‘12 Eylül’de Metris’ten Yolu Geçenler’ Avrupa Buluşması, 19 Eylül’de Frankfurt’ta Gerçekleşti

Metris11225301_826118514162275_6362609533265486988_n

Ganime Gülmez

“Kaçıncı davadansın?”, “1.davadanım, sen kaçıncıydın?”

“Kaçıncı davadansın?”, “oooo! Ben 4.davadanım, sen kaçtın?”

Bu konuşma Metrisliler’in anlayamadığımız ‘merhaba’sıydı. Firar edenlerden tutalım da, normal tahliye olanlara dek, yaklaşık 30 yıldır buluşulmamışlığın şifresi, ‘kaçıncı davadansın?’ sorusuydu. Bu cevabı alanlar, o dönem yüzyüze gelmemiş olsalar da birbirlerini sımsıkı kucaklayarak tanıdılar! 1., 2., diye ifade edilen davalar, o tarihin buluşanlar şahsında yargılandığı ilk davalardı!

 

Kanada’dan, İngiltere’den, Fransa’dan, Avusturya’dan, Almanya’dan, Türkiye’den, sayıları yüzleri bulmasa da, dünyanın dört bir yanından kalkıp gelmişti Metrisliler. Yoldan öbek öbek gelen küçük gruplar merhabalaşmadan önce, ‘kaçıncı davadansın’ sorusuyla damlayıverdiler Frankfurt şehrine. Gözler hep yollardaydı, ‘kimler gelecek acaba’nın merakı, katılımın az olabileceğinin burukluğu (aynı gün Avrupa’nın her köşesinde merkezi yürüyüşler de vardı), hasta olanlar, birbirleriyle hiç kontağı kalmayanlar… buluşmanın mutluluğunu gölgelemedi. Hemen anılar dökülmeye başlandı dillerden. Yüzlerin ifadesi 18’li-20’li yaşların canlılığına dönüştü. Saçların ağarması, dişlerin dökülmesi, hafif göbeklenilmesi…, hepsi ama hepsi, gençleşen gözlerin ışığı arkasında yokoluverdi.

 

Nice şiir, nice kitap yazıldı Metris’e ilişkin. Nice türkü söylendi. Ve kitapları yazanlar, önsözlerinde; “bunca yıl geçmesine rağmen, anılarımızın hiçbir Metrisli’nin hafızasından silineceğine inanmıyorum” diyorlardı. Biz de, buna canlı canlı tanıklık ettik. Tek tip elbiselere, çıplak aramalara, joplara-işkencelere, günde üç öğün yemek gibi yenilen dayaklara karşı direnen Metrisliler; nasıl tünel kazdıklarını hala anlatmıyorlardı. Ama kan-revan içinde olsalarda, özgürlük tutkularını andıkları anda; yüzleri, birbirlerine davranışları, 18 yaş ifadelerine bürünüyordu. Bunu ancak biz izleyiciler farkedebiliyorduk. O an onlar, Almanya’nın göbeğinde-birde sürgünde, kendilerini apansız Metris’te bulanlardı!

 

Uzak yollardan gelenler beklenilirken, kimse ama hiçkimse sandalyeye oturmadı. Frankfurt’ta buluşulan binanın her metrekaresi, volta atılan havalandırmaya dönüştü. Metrisliler, Metris’e dalıverdiler. İki adım boş yer bulsalar, orada hiç farketmeden volta atmaya başladılar. Dayaklardan, 30-40 gün süren işkencelerden bahsederlerken, birbirlerinin acısında sızladılar. Hiç farketmeden sımsıkı elele tutuşup volta atanlar bile oldu. ‘Elele volta atıyorsunuz’ denmese, daha saatlerce bu şekilde volta atabilecek kadar kendilerini tarihte kaybetmişlerdi!

 

Birbirlerini kucaklayışları, anılar anlatılırken birbirlerini pür dikkat dinleyişleri, sevgiyle dolan yüz ifadeleri; anlıkta olsa, çeyrek asrı aşkın bir zamana meydan okuyordu.

 

İlki Türkiye’de gerçekleştirilen bu buluşmada sunulan bir dia gösterisi, burada da sunuldu. Devrim-sosyalizm-komünizm mücadelesinde şehit düşenler anıldı. Ardından da serbest bir kürsü oluşturulup, tek tek Metris anıları dinlendi. Şiirler dillendirildi…

 

Metris yollarında, görüş kapılarında gençliklerini geçiren kadınlar da; çol-çocuk ekmek peşinde koşturan eşlerin, anaların, nice kadın tarihinin sesini, tekrar yanıbaşımıza taşıdılar.

 

Sürgünde olmak! Sürgünde bir 30 yıl öncesinden, bir 30 yıldır görüşmediklerinle bahsetmek! Geçen onca yıla rağmen, ‘Metris’ denince aynı türküyü hep bir ağızdan söyleyebilmek: Kimileri daha bu yaz Türkiye’ye tekrar ayak basabilmişlerdi. Kimileri ‘ben 4 kez gittim canım’ diyendi. Ağırlıklı bir bölümü, ‘biz oralara ayak basamayız artık’la hala kendisini eğitmeye çalışanlardı.

 

Sadece bu bir günlük buluşmada bile; kitaplara sığmayacak kadar çok Metris anısı, tarifi imkansız bir geçmişe özlem, yığınla ‘keşke’, benzeri hayatın hiçbir döneminde yakalanamayacak olan, ortak direnmenin-ortak acıları göğüslemenin yarattığı büyük bir sevgi….ve daha satırlara sığmayacak olan gidenlere duyulan, savuşturulmaya çalışılan yoğun acı….koca bir tarihin, tarifsiz izleri vardı.

 

Avrupa Sürgünler Meclisi olarak yaptığımız konuşmada; dünyanın neresine gidersek gidelim, zindanlar tarihimizin hayatımızdaki yerine, sürgünde yaşarken dahi bizi nasıl birleştirebilen bir payda oluşuna, bugünkü zindan gerçekliklerine değinildi. Metris uygulamalarının, bugün F Tipi zindanlarda sürdürülüşüne uzanıldı. Çok söze gerek yoktu. Onlar, ‘hiç birşey yapamasak bile, oturup yazalım’ diyerek yığınla tarihe dalmaktan vazgeçmeyenlerdi.

 

Adil Okay’ın, Türkiye topraklarında belki daha bir asır, maalesef miyadını dolduramayacak bir şiiri, ‘Şimdi Barış İçin Yola Çıkma Zamanı’ ile;  geçmişimiz-gidenlerimiz-geleceğin yapıtaşları olan yeni direniş yolculukları selamlandı.

bu gün burada toplanan bizler; özgür bir dünyada

barış içinde kardeşçe yaşamak için mücadele ederken

katledilen, zindanlara tıkılan barış eylemcilerine

evvela mahsusen selam ederiz…

 

kışı özleten sarı sıcak diyarlardan

küresel cehenneme dönüştürülen gezegenimizden

ahlakın sükuta uğradığı yeni ortaçağdan

evvela mahsusen selam ederiz…

 

dili dışarı kaymış köpeklerin ağaç altlarında yarı baygın yattığı

kedilerin otomobillerin altına sığındığı

caretta carettaların yumurtadan çıkıp denizin şavkı yerine

beton sitelerin kirli ışığına yol aldığı

emperyalist savaşların ve işgallerin hayasızca devam ettiği

çılgın zamanlardan selam ederiz…

 

cumartesi annelerinin ah’ının devletin yakasında olduğu

faili belli 17 bin insanı katledenlerin

kuyruklarını sallayarak refah içinde uluduğu

barış eylemcilerinin seslerinin kısılmaya çalışıldığı

postmodern zamanlardan selam ederiz…

 

barış dileğiyle

barış ütopyasıyla

barış şiarlarıyla

çocuklarımız için

denizler, dağlar, nehirler, hayvanlar, bitkiler için

büyük çoğunluğun gösteremediği cesaret ve kararlılığı gösteren

adsız kahramanlara evvela mahsusen selam ederiz…

 

şimdi barış için yola çıkma zamanı

sokaklara çıkma, barış sloganları atma

ve el ile, söz ile, kalem ile, fırça ile, nota ile, halay ile,

çekiç ile, orak ile, çark ile, dişli ile

bu sloganları hayata geçirme zamanı

çocuklarımızın yüzüne utanç içinde bakmak istemiyorsak

adam gibi adam

kadın gibi kadın olarak anılmak istiyorsak

barış mücadelesine biz de katılmalıyız…

Adil Okay

985 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

2 comments

  1. Hıdır Uludağ

    Yüreğine sağlık sevgili yş. ım. İlk buluşmanın verdiği heyecandan ötürü olsa gerek belki hayallerini kurduğumuz ortamı tam olarak yakalayamadık. Ama olsun direnen yüreklerin az da olsa bir araya gelmiş olmaları, sistemle olan kavgalarıyla barışık duruşları, neler yapılabilir sorularının peşinde koşuşları direnişcilerin şanına, onuruna yakışan cinsdendi.Bir kısmı süreci biraz uzaktan izliyor gibi gözüküyor olsalarda, zamanı geldiğinde tereddütsüz akıp karışacakları nehirin belli oluşu güzel olandır. Onca acıyı, onca işkenceyi, onca umudu yüreğine yük edenlerden de bu beklenir. Gelecek yıl hayallerimizi yaşatacak ve umudu büyütecek bir ortamda buluşmak dileğiyle.

    • Ganime Gülmez

      Tarihlerde okuduğum sizlerle, topluca ve sürgünde buluşabilmek, anılarınızı-seslerinizden duyabilmek; adeta bir mucizeydi. Buluştuğumuz binayı, birkaç saatliğine de olsa gerçekten Metris’e dönüştürdük.
      Hepimiz ne tarihlerden sonra hayatta kalanlardık. ‘Negatif’ algılanabilecek hiçbirşeyi görme lüksümüz yoktu. Buluştuk ve gerçekten tarihin fırtınaları içerisinde, tüm yabancılaşmalara inat sımsıkı-sevgiyle kucaklaşabildik.
      Hepinizin yüreğine sağlık. İYİ Kİ VARIZ!
      Tekrar görüşebilmenin coşkusu ve umuduyla….
      Sevgiyle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir