Sürgün de yaşam unutmalarla ve hatırlamalarla sürüp giden bir süreç. Ama bazı hatıralar vardır ki, yerli yerinde donup kalır. Bellekten hiç silinmez. Gün olur, o hatırlamayı oluşturan kareler gözümüzde sabitleşir, gitmez. Yıllar geçse de eskimezler. Bazen bir resim çıkagelir, masanızın önüne konuk olur. Sürgün yaşam, Sınıf kavgası dediğimiz o zaman diliminde çok keskin devrimciler vardı. Devrim için devrim adına yola çıkmışlardı.Bugün dönüp geriye bakıldığında, sürgünde yaşayanlar arasında kaç kişinin yüreğinde devrimci dayanışmanın inadı ve aşkı atıyor hala. Sürgünde yaşamak biraz da devrimci irademizi sınadı. bizi sınıf mücadelesiyle, bizi kendimizle yüzleştirdi. tarihle yüzleşilsin derken, kendi tarihimizle yüzleşmemiz gerektiğini bir kez daha gösterdi.12 Eylül faşizmini dergi sayfalarında hesap soranlar, malesef 12 eylül cellatlarını mahkemelerde protesto edenlerin arasında olmadılar. Mahkeme salonlarında hesap soran annelerin,babaların, kardeşlerin, eşlerin ve mahkeme salonlarında safları sıklaştırmadılar. 12 eylül faşist darbecilerin yargılanması için gerekli kitlesel güçü oluşturmadılar.12 eylül faşizmi ile yüzleşmek ve hesaplaşmak isteyen, devrimcilerin yanlarında olmadılar. 12 eylül darbecilerinin yargılanması için gerekli devrimci iradeyi sergileyemediler.12 eylül darbecileri üzerine gitmediler, sadece dergi sayfalarında soruna çözüm aradılar. Kahrolsun demekle 12 eylülcüler kahrolmadılar. Örgüt iradesiyle sloganlar kesenler, darbecilericilerden, işkencecilerden dava açmayı düşünmediler. Maraş’ın, Çorum’un hesabını sormak için mahkemelere gitmediler, katiller ve işkenciler hakkında dava bile açılmadı, insan hakları mahkemelerine başvurmadılar.Mahkemelere dava açmayı düşünmedikleri gibi başvurma girişiminde olanları düzenin yedeğinde gördüler. Ama Avrupa’da mülteci yaşamdan yana hiç bir rahatsızlık duymadılar. Peki 12 eylül darbecilerinin yargılanması için mücadele edenleri akp’nin yedeğinde görenler avrupa’da mülteci yaşamdan ne bekleyebilirler? Avrupa ülkelerinde mülteci olmayı nasıl açıklayabilirler?12 eylül darbecilerinden hesap sormak için bir araya gelen 12 eylül hatta 12 mart sürgünlerinin buluşmasına burun kıvıranlar ne kadar ve hangi krıterler karşısında haksızlığın karşısında olabilirler? Avrupa’da ve Türkiye’de 12 eylül faşizmine karşı olup mahkemelere gidip hesap sormak isteyenleri karşı devrimci saflarda görenler, mahkemelere gidip müdahil olanları mücadele kaçkınları olarak değerlendirenler ve en mutlak doğrunun siyasal analizlerini kendilerinde görenler, mahkeme önünde toplananları akp yandaşı yapanlar(!) Bu yaman diyalektik açılımın neresindedirler? Sınıf mücadelesini dar alanda kısa paslaşma olarak gören bir anlayış devrimci olursa, Mahkemelerde darbecilerden ve işkencecilerden hesap sormak isteyenler de egemen gücün yani akp nin yedeğinde olması nasıl açıklanabilinir? İşte bu yaman diyalektik anlayışın devamı olan anlayışlar yaşamın kenarında olan bir anlayışla Avrupa’da sürgün yaşamın ne ızdırabını nede çözümünü algılayabilirler. Oysa 12 eylül sürgünleri olarak 12 eylül faşizmine karşı kendimizi ne kadar aşabildik? Sürgün yaşamın sosyolojik sorunlarını ne kadar sorgulayabildik? Eşitsizliğe karşı çıkarken, devrimci olmayı ne kadar başarabildik? İşkence de öldürülen sokakta kurşuna dizilen devrimcilerin katillerini ne kadar teşhir edebildik? Katiller, işkenciler hakkında kaç dava açabildik? Avrupa’da onlarca devrimci intihar etti, intihar edenlerin sorunlarını ne kadar algılayabildik?Sürgünde yaşayan Devrimcilerin yaşadığı tramvaları ne kadar öğrenebildik? Herşeye rağmen kendisiyle yüzleşecek ve gereğini yapacak çok sayıda cesur devrimci Avrupanın tüm olanaklarına rağmen yürekleri hala pırıl pırıl eşitlik ve adalet için emekten yana olan duygu ve düşünceriyle devrimci kimliklerini korumaktadır ve korumaya devam ediyorlar.Bu duyguların sahibi olan devrimciler ne kadar kabullenildi,Bu insanlarla ne kadar dostluklar kuruldu? En mutlak doğruyu tatlı duygular altında üç-beş cümlenin gölgesine girerek yaşayanlara da şaşırmamalıyız. Sürgünde bu havayı yaşayan ve yaşamakta ısrarlı olanlar arasında sosyolojik ve psikolojik parçalanmanın yaşandığına da kimse şaşırmamalı.Giderek çetrefelleşen ve kontrolü zorlaşan yaşam bizleri, düne ilişkin aynayı karşımıza almaya, bu bağlamda dünümüz ve gerçekliğimizden dersler almaya zorlamaktadır. Kurmayı düşlediğimiz dünya ile yaşadığımız gerçeklik (sürgünlük) arasında ki büyük açı farkı, bizi daha büyük bir özene zorlamaktadır. Sürgünde yaşamak zor zanaat hemde çok zor zanaat. Bunca haksızlıkların yaşandığı bir dönemde malesef yükselme döneminde değil, sürekli azalma dönemindeyiz. Dolayısıyla ölümden öte kayıplarımız olan o güzel insanları sevgiyle saygıyla anıyorum. Yüreği eşitlikten ve adaleten atanlara, sürgünde yaşayan devrimcilere sevgiler, saygılar. sunuyorum. Bilmeye , öğrenmeye ve sorgulamaya cesaret etmeliyiz. Herşeye rağmen 12 Eylül sürgünlerinin buluşması,sürgün yaşamla yüzleşmesi çok olumlu bir adımdır. 12 eylül sürgünleri olarak önümüze koyduğumuz hedefleri başarmak için, faşizme karşı sorumluluklarımızın olduğunu unutmamalıyız. 15 Aralık Köln’de buluşan 12 eylül sürgünlerinin tarihi buluşmasını çok anlamlı buluyorum. Başarılar diliyorum…
Erdal Boyoğlu.
607 kez okundu.