üzerinden bir tartışma almış başını gidiyor. Bence nefret suçu işleniyor. Belli bir grubu hedef alan ve nefret saçan söylemlerin kaynağı basın olmamalı. Basın, insan haklarının savunucusu olmalı.
Vatandaşlık verilecek Suriyeliler nasıl belirlenecek?
Bunun detaylarını birlikte öğreneceğiz. Şimdiye kadar söylenen belli niteliklere sahip, eğitim, meslek sahibi Türkiye’nin işine yarayacaklar vatandaşlığa alınacağı şeklinde. Ancak söylediğim gibi, böylesi bir kriter, ayrımcılıktır. Mesleği, eğitimi ne olursa olsun bu temellerde bir ayrımcılık yapmadan, sadece samimi ve gerçek bir güvenlik değerlendirmesi yapılarak sürecin işletilmesi gerekiyor kanımca.
‘Sınıf temelli yapılması yanlış’
Şenay Özden, Hamiş Suriye Kültür EviCumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık vereceğini söylemesi, Suriyelilerce nasıl karşılandı? Herhangi bir tedirginlikleri var mı
Bazı Suriyeliler vatandaşlık meselesinde olumlu yaklaşmakla beraber, sosyal medyada örgütlenen Suriyeli mülteci karşıtı ırkçı tepki sonrası, bazı Suriyeliler de ‘Türkiye vatandaşlığı istemiyorum’ tagini başlattı. Bunun açıklamasını ise şöyle yapıyorlar: “Onurumuz dışında başka hiçbir şeyimiz kalmadı. Böylesine ırkçı bir tepkinin geldiği bir ülkede vatandaşlık almak istemiyoruz.”
Suriyelilerin başından beri Türkiye’den beklentileri, kendilerine uluslararası kanunlar tarafından tanınan mültecilik statüsünün verilmesiydi. Ancak bu durum beş yıldır gerçekleşmedi.Şu anda geçerli olan ‘geçici koruma statüsü’ ile kayıtlı oldukları şehrin dışına çıkarken bile izin almakta büyük zorluk çekiyorlar. Çalışma, eğitim, seyahat özgürlüğü gibi temel hakları garanti altına alan mültecilik statüsü sadece Suriyelilerin değil, bu ülkede bulunan tüm sığınmacıların hakkı olmalı.
Suriyeliler henüz mülteci statüsünde dahi değilken, vatandaşlık verilmesi sizce ne anlam ifade ediyor?
Mültecilik statüsü Türkiye’de bulunan tüm Suriyeli sığınmacıları kapsayacakken, vatandaşlık sadece vatandaşlığa ulaşabilecek Suriyelilerin koşullarını değiştirecek. Her ne kadar prosedür hâlâ net değilse de, yapılan açıklamalardan gördüğümüze göre de doktor, mühendis gibi beyaz yakalılar ya da sermaye sahipleri vatandaşlık alabilecek. Dolayısıyla benim karşı çıktığım, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi değil, bunun sınıf temelli yapılması. Yani beş yıldır tekstil atölyelerinde günde 12 saat, günlüğü 30 liraya çalıştırılan Suriyeli çocukların, Türkiyeli erkeklere ikinci eş olarak satılan ve ‘işleri bitince’ kapı önüne konan Suriyeli kadınların, sanayide asgari ücretin altında çalıştırılarak emekleri sömürülen kadın ve erkeklerin yine bir statü sahibi olamayacakları, benim eleştirdiğim nokta.
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi öyle görünüyor ki toplumun bazı kesimlerinde de tepkiye neden oldu, siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye toplumunda ortaya çıkan tepkinin büyük ölçüde milliyetçi, ırkçı ve ayrımcı bir tepki olduğu çok aşikâr. İşin şaşırtıcı yanı, Sözcü gazetesi gibi, her daim milliyetçi ve ırkçı reflekslerle hareket ettiğini bildiğimiz ortamların Suriyeli mülteciler meselesinde de ırkçı bir tavır ve düpedüz yalan haber yapmaları değil. Bu, zaten gayet beklendik bir şeydi benim için. Ama bu ülkenin demokratları olduğunu iddia eden çevre içinden de Sözcü’ye oldukça yakın duruşlar ortaya çıktı. Solcusu, sağcısı, demokratı, faşisti, her mezhepten ve her etnisiteden Türkiyeliler arasında geniş bir ‘milli mutabakat’ sağlandı mülteci karşıtlığı bazında. Bu, şu ana kadar büyük ölçüde sosyal medyada sınırlı kalmakla birlikte, yavaş yavaş farklı şehirlerde Suriyelilere saldırılar olarak da tezahür etmeye başladı. Bu ırkçılığa karşı şimdiden güçlü bir tepki gösteremezsek ilerde önünü alamayız.
CHP’nin referandum çağrısı, Selahattin Demirtaş’ın referandum kelimesini ağzına almış olması dahi çok tehlikeli bir durumdur. Toplumsal olarak Suriyelilerin linç edilmeye çalışıldığı bir ortamda referandum kelimesini zikretmenin getirdiği tehlikenin Demirtaş tarafından özellikle farkında olunması gerekir, diye düşünüyorum. (Not: Selahattin Demirtaş daha sonra yaptığı açıklamada “Dün referandum diyerek hata ve haksızlık yaptım. Temel hak ve özgürlüklerde referandum olmaz” dedi.)
126 kez okundu.