NEHRİN TAM ORTASINDA YAŞAMAK! – Hasan AKSU

download

NEHRİN TAM ORTASINDA YAŞAMAK!
Sürgünlük veya sürgün olmak ülkeden ülkeye, bilmediğin, tanımadığın, dışı, rengi, ırkı, kültürü sana yabancı bir ülkeye gitmek mecburiyetinde kalmaktır.

Sürgün yaşayan  insanların çoğu  bu kaçışın, terk diyar edişin sebebini “kader olarak” görmesi istenir. İnsanların öldürülmesini, çocukların, kadınların, sivil masum insanların katledilmesini, yoksulluğa, sefalete, yıkım ve yok oluşa sebep olan emperyalist devletlerin ve onların emrinde olan faşist devletlerin savaşları çıkardığı, tüm bu katliamlara sebep oldukları gizlenir.

Milyonlarca yoksul insanın sürgün yaşamasına, ülkelerini terk etmesine, ölümden kaçarken ölüm tacirlerinin eline düşmesine, çocukların uluslararası organ mafyasının düşmesine, çocuk kızların, çaresiz kadınların  mafya bozuntuları tarafından para karşılığı satılması, fuhuşla zorlanmasının bütün sebebi emperyalist, kapitalist ve yarı sömürge faşist devletler ve yöneticileridir. Ve ne acı ki, bu geriçi savaşları çıkaranlar, ülkeleri işgal edenler, milyonlarca masum insanın öldürülmesi üzerinde kâr ve rant sağlayanlar tüm bu vahşeti ve acıları bizlere yaşatanlar “kendilerini  demokrasi, özgürlük, ve barış savunucusu olduklarını, işgal ettikleri ülkelerde milyonlarca insanın katledilmesi, zulme uğraması, evlerinin, ülkelerinin yakılıp yıkılması, anavatanlarını terk etmesi, ölümlerden kurtulmak için geçtikleri her sınırda öldürüldükleri, ölmeyenlerinse ölümden daha beter bir yaşama mahkum edildiği “demokrasi” götürdüklerine hepimiz şahit olduk.  Bugün açık olmasa dahi emperyalist sermaye devletleri üçüncü bir dünya savaşını Ortadoğu’da ve bölgemizde yürütmektedir. Hala bu gerçeği görmeyen, görmek istemeyenler, savaşın ve savaşların sebebini başka yerlerde arayanlar emperyalizmin, kapitalizmin ve sermaye devletlerinin insanlığa karşı işledikleri suça ortaklık yapmaktadır.

Binlerce km uzak ülkelerin silahıyla, tankıyla, topuyla,  savaş uçaklarıyla, askeriyle ülkelerimizi işgal etmesi,yakıp-yıkması, bizleri öldürmesi, ülkelerimiz insanına  kan, zulüm, katliam getirmesi sonucu  sürgünlük yaşıyor insanlık. Her ne sebeple olursa olsun milyonlarca insanın en kötü ve ağır koşullarda başka ülkelerde (mültecilik) sürgün yaşamakta, aşağılanmakta, horlamamakta, dinsel, ırksal ve renk ayrımcılığına uğramakta,fuhuşa zorlanmakta mülteci kamplarında ölümden beter bir yaşam sürdürmektedirler.  Bugün Suriye, Irak, İran, Türkiye  ve Kürdistan’ın dört parçasında  Avrupa’ya çok   zorunlu göç yaşanmaktadır. Bunun adı gerçek anlamıyla  zorunlu Sürgün ve sürgünlüktür. 

Ne kadar sorunların bilincinde olursak olalım, aynı süreçlerden ezici çoğunluğumuz geçtik. Yıllara everilen sınıf  mücadelesi, faşizme, emperyalizme ve sermayeye karşı mücadele sonucu mültecilik/sürgünlük devam edecektir. Bu devasa toplumsal soruna duyarlı olmak insanlık sorunu olarak karşımızda durmaktadır.
Bende 34 yıldır ülkesinden uzak sürgünde sürgün yaşayan biriyim. Sürgün sorunu çeşitli nedenlerle ülkelerinden ayrı düşen tüm insanlığın sorunu olup, hepimizi ilgilendirmektedir. O nedenle sürgün sorununa duyarlı davranmak insan olmanın vazgeçilmez erdemidir. Geçmişte sürgün yaşamış, bugün düze çıkmış binlerce insanın sorunlara duyarsız, sessiz, ve “sürgün sorunundan bana ne, ben o süreci çoktan geçtim, beni ilgilendirmiyor” diyebilir. Ancak unutmamalıyız ki, yarın şartlar değişebilir ve sermayenin it dalaşı seni, beni, hepimizi tekrardan vurabilir. Kaldı ki, Türkiye’de yaşamakla Avrupa’da yaşamak pekte farklılık göstermiyor artık. Küresel  emperyalist sermayenin yaşadığı ekonomik, siyasi, askeri  bunalım her ülkede aynı ve göreceli baskıların uygulandığı  gerçeğini bize göstermektedir. O sebeple sorunlar hepimizin diyorum.
Öyleki, Bazen insan duygularıyla hareket eder, bazense duygularından uzaklaşarak bilinciyle, yaşadığı toplumsal, siyasal, ekonomik  gerçekler  üzerinden sonuca varmak ister. Çok zaman sürgün insanı bu ikilem içinde  gel-git  yaşar. Bir tarafta doğduğu büyüdüğü topraklara, Annesine, babasına, kardeşlerine, yoldaşlarına, arkadaşlarına, dostlarına, çocukluk aşklarına,  özlem taşır, görmeyi arzular.  Çok zaman özlem taşıdığı , bir gün mutlaka döneceğim dediği vatanına dönemez.  Engeller çıkar karşısına, ödenen bedeller yetmezmiş gibi, bedel ödenmesi istenir. Devlete biat etmesi istenir, silikleşmiş, kişiliksiz insan olması istenir.  Ama bir türlü özlem taşıdığı topraklara geri dönemez veya gidemez. Öte yandan  ülkesinde yaşanan toplumsal olaylar sonucu (ekonomik, siyasal, ırksal, dinsel ve cinsiyetçi) başka ülkelere göç etmek zorunda kalmış, uzun yıllar bu ülkeye  bir türlü entegre olamamış, kendini her iki tarafa  yabancılaşmış gören ön binlerce göçmen bulunmaktadır.

Bir nehir düşünün o nehir ki  yaşam alanlarını ikiye bölmüş, sürgünse   nehrin tam ortasında bulunmaktadır. Ne oralı olabilmiş nede yaşadığı ülkeli. İkisi arasında nehrin ortasında bir sağ yana bir sol yana kulaç atmış. Tam kıyıya vardım derken, hayalinde taşıdığı umut beslediği, görmek istediğini görememiş, karşısına çıkan gerçek şu ki; orada da yabancı görüldüğü, aralarında çok farklı yaşam koşulları olduğunu görmüş. Ve ben burada doğdum, büyüdüm, okudum, haklıdan yana haksıza baş kaldırdım, lakin aradan geçen yıllar benim buralı olmamı kabul görmüyor. Burada yaşayanlar için,” ben bir yabancıyım…”

Ülkesinde sürülmüş, tüm yaşam hakkı elinden alınmış, geleceğe dönük hiç-bir güvencesi umudu kalmamış, sürgün yaşadığı ülkede kendine has bir yaşam kurmuş, ömrünün yarısını/ bel ki, çoğunu sürgünde geçirmiş, yaşadığı ülkeye şöyle veya böyle uyum sağlamaya çalışmış, aileye karışmış, çocukları olmuş burada eğitimini almış, buranın sosyal, toplumsal ve kültürüyle esasta yoğrulmuş ama duygusal bağlarını ana ve babalarının geldiği topraklardan koparamamış devasa bir üçüncü nesilde sürgün içinde sürgün yaşamaktadır. Bizim sorunlarımız kadar belki de daha fazla sorun olarak gelecekte karşımıza çıkacak olan üçüncü neslin, yanı çocuklarımızın sorunudur. Bilinmeli ki, bizler çok ağır süreçlerden bedel ödeyerek ve halende ödeyerek bugünlere geldik. Her birimiz hala yaşadığımız sorunlardan kurtulmuş değiliz, ezici çoğunluğumuz ne oralı olabildik ne buralı olabildik.
Yüzümüzü doğduğumuz vatanımızdan asla koparmadık, ülkemizin tüm sorunları hala bizim sorunumuz olarak karşımızda duruyor. Bilgi ve teknolojinin en üst aşamasında artık Avrupa da ve Türkiye de yaşamanın veya Kürdistan ın herhangi bir parçasında yaşaması pekte önemli değil. Sorunlarımız her kendi özgüllüğünde  bir bütünün parçasıdır. Sürgün veya diğer anlamıyla mültecilik milyonları ilgilendiren toplumsal temel bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. O sebeple sürgün sorunu Bizim, hepimizin, tüm ezilenlerin temel sorunlarından biri olarak devam ediyor.

 

 

 

148 kez okundu.

Check Also

Köln`de “Savaş, Göç ve Irkçılık” konulu Sempozyuma DAVET!

KÖLN : Dünya İnsan Hakları Haftası kapsamında Almanya`nın Köln kentinde içinde ASM `ninde yer aldığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir