Yazının konusu Aleviler olacağı için başlığını böyle yazdım. Değilse yazının başlığı : her ezilen sınıfın, toplumun, azınlığın kurtuluşu kendi elindedir diye yazardım. Çünkü kurtuluşu kendi elinde olan sadece Aleviler değil, ezilen kurtulmaya gereksinim duyan bütün toplumlar için geçerlidir. Toplumlar tarihine de ezilen hiçbir sınıf, cins, azınlık, ezilen ulus, sömürge halk gibi topluluklar başkaları tarafından kurtarılmamışlardır. 16. y. yılda başlayan ve 18. y. yıla kadar devam eden burjuva devrimlerinden sonra, en büyük toplusal devrimler tarihi yirminci yüz yılda yaşanmıştır. Yirminci y. yılın devrimlerinin ulusal devrimler ve feodalizme karşı yapılmış olanları bile : ya proletaryanın öncülüğünde ve ya proletaryanın ideolojik öncülüğünde yapıldığı iddia edilmiştir.
Sadece devrimleri değil, devrimden sonra kurulan iktidarların adını da : proletarya diktatörlüğü, Halk iktidarı, demokratik iktidar vb. koydular. Şimdi dünya da proletaryası kurtulmuş, halkı özgürleşmiş, proletaryanın ideolojisinin egemen olduğu bir tek ülke var mı dünyada? Üzülerek belirteyim ki yoktur. Nedenleri üzerine çok şey yazdığım için burada değinmeyeceğim. Sadece : proletaryanın ideolojik öncülüğü, proletarya öncülüğü, proletarya diktatörlüğü dediler de ne oldu sorusunu sorarak konuya gireceğim? Ben yirminci yüz yılda TKEP’ nin hem Genel Sekreteri, hem de ideolojik, teorik, politik, stratejik, taktiklerini üretenlerinden birisi idim. Organik yapımız gereği bütün yazılar Polit Büro nun denetiminden geçerdi, benimkiler de.
Benim de diğer yazarların da bir çok yazısında yeterince ya da usandıracak düzlemde : Proletarya, sosyalizm, proletarya diktatörlüğü, devrim, komünizm, sınıf vb. kavramları geçmiyorsa ya düzeltme ya ekleme yapılır ve ya yazarın yeniden yazması için geri çevrilirdi.
Yazdık da ne oldu? Kendimizi özden kopartarak biçime öylesine kaptırmıştık ki, bütün teorik üretimlerimiz biçimsel ve yüzeysel olarak kaldı. Yapılmış olan yirminci yüz yılın devrimleri de öyle oldu. Hiç birisi işçi sınıfını, halkı kurtaramadı, hepsi yeniden kapitalizme rücu ettiler.
Bu kısa tarihi hatırlatmaları : APO’ nun Amed de okunmuş olan, manifesto olarak nitelenen yazısında “Alevilerin isminin geçmediğini” söyleyerek kızan Alevilere, “yazsaydı ne olurdu”? … sorusunu sormak için yaptım. Arkasından da: biz yirminci yüz yılın devrimcilerinin bolca sınıf, proletarya, devrim, diye yazdık, hatta devrimler de yaptık ne oldu, proletarya kurtuldu mu, devrimler kalıcılaştı mı diye sormak istedim? Müthiş bir tarih yaşadık. Geride bırakmış olduğumuz tarih : yazdıklarımızın, yaptıklarımızın ne kadar biçimsel olduğunu, toplumlar tarihinde ne kadar yüzeysel kaldığını bize net olarak göstermiştir. Tabi ki gelecekte ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiğini de….
Yaşayarak geride bıraktığımız toplumlar tarihine bakarak, ondan dersler çıkartıp, Alevi sorununa bakacak olursak, Alevilerin yapacağı tek şeyin : kendi ayaklarının üzerinde durmak, politize olmak, kimseye ve her hangi bir parti ya da örgüte yaslanmamak, kimsenin kendilerine himmet etmesini beklememek, kendi kurtuluşunu kendi elleri arasına almasıdır. Bu bağlamdan hareketle, her hangi bir parti ve ya örgüte yamanmadan, kendi çıkarına uygun olan parti, örgüt ya da platform ile ittifak yapmaktır. “Aleviler politikadan uzak durmalı” diyenler Alevi dostu değildir. Alevilik zaten yapısal olarak politik bir yapılanmadır. Alevi örgütlenmesi, yasama, yürütme yargı üzerine kurulmuş olan tamamen politik ve devlet olmayan bir devlet yapılanmasıdır.
Cemde sadece dini ibadetini yerine getirmez. Yanlış yapanı yargılar, sorgular, suç işlemiş olana ceza verir ve verdiği cezanın yerine getirilip getirilmediğini denetler. Bu yasama, yürütme yargı tarzı örgütlenme devletin yargısına, siyasal yapısına, adaletine muhtaç olmamaya yönelik bir örgütlenme modelidir. Alevilerin yüz yıllarca Osmanlının şeriat devletinin adaletine muhtaç olmadan, ondan medet ummadan, bu yapılanma ile Alevilerin bütün sorunlarını çözerek “devlet içinde devlet” olarak yaşamışlardır. Adalet mekanizması olmayan bir yapılanma asla yüzyıllarca yaşayamaz. Adalet mekanizması olan bir yapılanma ise, devlet olmayan bir devlet ve de politik bir yapılanmadır. Anadolu Alevileri tarihinde, Alevilerin öncülük etmiş olduğu bir çok siyasi ayaklanmalar, isyanlar vardır. Politik olmayan bir topluluk, politik olan isyan ya da ayaklanmalar yapabilir mi?
12 Eylül faşizmi ve sonrasına kadar Aleviler Türkiye de fiili olarak ta politik bir topluluktu. Yapıları gereği ezene karşı, ezilenden yana oldukları için de doğaları gereği, muhalif bir politikadan yanalardı. 12 Eylül faşizmi toplumun önemli bir kesiminin olduğu gibi Alevilerin de dokusunu değiştirmeye çalıştı. Alevileri ideolojik, politik, psikolojik, pedagojik olarak de’ politizasyona tabi kıldı. Belli ölçüde de başarılı oldu. Hala da A’ politikleştirme politikasını bütün hızı ile devam ettiriyor. Alevi topluluğu kendisini faşizmin bilinçli bu karşı devrim politikasından kurtarıp, kendi tüzel kişiliğini pekiştirerek politik bir topluluk konumuna çıkartmazsa baskı ve zulümden de kurtulamaz.
APO’ nun bir konuşma metnine Alevilerin ismini yazmadı diye Özgürlük hareketinden uzak kalmak yerine, Özgürlük Hareketinin de içinde olduğu bir platform ile ittifaka girip siyasi arenaya çıkınca Alevi topluluğu olarak ne kazanıp ne kaybedeceğini hesap ederek bir politika belirlemeli. Yukarda tarihten vermiş olduğum örneklerden görüldüğü gibi hangi siyaset ya da partinin yüz kere bin kere Alevilerin ismini yazarak, onlara biçimsel bir yaklaşım gösterdiğine değil, kendi çıkarlarının nerede, hangi güçlerle olduğuna bakarak yön tayını yapmalıdır. Aleviler tarihin tanıklığına önem vermelidir. Tarihin tanıklığından yola çıkarak geleceklerinin yön tayınını yapmalıdırlar. Tarihi sadece bir geçmiş olarak değil, geleceğin pusulası olarak da değerlendirmelidirler.
Bundan hareketle APO’ nu Aleviler için ne yazdığı ve ya Alevilerin isminden bahis edip etmediği değil, Kürt Halkının ve APO’ nu bu günkü noktaya nasıl geldiğini anlamak ve öğrenerek ondan dersler çıkartmak önemlidir. Kürt halkının asimilasyon yolu ile bitirilmenin eşiğine gelmişken, uçurumun başından nasıl döndüğünü, nasıl bir politik perspektifle asimilasyon soy kırımından kurtulduğunu algılamaktır önemli olan. Aleviler bu önemli olana değil de, biçimsel, sahte ve yüzeysel olarak kendilerine hitap edene iltifat ederlerse kaybederler ve asla ezilmişlik, horlanmışlık ve asimilasyonun getireceği soy kırımdan kurtulamazlar.
Aleviler önce (ben parti kursunlar demiyorum) var olan örgütleri ne ise, onu sağlam bir şekilde yapılandırmalı.Benzetmek yerinde ise, kendi yumruğunu oluşturmalı. Çıkarı nerde, dostu kim düşmanı kim onu net olarak belirlemeli. Yumruğunu dost olarak gördüklerinin yumruğunun yanına getirerek, kendisini asimile ederek soykırıma uğratmak işleyenlerin karşısına durmalı. Hiçbir gücün, hiçbir parti ya da kişinin yumruğunun arkasında durmamalı, maddi ve manevi her hangi bir gücün yumruğunun gölgesine çekilmemeli. Kendi özel ve tüzel kişiliğini yaratmalı, olabildiğince birleşerek tek yumruk olmaya, yanında yer almış olduğu muhalefetin de birlikteliğini sağlamaya çalışmalıdır.
Asla şu parti bu partinin iktidar olması için çalışmamalı. Her zaman ve her koşulda iktidar olunca, Alevilerin de bir ittifak gücü olarak, Aleviler adına iktidarda yer alabileceğini garantiye alacağı politikalar izlemeli. Örgütü ismi ve Alevi kimliği ile birlikte içinde olabileceği, blok ve ya platformlarda yer almalıdır. Aleviler de kimin kazanabileceğini doğru hesap ederek, gerektiğinde şeytan ile de pazarlık edilebileceğini öğrenmeli ve hayata uyarlamalıdır.
Bence Alevilere yapmış olduğum bu öneriler, APO’ nun Manifestosuna Alevilerin ismini yazıp yazmamasından daha önemlidir. Elbette yazmış olsa idi iyi olurdu. Ama yazmadı diye de kıyamet kopmaz. Ya da kıyamet kopartmak gerekmez. Netice itibarı ile söz konusu metin, APO ile devletin bir sürü pazarlık sonucu üzerinde anlaştıkları bir metindir. Orda yazılı olan her şey salt APO’ nun görüşü olarak nitelenemez. Bırakın devlet ile APO’ nun üzerinde anlaşacağı bir metni : biz geçmişte 12 Eylül faşizmine karşı bir bildiri ya da deklarasyon yayınlarken bile bazı örgüt ya da partiler 12 eylül e “faşizm” demedikleri için metne “faşizm” sözcüğünü koymuyorduk. Belki de APO Alevi kimliğinden bahis edilmeyi istemiştir de devlet istememiştir. Ve ya APO da yazmamıştır. Bence hangi nedenle yazılmamış olursa olsun önemli değil.
Önemli olan, Alevilerin kendi çıkarlarının nerde olduğu ve o çıkarlarına nasıl, hangi yöntem ve yollarla kavuşabileceğinin doğru ve net olarak belirlenip, hayata uyarlanmasıdır. Bu perspektif gereği, Alevilerin çıkarları: APO’ nun lideri olduğu Özgürlük Hareketinin de içinde bulunduğu platformda ise, APO’ nun, söz konusu metne Alevilerin ismini yazıp, yazmadığına bakmaksızın, tereddütsüzce o blokta yer almalıdırlar. Çünkü Alevilerin Kurtuluşu APO’ nu ya da başka birinin değil Alevilerin kendi ellerindedir. Aleviler kimseye sitem ederek politika üretmemeli, duyguları ile değil akılları ile hareket etmeli sadece ve sadece kendi öz benliğine ve öz gücüne güvenmelidir. Kurtuluş ancak o zaman mümkün olur.
Teslim TÖRE
372 kez okundu.