Sürgün Meclisi’nin sürekliliği üzerine

ilyas

 Sürgünler Meclisi’inin “iddia-hedef”i, dünden bugüne tüm sürgünleri kapsamaksa; bu iddia doğallığıyla öznelerinin sorunlarının gündemleştirilmesini de beraber getirmek zorundadır. (Her ne kadar logosunda Eylül’e vurgu yapılmış olsa da….).

Bu noktada, sorunları koyuş ve sahip çıkıştaki önceliklerin tespitinde önem sıralamasına; oluşumundaki sayısal durum ya da sorunla ilgililerin sayısal kabarıklığı gibi kriterlerle ölçmeye başlamak, iddia-hedeflerden uzaklaşmayı getirir.

Kriterler; aciliyetler, gereklilikler, bunların politik önemi, gerçeklikle uyuşup-uyuşmadığı noktalarının derinleştirilmesiyle ete-kemiğe bürünecektir.

Dönemsel öne çıkışları olan “SÜRGÜN” olgusunu; önceli varolan, hala süregiden, öngöremediğimiz bir süre boyunca da gideceğini biliğimiz bir olgu olarak ele aldığımızın bilincindeyiz. Bu olgunun ana gövdesini yaratanın “EYLÜL” olduğu aşikarken, EYLÜL darbesinin kendisi; iyi-kötü akıp giden bir demokrasi de açılmış bir gedik ya da verilmiş bir ara değil, yalnızca süreklilik arzeden ceberrut bir rejimin dönemsel olarak ağırlaşıp, negatif anlamıyla geliştirilip-güçlendirilerek sürdürülmesidir.

Bildiğimiz gibi 90’lı yıllar, 80’li yılları işkence, kayıplar, yargısız infazlar, zindanları tıka basa doldurmalar ve zindan katliamlarıyla aratırken; köy yakmalar ve “ÜLKE” içi sürgünleri vb.ile “zenginleştirilmiştir”. Bugün de rejimin niteliği sanırım tartışma gerektirmeyecek ölçüde açıktır.

Ana gövdesi 80-90 arası sürgünlerden oluşan ve bunları genel olarak “AYDIN duyarlılığı ve anti-faşist duruşu” ile tanımlayabilsek de, aktif politik yaşamdan ağırlıklı olarak kopmuş olan böylesi bir bileşenin; her zaman süreçten ve aktüel hesaplaşmalardan uzak olma olasılığı ve sadece “DÜNKÜ MAĞDURİYETLERLE” ilgilenme riski vardır. Bu riski ortadan kaldırmak ya da en aza indirmek için çaba içinde olmalıyız. Bu sadece gerçeklikle uyumu sağlamakla kalmayacak; KURUM’un sürekliliğinin sağlanmasının da garantisini oluşturacak, bizlere dinamizm kazandıracaktır. Kişisel olarak da nitelendirebileceğimiz ‘Özgürlükler Sorunu’nun yanında; ulusal, inançsal temeldeki sorunlar da dönemin ihtiyaçlarına göre ele alınıp gündemleştirilebilecektir.

Mücadelemizin hem TC. hem de ‘bulunduğumuz ülkeler’-bu bağlamda da BM nezdinde yürütülme zorunluluğu ayrı bir gerçekliktir.

Bu çerçevede temel sorunlarımızı kabaca sıralarsak;

  •    Yaşam hakkını korumak (Nubar Yalım’dan Paris suikastlerine tehlike devam ediyor).
  • – Bulunduğumuz ülkelerde, ‘insani statümüz’ün; ‘yaşayabilmemize izin verilen-hayatı kurtarılan’ olarak tanımlanmasını meşrulaştırmış olan yerel-evrensel yasa ve uygulamaları analiz etmek-deşifre etmek-bilince çıkmasını sağlamak-karşı koymak.
  • –  Geriye dönüş koşullarının oluşması mücadelesini sürdürmek amacıyla; bu koşulları talep etmemizi meşru kılacak yasal-insani verileri toparlayıp, talebimizi ete-kemiğe büründürmek.
  • Bu çabalar devam ederken; mevcut yaşam koşullarını hem madden-hem de manen geliştirmek ve DAYANIŞMAYI yükseltmek.

Bu başlıkları-içeriği; birbiriyle karşı karşıya getirmeden bütünlüklü ele alabilmeliyiz. Bazı noktalarda sonuç alıcı çabalara ağırlık verirken, bazı noktalarda ise kısa vadede sonuç alınamayacağını bilmemizle birlikte; tavır belirlemenin önemini-sorumluluğunu unutmamalıyız.

ÖNSÖZ yerine SONSÖZ olarak söylemeliyim ki, özellikle başlangıç sürecinde; gerek düşünsel cesaret, gerekse de emekleri ile takdiri hakeden arkadaşların çabalarıyla oluşturulan ASM’yi öğrendiğimde, “benim de burada bulunmam gerekiyor” dedim. 16 Mart’taki toplantıdan edindiğim izlenimlerin bir bölümünün izdüşümünü de sizlerle paylaşmak istedim.

Selamlar….

Süleyman Şahin

20.03.2013

 

376 kez okundu.

Check Also

Köln`de “Savaş, Göç ve Irkçılık” konulu Sempozyuma DAVET!

KÖLN : Dünya İnsan Hakları Haftası kapsamında Almanya`nın Köln kentinde içinde ASM `ninde yer aldığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir