Ozan Emekçinin bitmeyen sürgünü

Ozan Emekçinin bitmeyen sürgünü

DSC_0984(1)
Ozan-Emekci

O’na “Devrim türkü ve marşlarının piri” demek yanlış olmaz sanırım.

Ben Ne Biçim Vatandaşım, Bacı, Kurtuluşun Devrimledir, Kızıldere, Deniz Yusuf Hüseynim, Özgürlük Mahkumları, Köyümüzden Göçürdüler, Kırmızı Gül, Maden Ocağı, Yandırırlar, Yıkılası İstanbul, Gerillalar Olmasaydı, Feryadı İsyanım gibi dilden dile dolaşan ezgilerin Emekçisi.

Anadolu Halk Ozanı geleneğinin yaşayan en önemli temsilcisi Ozan Emekçinin 30 yıldır sürgünde olması ve sistem için hala “Sakıncalı” olması elbette tesadüf değildir.

1978′deki Maraş Katliamı’nda babası da dahil 17 akrabası vahşi şekilde katledildikten sonra, 12 Eylül cuntası hakkında 300 yıla yakın hapis istemiyle dava açar ve o tarihten bu yana sürgünde yaşamak zorunda kalır.

Bu yıl, sürgündeki mücadelesi 30. yılını doldurdu. Bu vesileyle Almanya’nın Frankfurt kentinde verdiği konserde dostları ve mücadele arkadaşları onu yalnız bırakmadı.
O bu mücadeleye başlarken kendisinin sürgüne mahkum edileceğini çok iyi biliyordu:

Zaten bu kavgaya girenler, kendisini halkların özgürlüğü uğruna mücadeleye adayanlar bunu göze alarak başlarlar. Benim gibi onlarca devrimci sanatçı vardır bugün bir yığın zorluklarla karşı karşıya yaşamaktalar hem burada hem Türkiye`de. Bizim coğrafyamız Sol Sosyalist mantıkla hareket eden, özgürlükçü mantıkla hareket eden şairlere, yazarlara, sanatçılara daima hoyratça yaklaşmıştır.

Nazım Hikmet, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya örneklerini veriyor. Sürgünde, ülkesine hasret kalarak ölen devrimci sanatçıların eserlerinin hala yasak olduğunu hatırlatıyor:

Yasak nasıl uygulanıyor, zaten hayatlarını kaybetmiş bu insanlar filmleriyle tanınmıyor, şiirleriyle tanınmıyor… Bugün Yılmaz Güney`i Türkiye`de yaşayan gençliğin %70`i tanımıyor, filmini seyretmemiş adını nerden duyacak, çünkü Yılmaz`ın filmini seyretmenin riski var Türkiye`de. Bu risk insanlarımıza ulaştırıldığı için insanlarımızın önemli bir bölümü korkusundan Yılmaz Güney`in filmlerine bakamıyor ve evinde bulunduramıyor.

Tayyip Erdoğan’ın iki yüzlü değil on yüzlü siyaset yaptığını vurguladıktan sonra devam ediyor:

Tayyip Erdoğan`ın geçmişini ve ne yapacağını bilmeyenler, ülkeyi nereye götüreceğini bilmeyenler, Tayyip Erdoğan`ın demokratlığından bile bahseder duruma geldiler. Şu acı bir gerçektir; Tayyip Erdoğan`ın demokrat olmadığını biz biliyoruz, ama çok sayıda demokratı “Molla”laştırdığını da biliyoruz, işte burası acıdır! Burası bize dokunuyor!” diyor ve ekliyor:

Ve geçen gün Tayyip Erdoğan diyor ki; Türkiye`nin yöneticileri, politikacıları Yılmaz Güney`in filmlerini seyretselerdi, bugün Türkiye başka bir yerde olurdu! Ben de buradan şimdi soruyorum Tayyip Erdoğan`a, peki sen seyret de Türkiye`yi başka yere taşı önünde duran mı var?! TRT elinizde, neden Yılmaz Güney`in filmlerini oynatmıyorsunuz o zaman, madem Yılmaz Güneyi çok seviyorsunuz?!

Daha düne kadar Vatan haini olarak, adının anılmasını yasakladığınız Yılmaz Güney`e olan aşkınız nereden geliyor acaba?! Nazım Hikmet`in kemikleriyle uğraşıyorsunuz neden şiirleriyle uğraşmıyorsunuz?!

Ahmet Kaya, o ülke insanlarına cezaevlerini çok iyi anlattığı için, türkülerinde direnişi dile getirdiği için, aşkı, sevdayı çok iyi işlediği için mi bir ödül töreninde O`na kaşık fırlatanları ödüllere boğdunuz?!
Bugün Türkiye`de görüyoruz, Hrant Dink gibi bir yüz akını, Hrant Dink gibi halkların kardeşliğine kendisini adamış şerefli bir insanı hem katlettiler, katledenlere övgüler yazan, onları şiir adına yazıp müziklendirerek okuyanları da ödüllendirdiler. Ben de Özgürlük Mahkumları`nı söylediğim için 30 yıldır sürgündeyim netekim; Kenan Evren de Ege Kıyıları`nda tatil yapıyor!

Ve Tayyip önüne geleni Ergenekoncu diye içeri atıyor, bunlar darbe yapacak, bunlar cuntacı diyor. Darbeyi yapanlar elini kolunu sallaya sallaya geziyor, bu kadar darbeye karşıysan neden Kenan Evren`i tutuklamıyorsun!

Profesyonel bir iki yüzlülük demiyorum, profesyonel bir sekiz, on yüzlülük sergileniyor… Sekiz, on yüzlülük! Bir açılım hikayesiyle çıktı ortaya, psikolojik olarak insanlarımız bu hükümetin bir şeyler yapacağı havasına sokuldu. Herkes sanki Türkiye`de Kürt sorunu çözüldü, Alevi sorunu çözüldü gibi bir atmosfere sokuldu, o atmosferin altından binlerce Kürt çocuğu cezaevlerine dolduruldu, Kürtlerin partisi kapatıldı, yine aynı atmosfer içerisinde Alevi çalıştaylarına Maraş Katliamı`nın bir numaralı katili davet edilerek, Alevilere nasıl baktığı ortaya çıktı!”

Bir ozan, bir sanatçı neden politika yapar sorusuna yanıtı da çok basittir:

Çünkü bu ülkede sanatçılara bir cok misyon yüklenmiştir. Bizim ülkemizin sanatçıları, bir sinemacısı sadece sinemasıyla ilgilenemez, politika yapmak zorundadır, gazetecilik yapmak zorundadır, insan hakları savunucusu olmak zorundadır! Neden? Çünkü bu ülkenin politikacılarının yapmadığını da, sanatçılarımız yapma durumuna getirilmiştir. Biz yoksa oturduğumuz yerde türkümüzü söyler, hayatımızı sürdürürüz!

O’na Bin Yıl sürgün de verseler Ozan Emekçi, yaptığı eserlerinin hepsinin arkasındadır ve geriye çekecek tek kelimesi bile yoktur:

Ben 30. sürgün yılıma girdim, 30 yıldır Avrupa`dayım, Avrupa`nın, Avustralya`nın, Kanada`nın bir çok şehirlerinde konserler verdim. Bütün katıldığım gecelerde; insan haklarını öne çıkardım, Kürtler`in ulusal haklarını öne çıkardım, Aleviler`in inançsal haklarını öne çıkardım, Kadın haklarını öne çıkardım! Yaptığım her eserimin arkasında duruyorum, geriye çekilecek bir tek kelimem yoktur! Hepsini bugün onurla, şerefle savunuyorum. Bundan sonra da üreteceğimiz türküler yine ayni minvalde olacak.

Ozan Emekçinin yine sanatçı olan oğlu Fırat Yusuf sahneye çıkıp en büyük hayalinin babasının ülkesine dönmesi olduğunu söyleyince, sürgünün acı yüzü bir defa daha kendini gösteriyor, gözlerden hasret akıyor…

Ali Usta

28 Haziran 2013,

968 kez okundu.

Check Also

Köln`de “Savaş, Göç ve Irkçılık” konulu Sempozyuma DAVET!

KÖLN : Dünya İnsan Hakları Haftası kapsamında Almanya`nın Köln kentinde içinde ASM `ninde yer aldığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir