Mehmet Yoldaşa mektup

Mehmet yoldaş ( Koç) bir çok yakınım, yoldaşım, dostum gibi kanser denen sağlık düşmanı illet, çok erken yaşta seni de aramızdan ayırdı. Cenazeni toprağa verdiler, ama sen insan topluluğunun üretken verimli, insan gibi insan olan bir üyesi idin. Bu bağlamda bizlere bırakmış olduğun insanlık değerleri mirasın kafamızda, yüreğimizde, değerlerimiz arasında yaşamaya devam etti, ediyor.

 

Bizlere bırakmış olduğun bu miras nedeni ile olacak ki, 2013 ün Şubat ayında İrfan Dayıoğlu yoldaş, seninle ilgili bir kitap yazarak senin bizlere bırakmış olduğun birikim ve değerleri, bu değerlerin ölüsüzlüğünü kuşaktan kuşağa yaymak istediklerini ve benim de seninle ilgili olarak bildiklerimi yazmamı istedi. Ben de seni çok özlemiştim, düz yazı yerine sana bir mektup yazarak seni anlatmayı düşündüm.

 

Mektubum sana varırı mı bilmiyorum. Tanrı mektubumun sana ulaşmasına izin verir mi ? Emin değilim. Çünkü sen tanrıya inanmıyordun belki sana kızmış olabilir. Doğanın gücünü kabul ediyordun. O, mektup karşısında nasıl bir davranış gösterir bilmiyorum? Doğa ve tanrı mektubumu sana iletirler mi pek emin değilim. Ama bu mektubumun torunlarının, torunlarının, torunlarının eline varacağından eminim. Dostlarının, yoldaşlarının bir çoğunun kitaplığına da gidip yerleşeceğine de inanıyorum.

 

Bu nedenle sana bu mektubu yazarken senin için söz konusu kitabı düşünen ve hazırlayan İrfan Dayıoğlu ve onunla birlikte emek veren herkese senin ve kendim adıma en içten teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 

Bu kısa girişten sonra mektubuma seninle nerede tanıştığımızla devam etmek istiyorum. Seninle ve ailenle 1982-83 yıllarında, Şam da Acilciler Örgütü ile TKEP’ nin birlik çalışmalarının başladığı zaman tanışmıştık. THKP/C Acilciler örgütü ile birlik çalışmaları toplantılarından birisini senin işlediğin tarlada ki evinde yapmıştık. Başka yerlerde de görüştüysek bile seninle en yakın tanışmamız o evde oldu ve en çok da o evde bana etkileyici birisi olarak geldin.

 

O zamana kadar Türkiye ve Kürdistanlı bir çok devrici kadro ve liderle buluşmuştum. Liderlerin hemen, hemen tümü ile görüşmüş tanışmıştım. Hatta ABD nın “Siyah Panterler”, Fransa ve Avrupa da silahlı mücadele başlatmış olan “Aksiyon” örgütü, Afrika, İran, gibi dünya devrim mücadelesinin bir çok ve ya bütün örgütleri ile ilişkim, liderleri ve kadroları ile de görüşmelerim olmuştu.

 

Senin ile tanıştığımda ilk kez: eşi, oğlu, kızı yani tüm ailesi ile birlikte yasa dışına çıkmış, dolaysı ile kaçağa düşmüş, mücadeleye devam eden bir devrimci kadro ile tanışmış oldum. Bu durumun senin eşin ve çocukların için nasıl bir duygu ve düşünce yarattığını bilemezdim. Aslında senin için nasıl bir duygu olduğunu iyi kötü kestirebilirdim ama eşin ve çocukların için nasıl bir ruh hali yatığını kestirmem olanaksızdı.

 

Çünkü yaşamak için o zaman Şam tekin ve güvenli bir yer değildi. İsrail uçakları her gün bir yerleri bombalıyordu. Ne zaman nereyi bombalayacakları da belli değildi. Bu ortama rağmen senin ailen ile birlikte bir tarlanın en açık bir tepeciğinde yapılmış, tek katlı bir çiftçi evinde kalıyordunuz. Bunun insandan nasıl duygular üreteceğini özellikle de ailenden nasıl bir ruh hali yaratacağını kestirmem olanaksızdı.

 

Senin in bu halin, benim düşünce ve duygularımda: devrim mücadelesine ve devrime çok inanmış ve devrim için her şeyini feda etmiş devrimci kişiliğini ifade ediyordu. O dönemde benim ve benim gibilerin en büyük varlığı ve en önemli kıstası bir kadro ya da militan kişinin devrime olan inancı ve katkısı idi. Senin o günkü konumuna bu değer ve ölçülerle yaklaştığım için senden çok etkilenmiş ve seni çok özel bir kişilik olarak algılamıştım. O yaşam tarzın beni hem etkilemiş, hem de seni gözümde çok sempatik kılmıştı.

 

Bu nedenle de seninle görüşmemiz her koşulda devam etti. THKP/C Acilcilerle TKEP’ nin birleşme çalışmaları başarısızlıkla sonuçlandı, ilişkiler kesildi, ama benim seninle ilişkim hiç kesilmedi. Ben Şam da devletten değil ama insanlardan gizli kalıyordum. Kaldığım evi belli kişilerden fazlası bilmiyordu. Genellikle de ilişkide olduğumuz dost ve yoldaş örgütlerin lider kadroları biliyordu.

Senin hiçbir tüzel sıfatın yoktu, ama evime geliyor ve evimi biliyordun. Bazen ailece misafirimiz de oluyordun. Henüz eşini tanımıyordum, ilk kez eşin ile birlikte bize geldiğinde oturduk hoş beş ederken, ben kinayeli bir şekilde: Mehmet bu yanında ki kadın kim, eşin mi, annen mi neyin, niye bizimle tanıştırmıyorsun diyerek sordum? “ Eşim” dedin. Gülüştük eşin o zaman bir şey demedi.

 

Ama sonra senin ile haber göndererek, “annen mi” dememe çok kızdığını benimle bir daha görüşmeyeceğini, konuşmayacağını bana senin kanalınla bildirdi. Defalarca : kinayeli söylediğimi, Mehmet yoldaşın o kendisini tanıştırmama tavrına kızarak öyle söylediğimi belirtsem ve çokça özür dilesem de kabul etmediğini yine senin aracılığın ile bana bildirdi ve bir daha da benimle görüşüp, konuşmadı.

 

Hem Mehmet yoldaşın örgütü hem de eşi ile ilişkilerimizin kesilmiş olmasına rağmen, Mehmet yoldaşla ilişkimiz hiç kesilmedi.

 

Belli bir zaman sonra Mehmet ailesi ile birlikte Fransa ya gitti. Ben de 1988 Ağustosunda Türkiye ye döndüm. İstanbul da beş sene illegal kaldım. Bu süre de Mehmet yoldaşın Fransa dan dönüp İstanbul a geldiğini ve sendikal çalışmalar yaptığını öğrendim. O banin İstanbul da olduğumu bilmiyordu. Yoldaşlarımdan, Mehmet yoldaş bir görüşmemi sağlamalarını istedim. Yoldaşlar biraz tereddütle yaklaştılar. Ben onları Mehmet yoldaşın güvenilirliği konusunda ikna ettim. Görüştük.

Ama beni görünce : burada ne işin var dercesine irkildin. Ben de sana, sen niye geldin dediğimde : Fransa da yapılacak fazlaca devrimci çalışmanın olmadığını o nedenle de sıkıldığını, daha fazla dayanamayarak Türkiye ye dönüp, sendikal çalışmalara katıldığını söyledin. Bu görüşmeden sonra, her hangi bir tehlike emaresi görülmediği için yoldaşlar da sana güvendi. Doğmuş olan bu güvenden sonra, bir kaç kez daha böyle görüşmelerimiz oldu.

 

Sonra ben yakalandım. Ben yakalanmamdan önce mi yoksa yakalandıktan sonra mı şimdi tam olarak bilmiyorum Mehmet yoldaş da Fransa ya daha doğrusu Paris e geri döndü. Bir süre iletişimimizi mektuplarla sağladık. 19 Aralık ta Bayrampaşa Cezaevine yapılan operasyonda idare diğer eşyalarımızla birlikte Mehmet in mektuplarına da el koydu ve bir daha da vermedi. Ben 11 Eylül 2001 de Bayram Paşa dan götürülmüş olduğum Edirne F tipinden tahliye oldum. Bir süre sonra bana ağır ceza verecekleri belli olmaya başladıktan sonra yurt dışına çıkmaya karar verdim.

 

Ben cezaevindeyken de cezaevinden çıktıktan sonra da yurt dışında bulunan bir çok, yoldaşım, dostum, arkadaşım bana maddi yardım gönderiyordu. Çıktıktan sonra da İsveç, İsviçre, Almanya ve Fransa dan da bana maddi yardım gönderdiler. Sen bütün bunlardan ayrı olarak bana para gönderdin. Ayrıca pasaportunu da kızın Hatice ile bana göndererek yurt dışına çıkmamı sağladın. Yurt dışına çıktıktan sonra her Fransa ya gittiğimde Mutlaka görüşüyorduk. Beni evine misafir ediyordun. Eski eşinden ayrılmış Çinli bir kadın ile evlenmiştin. Bir sefer gittiğimde kadının kanser olduğunu öğrendim. Kemo terapi görüyordu. Onun iyileşmesi için elinden geleni yapıyordun. Daha sonra gittiğimde iyileştiğini gördüm. İyileştiğine çok sevinmiştin. Ne yazık ki kansere yakalandığında sen eşin kadar şanslı olamadın.

 

Sen de bir ara iyileştin, kendini iyi hissediyordun. Bir gün telefonum çaldı. Kızın Hatice: babam hastanede, durumu iyi değil seni görmek ister dedi. Hemen trene binip Paris e gittim. Hatice beni istasyondan alıp, senin yanına, hastaneye götürdü. Yanına geldiğimde gözlerin kapalı idi, uyuyor gibiydin. O ter temiz Alnından öptüm, kulağına “ben geldim yoldaş” dedim. Biraz sonra gözlerini açtın, bana baktın gülümsedin ve konuşmaya başladın. Konuşurken de yine bazı devrimcilerin yanlışlarını anlatıyordun. Hastalık kemiklerini kırmıştı. “Düştüm yoldaş omçam kırıldı” diyordun. Hatice, sana duyurmadan kulağıma : hayır düşmedi hastalık kırıyor ama o söylemek istemiyor dedi. Bunu sana söylemedim.

 

Her şeye rağmen sen hala köyüne gideceğini, orada iyileşeceğini, hastalığın üstesinden geleceğini söylüyordun. Ben üç dört gün yanında kaldım. Akşamları yoldaşların evlerine gidiyor gündüz hastaneye yanına geliyordum. Doğrusunu söylemem gerekirse ölümüne kadar kalıp, cenaze merasimine de katıldıktan sonra dönmek için oyalanıyordu. Direndiğini görünce tekrardan Bern e döndüm. Ama daha sonra fazla direnemedin kansere yenik düştün. Hatice aradı, senin öldüğünü söyledi, cenaze merasimine katılıp, katılamayacağımı sordu, maalesef daha önce de tahmin ettiğim gibi katılamadım. Ancak bir mesaj yazıp gönderebildim.

 

Sen benim için nasıl bir nitelik taşıyordun yoldaş?

 

Onlarca yıllık devrimci mücadele sürecinde, çok militan insan, kadro ve lider tanıdım. Mehmet bir örgütün lideri değildi, bir örgütü tüzel olarak temsil eden liderler kadrosundan da değildi. Ama devrime ve mücadeleye bağlılığı son derece içten ve samimi bir bağlılıktı. O Tıpkı çocuklarını ve ailesini sevdiği gibi, zalime, zulme karşı mücadeleyi de seviyordu. Ne çocuklarını ne de mücadeleyi ihmal etmek istemiyordu. Mücadeleden kopmadan ve çocuklarını da geriden bırakmadan hem babalık hem de dava adamlığını birlikte yürütüyordu. Tanıdığım hiç kimsenin yaptığını yapmıyordu. Belki beni en çok etkileyen de buydu.

 

Tabi ki çocuklarının benim gibi düşünüp, düşünmediklerini bilmiyorum. Çocukları : belki devrim mücadelesine bu kadar katılmayıp, bizimle daha çok ilgilense idi bize daha iyi bir gelecek hazırlayabilirdi diye düşünebilirler. Böyle düşünmekle belki haklı da olabilirler. O durumda da insan topluluğu böyle bir insan gibi insan üyesine sahip olamazdı. Bence Mehmet yoldaş her ikisini birden yaptı. Hem çocuklarına sahip çıktı, hem de insani değerlere!..

 

Şu durumda hem insan toplumunun üyeleri olan bizler, toplumumuzun böyle bir üyesi olduğu, insana ve insanlığa dair etik değerler bıraktığı için Mehmet yoldaşla gururu duyuyor öğünüyoruz, hem de çocukları böylesi bir babaları olduğu için onur duyarlar diye düşünüyorum. Dolayısıyla Mehmet in yaptıklarına tarihin penceresinden bakınca, geriye çok değerli izler bıraktığına tanık oluyoruz. Günümüz insan tipine ve birde dönüp, Mehmet in tarihe bırakmış olduğu ize bakınca bir daha Mehmet yoldaş gibilerinin artık olmayacağını düşünüyor insan. Maalesef şimdi Mehmet yoldaş yoktur. Gelecekte böyleleri olurmu bilmiyorum.

 

Beklide böyleleri bir daha olmayacaktır. Mehmet, Kelaynak kuşları ve ya Dinozorlar gibi nesli tükenen insan tiplerindendi. Yerinin dolması doldurulması da söz konusu değil. Ama insanlıktan umut kesilmez. Çünkü insan maddenin bir ürünüdür. İnsani değerler, maddenin yapısı gereği, insanlıktan uzaklaşmış kişilerin bile, maddenin en yüksek ürünü olan beynin bir yerlerinde kodlanmış olarak kalıyorlar. Bir gün her hangi bir olaydan dolayı insan beyninin o kodunun çözülmesi sonucu insanlık denen şey yeniden harekete geçiyor.

 

Mehmet yoldaşın tarihe bırakmış olduğu iz, İrfan Dayıoğlu ve arkadaşlarının kitaplaştırarak, ölümsüzleştirdikleri bu izler : gelecekte belki insani değerleri unutmuş olan birileri tarafından okununca kodlanarak beyninin bir köşesine bırakılmış olan insani değerlerin kodu çözülerek insanlığını tekrardan hatırlamasına neden olabilir. Dolayısı ile Mehmet yoldaşın sağlığında yapmaya çalıştığı şeyi öldükten sonra da yapmaya devam etmesi de sağlanmış olur. Bu vesile ile, İrfan Dayıoğlu ve çalışma arkadaşları da insani değerlere önemli bir katkı yapmış olurlar. Bu hizmetlerinden dolay kendilerine tekrar teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 

Teslim TÖRE

 

Not: İrfan yoldaş ben böyle yazdım. Siz kitabın üslup ve akışkanlığına göre düzenleyebilirsiniz. Sevgilerimlemehmet koç ibr

857 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir