Engin Erkiner
Düzene muhalif olan ve bu muhalefetlerini eylemli olarak ortaya koyan sosyalistlerin ve demokratların vatandaşlıktan çıkarılması yoğun olarak 12 Eylül sonrasından başlanarak uygulanmıştı. Uygulamada iki yol izleniyordu:
Birincisi: askerlik yapmayanlar bu gerekçeyle vatandaşlıktan çıkarılıyordu. “Askerlik için ülkeye dön” çağrısı yapılanları askerlikten önce işkence, müebbet hapis ve idam beklediği için dönen olmuyordu.
İkincisi: Türk Ceza Kanunu’nun 140. maddesinde, “ülke dışında TC aleyhine faaliyet gösterenler beş yıla kadar hapisle cezalandırılırlar” yazılıydı. Bu maddeye dayanılarak ülke dışında 12 Eylül cuntası aleyhinde faaliyet gösterenler için önce “yurda dön” çağrısı yapılıyor, ardından vatandaşlıktan çıkarıldıkları Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giriyordu.
Bu şekilde kaç kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı bilmiyorum ama sayı az değildir. Devrimcilerin yanı sıra az sayıda MHP’li de cuntanın “tarafsızlık” görünümü için aynı uygulamaya maruz kalmıştı.
1983 yılında Duisburg’da yapılan 12 Eylül’ü protesto mitinginde bu satırların yazarı Türkçe, Sertaç Bucak da Kürtçe konuşma yapmış, hemen ardından Hürriyet’te okuduğumuz “dön ve teslim ol” çağrısı yayınlanmış, ardından da vatandaşlıktan çıkarılmıştık.
Ülke dışındaki muhaliflere karşı yapılan bir başka yaygın uygulama daha vardı: pasaportlara el konulması…
TC pasaportuna sahip olan kişiler askerlik işlemleri, süresi biten pasaportun uzatılması ya da başka bir nedenle konsolosluklara gittiklerinde, “TC aleyhine çalıştıkları” gerekçesiyle pasaportlarına el konuluyordu. En fazla Almanya’da yapılan bu uygulamanın kişi açısından felaketli sonuçları vardı. Almanya’da oturma izni pasaporta işlenmiş olduğu ve pasaportun geçerlilik süresi boyunca geçerli olduğu için, kişi birdenbire Almanya’da kaçak duruma düşüyor ve ilticaya başvurmak zorunda kalıyordu.
Özellikle Almanya’daki TC pasaportlu muhalif kitlenin önemini devrimcilerden daha önce 12 Eylül cuntası anlamıştı. Siyasi göçün yoğun olduğu 12 Eylül’ün hemen sonrasındaki yıllarda bile TC pasaportlu muhalifler siyasi göçmenlerden daha fazlaydı.
12 Eylül cuntası Bülent Ulusu kukla hükümetinin dışişleri bakanlığı vasıtasıyla yaptığı açıklamalarda, Avrupa ülkelerindeki politik mültecilerin “terörist” olduklarını söylüyordu. TC pasaportlu muhaliflerin varlığı bu propagandaya verilen en iyi cevaptı ve cunta pasaportlara el koyarak bu insanları sindirmek istiyordu.
Politik mültecileri hedef almayan –onların zaten TC pasaportu yoktu- bu uygulama gerçekten korkutucuydu çünkü pasaportu giden kişinin Almanya’daki hakları da gidiyordu.
Konu zamanın Alman basınına yansıdı, yine de bir dönem uygulandı, sonra fazla tepki doğurduğu görülünce vazgeçildi.
1982 yılında Frankfurt’ta yapılan 12 Eylül darbesini protesto mitingine katılım yaklaşık 30 bin kişiydi ve bunların çoğunluğu TC pasaportlulardı.
O yıllarda Avrupa ülkelerindeki muhalefeti politik mültecilerden ibaret sanmak doğru değildir.
Hakkında açılan çok sayıda soruşturma nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kalan çok sayıda sanatçı hakkında da vatandaşlıktan çıkarma kararı verildi. Bunun fazla bir etkisi olduğu söylenemez, herkes faaliyetini sürdürdü.
1990’lı yılların başlarında Demirel hükümeti döneminde vatandaşlıktan çıkarılanların büyük bölümü geri alındı. Çıkarırken olduğu gibi alırken de yapılan hükümet tasarrufuydu, kimseye bir şey sorulmadı. Önceki yıllarda vatandaşlıktan çıkarılanların yeniden vatandaş olmaları için başvurmaları gerektiği söylemi yayılmış ancak ciddiye alan olmamıştı. “Çıkarırken bize sormadığınıza göre neden başvuralım?”
12 Eylül sonrasında vatandaşlıktan çıkarılanların tamamı geri alınmadı. Ne kadar olduklarını ve gerekçesini bilmiyorum. Askerlik nedeniyle vatandaşlıktan çıkarılanlar geriye alınmamıştır. Bunun dışında nasıl bir kıstas uygulanmıştır, bilmiyorum.
TCK’nın 140 maddesi de kaldırıldı.
RTE “terör destekçilerinin vatandaşlıktan çıkarılabileceğini” açıklayınca, konuyla ilgili çok sayıda yorum yapıldı. Bu yorumlarda unutulan şudur:
Konu ülke dışındaki muhaliflerle ilgilidir. Mesela ülkedeki akademisyenlerin bildirisini destekleyenler “terör destekçisi” olarak görülebilir!
Ülke içindekilerin vatandaşlıktan çıkarılması ise, olmaz değildir ama tehditten öteye geçemez gibi görünüyor.
Bir insan doğumla vatandaşı olduğu bir ülkenin vatandaşlığından üstelik de o ülkede otururken çıkarılamaz. Şimdiki Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın babası Hafız Esad bu uygulamayı ülkedeki Kürtlere karşı yapmış, çok sayıda Kürt ülkede otururlarken Suriye vatandaşlığından çıkarılmıştı. Türkiye de aynısını pekala yapabilir ama hangi gerekçeye sığınırsa sığınsın savunması mümkün değildir.
Militan islamcı örgütlerin eylemlerine katılan, örgüt çalışması yapan ve sempati duyanların vatandaşlıktan çıkarılması değişik Avrupa ülkelerinde gündemdedir. AKP ise, kendisine karşı olanları “terörist” diye suçlayarak aynı gündeme ilgisiz bir yönden ama sanki aynısını yapıyormuş gibi katılmaya çalışıyor.
İngiltere’de gerek görülen kişilerin vatandaşlığı mahkeme kararı olmadan İçişleri Bakanlığı tarafından geri alınabiliyor. Burada koşul, kişinin çifte vatandaşlığa sahip olmasıdır. İngiltere’de çifte vatandaşlık yasaldır. Birleşmiş Milletler kararına göre kişinin vatansız bırakılması yasaktır.
Benzer bir uygulamayı Fransa da hayata geçirmeye çalıştı. Bu ülkede de çifte vatandaşlık yasaldır ve Fransa dışında başka ülkenin vatandaşı da olanlardan gerek görülenlerin vatandaşlıktan çıkarılması düşünülüyordu ama ilgili kanun teklifi Meclis’e gerekli çoğunluğu bulamayınca –en azından şimdilik- kadük oldu.
Almanya’da da benzeri yönelim kısa süre belirip kayboldu. Zor iş çünkü Almanya anayasasına göre, kişi istemediği sürece vatandaşlıktan çıkarılamaz. Ek olarak, vatandaşlıktan çıkarmanın ne derece caydırıcı olacağı da ayrı bir konudur. Şu veya bu amaç için çok şeyi göze almış olan insanlar vatandaş olmamaktan çekinecek değillerdir. Burada amaç, o da ne kadar başarılı olursa, yeni sempatizanların yolunu kesmektir.
Aynı yolun yolcusu olmayı deneyen AKP hükümetini bu konuda büyük zorluklar bekliyor.
İlk olarak, sadece TC vatandaşı olan kişiyi vatandaşlıktan çıkarabilirler ama bu uygulamalarını BM kararına karşı nasıl savunurlar, bilinmez. Muhtemelen böyle bir karardan haberleri yoktur ve ancak yapınca öğreneceklerdir.
İkincisi: sayısını bilmiyorum ama bir bölüm muhalif zaten TC vatandaşı değil, diyelim sadece Alman vatandaşı…
Bunlara karşı yapılabilecek hiçbir şey bulunmuyor. En fazla Türkiye’ye girmelerini yasaklarlar ki, iletişimin bu kadar geliştiği bir dönemde ülke içinde bağ kurmak ya da sesini duyurmak için oraya gitmek hiç gerekli değildir.
AKP dünyanın 35 yıl öncesindeki gibi kaldığını sanıyor anlaşılan…
Adım atsınlar bakalım!
621 kez okundu.