IDOMENI, GREECE – MARCH 20: Makadonya sınırında IDOMENI kampından kendi arabasıyla geçen biri, orda bekleyen mültecilerle konuşuyor. Yardım almak için insanlar kuyrukta,20 Mart 2016 Yunanistanda başlatılan gelenlen mültecilerin tekrar iadesi uygulamsı, Makedonyanın da sınırlarını kapatma kararında etkili oldu. Batı Avrupa ya ulaşma güzargahının mühürlenmesi, kapatılması sonrasında, binlerce mülteci gayri insani koşıllarda sınırlarda bekliyor. Bu insanlar AB zirve toplantısında çıkacak kararı umut bağlamış durumda.
Yaklaşık bir yılı aşkın bir süredir, gerek Avrupa Sürgünler Meclisi(ASM), gerekse Amnesty International(AI), Pro Asyl(PA) gibi direk mültecilerin hukuksal sorunlarıyla ilgilenen kurumlar, yazarlar, gönüllü çalışanlar: “Türkiye Güvenlikli Bir Ülke Olarak İlan Edilemez” yönlü seslerini kamuoyuna duyurmaya çalıştılar.
Yaklaşık 2012 yılından itibaren, bazı insan hakları aktivistleri; tekil hukuki olaylar üzerinden, “Türkiye’de iltica yasaları dahi mevcut değildir” yönlü açıklamalar yapmaya başladılar.
Ve nihayetinde Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 20 Mart tarihinde yapılan bir anlaşmayla; Yunan Adaları’ndaki mülteciler apar-topar, hukuksuz bir şekilde Türkiye’ye sınırdışı edilmeye başlanıldı.
Bu apaçık hukuksuz davranış karşısında yine ASM, AI, PA ve dünyanın dörtbir yanındaki kurum, kuruluş, insan hakları aktivisti kamuoyuna; “bu hukuksuz, insan haklarına aykırı uygulama hemen son bulmalıdır” biçiminde yoğun açıklamalarda bulundu.
Bu açıklamalardan yaklaşık iki hafta sonra, 6 Nisan tarihinde Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği Komisyonu(ABK), daha önce karara bağladığı Schengen yasalarını değerlendirmek üzere toplandı:
“Dublin Sistemi gereğince, iltica başvurusu yapmak isteyenler; Schengen sınırları içerisinde ilk ayak bastıkları ülkede iltica başvurusunu gerçekleştirmek zorundadır. Bu ülkelerin başında Yunanistan ve İtalya gelmektedir. Sayısı yüzleri, binleri değil; aksine yüzbinleri aşan mülteci 2015 yazından itibaren Avrupa’ya akın etmiştir ve Avrupa’da, Dublin Sistemi olarak adlandırılan sistemin işletilebilmesi için tam anlamıyla bir işbirliği yapılmıştır. Ancak bu sistem öngörüldüğü gibi işletilememiştir-işlememiştir.
Şu an ABK çok uzun zamandan beri bildirimde bulunduğu Dublin Sistemi ile ilgili Reform Tasarıları’nı tanıtıyor. Esasta uzun zamandır kamuoyuna duyurulan somut Yasa Tasarısı Önerileri yerine, karşımızda sadece öneriler var.
Somutlaştırılarak Mart ayında açıklanacağı çok öncesinden kamuoyuna bildirilmiş olan Yasa Tasarısı Önerileri’nin, en erken Mayıs ayında tekrar gündeme getirilmesi bekleniyor.
ABK toplantısının içeriği yayınlanmadan önce Pro Asyl Yöneticisi Günther Burkhard: “Avrupa Adalet Divanı, İdari Mahkemeleri’nde bir ek genişleme gerçekleştirmek zorundadır. Asıl çözüm budur. Ama buda, Adalet Divanı’nı kaldıramayacağı bir yük altında bırakacaktır. Avrupa Birliği Komisyonu’nun şu anki sıçrayışı, içinden geçtiğimiz günlerde, kamuoyunun zihnini mültecilerin Yunanistan’dan Türkiye’ye sınırdışı edilmeleri karşısında dumura uğratmaya çalışan politik bir manevradan ibarettir” biçiminde açıklamalarda bulundu.
Amnesty International ise: “Avrupa Birliği’nin, iltica başvurularının hukuki sürecini tek elden yürütmesi, yakalanmaya çalışılan ortak standardın alaşağı edilmesini de beraberinde getirecektir” biçiminde, yetkilileri bu konuda uyardığını açıkladı.
Bir kâğıt parçası aracılığıyla basına-kamuoyuna sunulan iki Model önerisi şöyle(ancak bunlar, öncesinde bildirildiği gibi somutlaştırılmış Yasa Tasarısı Önerileri değildi):
- ‘Centilmenlik Mekanizması’nın eksikliklerinin giderilmesinin gerekliliği, bu güne kadar mevcut olan sistemin büyüklüğü ve bütünlüğüne uygunluk arzetmektedir. Daha önce kararlaştırılmış olan kota sınırlaması vasıtasıyla, barındırma kapasitesi dolmuş olan ülkelerin dışındaki ülkelerin de mülteci alımı gerçekleştirmesi gerekmektedir. Avrupa Komisyonu geçtiğimiz Eylül ayında da böylesi bir öneriyi sunmuştu ve bu öneri Almanya Hükümeti tarafından favori olarak gözde tutuldu. Ancak özellikle Doğu Avrupa Ülkeleri’nin keskin karşı koyuşları, taahhüt altına alınmış olan bu mekanizmanın muvaffak olamamasını beraberinde getirdi.(Örnek olarak Polonya gibi ülkeler gösteriliyor)
- Öngörülen, işletilmesi gereken mekanizma: Her ülkenin büyüklüğü, zenginliği, başvuru kabul etme kapasitesi dikkate alınarak oluşturulacak uygun bir kota aracılığıyla; ilticacı bir AB üyesi ülke içinde başvuru yapar, ardından bu kota uygulamasına uygun olarak başka bir AB ülkesine gönderilir. Başvuru yapanın aile bağları da değerlendirilmesi gereken bir faktördür.
Komisyonun kâğıt üzerinde sunduğu bu açıklama-iki madde, şimdiye kadar mevcut olan sistemde düşünülen “temel değişiklikler” olarak adlandırılıyor(Bütün basın bunun böyle adlandırılmasıyla üstü örtülü bir biçimde dalga geçmiş-bn-).
Schengen Bölgesi içerisinde gerçekleştirilmesi planlanan bu mekanizma; mültecilerin izinsiz sınır geçmelerini engelleme önlemlerinin de alınmasını beraberinde getirecek. AB Komisyonu buna karşı alınabilecek önlemleri de: “Bu sınırlar içerisinde teknik kontrol araçları kullanarak, rahatlıkla denetim sağlayabileceğimizi düşünüyoruz.” biçiminde özetliyor”.
Schengen Anlaşması’na dâhil olan 26 ülke: Almanya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, İtalya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Yunanistan, İsviçre, Norveç, Lihtenştayn ve İzlanda.
Not: Yazının başlığı da dâhil olmak üzere, tırnak içerisinde belirtilen maddeler, sözlü açıklamalar; esasta Spiegel Online, Neue Osnabrücker ve bazı yerel gazetelerin 6 Nisan akşamı yayınladığı haberlerden derlenmiştir.
415 kez okundu.