“ASM’YE BİR TARTIŞMA ÖNERİSİ”NE İLİŞKİN;

Süleyman Şahin

 ‘ÜLKEYE GERİ DÖNÜŞ’ Talebimiz Hala Güncel mi?ilyas

Tartışma önerisine yönelik aldığım kısa notları toparlayayım diye düşünürken; Teslim Töre’nin ‘Sürgün ve Sürgünler Konsepti Değişmeli’ başlıklı yazısı yayınlandı.

Ganime’nin yazı konusundaki yöntemsel eleştirisine ilaveten (Teslim Töre yazısını, ASM’ye sunmadan önce, kendi sayfasında yayınlamıştı) dikkatimi çeken nokta; sorunu birçok konuda yaptığımız gibi genel hatları ile alma kolaycılığı oldu.

Buradan hareket edersek bu konuyu; “Bir de buna bugün, her göçmenliğin içinde yaşayan sürgünlüğün de ötesinde sürgün-göçmen olgusunun içiçe geçmesi var ki, kavramın bir kez daha değerlendirilmesi gerekiyor. Şengal’den kaçıp Türkiye sınırından geçen Ezidi-Kürt sürgünlerin Almanya-Almanya çığlıkları bize daha fazla şeyler anlatmalı” diye aldığım notla sınırlamam gerekiyor.

Sürgün-Göçmen ortaklaşalığından yola çıkıp, e o da yetmeyince kolaylıkla ‘yerli emekçi sınıfların sorunları ile ortaklaşmak ve çözüm önerileri’; sıralamada karşı konulması güç bir çekim oluşturuyor. Bizleri özgün “ihtisas” örgüt gerçekliğinden kolayca koparıp, temel sorunlara kafa patlatır hale getiriyor. Düşünsel çalışma sistematiğimiz böyle olunca, ASM; adını koyamasak da ‘anlamsız’ bir örgüte dönüşüveriyor.

Aynı zamanda kadro sorunumuzla da ilişkilendirebileceğimiz bir durum bu. Reformizmden nefret edenlerin ‘Reformist’ örgütlere hapsolmasını hazin sonu.

Çerçevesini oldukça geniş çizdiğimiz ‘yöntemsellik’ sorunlarımızın da katkısı ile içinde bocaladığımız bir durumu; daha da genişleterek çözebileceğimize dair inancın kökeni, ayrı bir merak konusu.

Bocalarken kendimize bulduğumuz çözümlerin bir bölümünü sıralarsak:

  • Kurumsallaşmayı salt yasal prosedürlerin yerine getirilmesine indirgeme.
  • Faaliyeti internet sayfasında ‘edebi’ değer peşinde koşulan bir çaba sanma.
  • Körler ve sağırları ağırlama prensipleriyle, ‘aslında o kadar da kötü değiliz’ tatmini çıkarma.
  • Her demokratik kurumun yaptığını yaparken, altına ASM imzası atarak özgünlüğe ulaştığımızı sanma.
  • Daha büyük bir şemsiyenin altına girerek ‘korunmaya’ çalışma vb.

****

Genel perspektifi yaşama geçirmede içine düştüğümüz, düşünsel-örgütsel-pratik yetersizlikleri gidermeye çalışmak yerine, ‘en iyi bildiğimiz konu’ya; Genel Program çıkartmaya dönüyoruz. Program-Tüzük-Genel Perspektif; sorunsuz, yanlışlardan azade demiyorum. Ancak şu anda içinde bulunduğumuz durumun esas sorumluları değil!

İki vurgu yaparak esas tartışma konumuza dönmek istiyorum. Yoksa sıkça yaptığımız gibi ‘herşeyi tartışıp, hiçbir şeyi sonuca bağlamama’ durumunu tekrarlayacağız:

  • Eleştirinin hedefi ‘hepimiz’iz(en çok da ‘lar’ın içerisine kendimi de koyuyorum).
  • Bunları ayrıca, öncesinde-Kongre’de-sonrasında tartışmalıyız. Yapmaya soyunduğumuz iş arada bir, aklımıza geldikçe ilgilenerek gerçekleştirilebilecek kadar kolay değil.

Belkıs yazısında  güzel bir girişten sonra, şu soruyu yöneltiyor;

İNŞA EDİCİ BİR HAMLE İÇİN HEM İMKAN, HEM DE SORUMLULUKLARDAN SÖZ EDİLEBİLİR Mİ?

Ganime’nin vurguladığı gibi, heterojen bir yapımız var. Biz ASM bileşenlerinin olduğu gibi genel sürgün topluluklarında da bu böyle.

Bu birinci zorluğumuzu oluşturuyor.

Düşünce üreten arkadaşların en çok vurguladıkları konuya baktığımızda(Suriyeli Sürgünler); ‘Geri dönülecek ülke-ler çıkıyor karşımıza. Tarifi zor, talebi daha da zor bir durum. Mevcut haliyle geri dönüş koşullarını Suriye ya da Irak için tartışamayız bile. Onlar için henüz, esasta; geliş koşullarını tartışmak yaşamsal.

Kaldı ki Türkiye: 12 Eylül süreci ve Sürgünleri’nin neredeyse hemen hepsinin ülkeye dönüş problemleri yok. (Hukuki haksızlıklar ve yaşananların bedelinden bahsetmiyorum.)

Çeşitli ve sessiz sedasız geçiştirilen yasal düzenlemeler, Osmanlı’dan devralınan kurnazlıklar eşliğinde; zaman aşımı-paralı askerlik vb.uygulamalarla, gerekli hesaplaşma gerçekleştirilmeden, demokratik bir hareketlenmeye mümkün olduğunca yolaçtırmadan çözüldü bu sorun. En azından toplumsal-sayısal ciddi bir ağırlığı kalmadı. Elbette ki bu dönüş, hiç gelmemiş olma konumunu sağlayamadı, sağlayamazdı da. Ancak, nasıl bir dönüş sorusunun yakıcılığını daha da hissetmemiz gerektiği sonucunu doğurdu.

1990’lar ve 2000’ler ve sonrası Sürgünler açısından ise bu durum bütün yönleriyle güncel bir sorun olmaya devam ediyor. Aynı kuşaksal durum esasta; İnterpol aramaları, oturum problemleri vb. kapsamında da böyle. Her halukarda bu, pratik geri dönüşten daha fazlasını içermesi itibariyle de ele alınması gereken bir sorun. Politik anlamı bile “Sorumluluk”tan söz ettirir.

İradi çabalarımızla değiştiremeyeceğimiz gerçeklik; neredeyse bütünüyle ‘Kürt’ mücadelesine bağlı mücadele ve çözüm olasılıkları içinde olmamız gerçeği; bugün itibariyle demokratik bir kazanımı zorlayabilecek başka bir hareket (işçi-köylü-gençlik) gözükmemesi. Bu durumu iyi-kötü, doğru-yanlış diye değerlendirmeden ele alırsak, beklenti-çabalarımızın karşılığını alma konusunda hayal kırıklığına uğramayız.

Gelinen noktada, değişme potansiyeli taşısa da, verili durum; sonuç almada pek elverişli gözükmüyor. Tüm tarafların önceliği açısından, düne göre daha da gerilere itilmiş bir talep gerçekliği taşıyor.

Bizim açımızdan ise, bütün bunlara karşın gündeme getirilebilir ve getirilmelidir diye düşünüyorum.

Tükiye’de faşizmin teşhiri ve geriletilmesine sınırlı bir katkı sağlayabileceği gibi; demokratik talep sahiplerinin gündemlerine yerleşme açısından faydası olacaktır. BİZ’i ülkedeki(!) BİZ’e anlatmadaki işlevi de cabası.

Bulunduğumuz ülkelerde emekçi halka kendi refahlarını kaybetme korkusu körüklenirken; faşizm en büyük tehdidin Sürgün-Göçmenler’den geldiğini söylüyor. 

Talebimizin uygun sloganlarla(ekonomik göç gerçekliğini unutmadan) gündemde tutulabilmesi gerekir. Bu, Avrupa emekçilerinin yanıltılmasını önlemede ve yaşamımızı kolaylaştırmada da yararlı olacaktır. Avrupa Demokrasileri’nin çıkarları ile uyuşmadığı ve\veya işçi-emekçilerin baskısı olmadan bir ‘sanal demokrasi-yalan demokrasi’ olduğunu en iyi bilmesi gerekenler bizleriz. “Diplomatik” çabalardan vazgeçmeden, demokratik kamuoyuna ulaşmak öncelikli tercihimiz olmalıdır.

Sonuç olarak: Kongre sonrası bu talep ekseninde uzun vadeli bir Kampanya başlatabiliriz.. İnternet sayfamızda vs.yayınlamakla yetinirsek, kampanyanın ölü doğmasını baştan kabul etmiş olacağımızı önemle vurgularken; tartışmayı başlatan Belkıs’a ve ses veren Ganime’ye teşekkürler.

 

23.02.2016

 

 

243 kez okundu.

Check Also

Köln`de “Savaş, Göç ve Irkçılık” konulu Sempozyuma DAVET!

KÖLN : Dünya İnsan Hakları Haftası kapsamında Almanya`nın Köln kentinde içinde ASM `ninde yer aldığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir