Yeni sürgünler -eski sürgünler -türkiyeli göçmenlerin ilişkilerini anlamak ve ortak zeminlerde birlikte hareket etmenin gerekliliği dilek ve temenisini konumlandırmak için çok değerli bir röportaj. TAZ ın 13 /06 /2017 sayısında yayınlandı.
Berlin’deki Cihangir
‘Yeni Akım Berlinliler’ gittikleri mekanlar, oluşturdukları alternatif kanallar ve dergiler, kurdukları okullar ve dernekler ile kendi yaşam biçimlerini Berlin’de hızlı bir şekilde var etmeye çalışıyorlar.
YAĞMUR EKIM ÇAY, 2017-06-13
Gerek politik, gerek ekonomik nedenlerle, Türkiye’den Almanya’ya doğru yapılan ilk göç dalgasının üzerinden geçen 55 yıla rağmen, Almanya Türkiye’den göç etmek isteyenler için tercih edilen bir ülke olmaya devam ediyor. 200 binin üzerinde Türkiyeli’nin yaşadığı başkent Berlin’e geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde Türkiye’den yeni bir entelektüel, gazeteci, akademisyen ve sanatçı göçü yaşandı. İstanbul’daki yaşam alanlarını kaybeden bir kesim için Berlin’de küçük ve özgür bir İstanbul- ya da alternatif bir Cihangir oluşmaya başlamış durumda.
Vakitlerini uzun yıllardır Türkiyelilerin ikamet ettiği Kreuzberg ve Neukölln gibi semtlerde geçirseler de, bu kesimle Berlin’de yolları çok fazla kesişmeyen yeni bir Türkiyeli diaspora oluştuğunu söylemek mümkün. Bir kısmı kendilerine ‚New Wave in Berlin’ ismini koymuş bile. ‘Yeni Akım Berlinliler’ gittikleri mekanlar, oluşturdukları alternatif kanallar ve dergiler, kurdukları okullar ve dernekler ile kendi yaşam biçimlerini Berlin’de hızlı bir şekilde var etmeye çalışıyorlar.
Yeni diaspora kendisini oldukça politik olarak görüyor ve yeni taşındıkları topraklarda birbirlerine bağlılık gösteriyorlar. Diğer taraftan eskiden beri burada olanlarla aralarında bir iletişim kopukluğu söz konusu. Türkiye’den gelmelerinin ardından Berlin’de amaçladıkları dayanışmaya, mücadele üzerine konuşmak, kendini var etmeye çalışan yeni diasporanın dinamiklerini anlamak için Kreuzberg’de 4 isimle görüştük.
Foto: Göksu Baysal
Hüma Utku
‘’Kendimi İstanbullu olarak görüyorum ama Berlin benim evim.’’ 28 yaşındaki Hüma Utku Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olduktan sonra „Türkiye’de var olamayacağı“ düşüncesiyle Berlin’e taşınmış. 5 yıldır Berlin’de elektronik müzik prodüktörlüğü ve DJ’lik yapıyor. Geçen bir yılda Berlin’de yaşanan değişime çok şaşırmış bir şekilde anlatıyor; „Son yıllarda İstanbul’dan bizim çevremizden çok fazla insan gelmeye başladı. Sokakta gezerken Kadıköy’de geziyormuş gibi Türkçe duymaya başladım. İstanbul’a ait mekanlar burada da açılmaya başladı. Topluluk ciddi bir şekilde Berlin’e gelmeye başladı.’’
Hüma Almanya’da doğmuş Türkiyeliler ve yeni diaspora arasında yaşanan iletişim kopukluğunu şöyle yorumluyor; „Türkiye’deki toplumsal sınıf ayrılığımızı kesinlikle buraya da getiriyoruz. Buraya 60’larda gelen işçi aileler bizim gibi insanların Türkiye’de bulunduğumuz sürede çok hayatımıza giren bir topluluk değildi. Almanya’da da bu durum kendini yansıtıyor çünkü farklı hayatlar sürüyoruz. Ama bunun dışında bir de büyüdüğümüz koşullarda zihnimize kazınan bir toplumsal sınıf ayrılığı var.“
Almanya’da böyle bir sosyal sınıf ayrılığı olmadığı görüşünde olan Hüma Utku, „Bizler aynı toplumun insanı olarak algılansak da bu sosyal sınıf ayrılığının her zaman bir rol oynadığını düşünüyorum. Örneğin; Almanya’da bir üniversite mezunu olarak taksi şoförü ile evlenirsen ailen seni yargılamaz ama Türkiye’de çok farklı algılanırsın. Veya Almanya’da bir taksi şoförü ile aynı kafede oturman normal iken veya o kişinin mesleğini fark bile etmezken böyle ayrımlar Türkiye’de var. Farklı sınıflar aynı yaşam alanlarını paylaşmıyor. Türkiye’de öğretilmiş bir toplumsal sınıf ayrım nedeniyle insanların eğitim düzeyi, aile yaşamı geldiği arka plan çok farklı oluyor. Bu sınıfsal çevrenin dışına çıkılmaması bekleniyor ve bu farklılıklar Türkiye’de ciddi bir ayrıma yol açıyor.“ ifadelerini kullanıyor.
Foto: Göksu Baysal
Mustafa Altıoklar
„Şu an Türkiye’de olan şey, 1933’te Almanya’da olana çok benziyor. O dönemde de bilim adamları ve sanatçılar Nazi Almanya’sından kaçıp ülkelerini etkilediler.’’ Mustafa Altıoklar, Türkiye’de tanınan bir yönetmen ve yapımcı. Geçen sene Berlin’e taşınan 58 yaşındaki yapımcı, Berlin’de geçen son bir yılını ‘’ayağında beton bir külçeyle suya atılmış insanın ipini kesip de suya çıkıp nefes alma hali’’ olarak anlatıyor; „Son bir yılda nefes alabildim. Berlin çok özgür bir şehir. Diğer yandan burası kendi topraklarım, kendi suyum değil. İstanbul’un her şeyini özlüyorum.’’
Yönetmen Mustafa Altıoklar da diğer yeni Berlinliler gibi Berlin’deki yaşam alanını politikleştirenlerden. Berlin’de zamanını Almanya ve Türkiye’nin sorunlarını bağdaştıracak bir film projesi üzerine çalışarak ve Kreuzberg’de kurduğu oyunculuk okulunda ders vererek geçiriyor. Hayali ise bu okulu Türkiye’den kopmak zorunda kalmış gençlere sinema eğitimi alabilecekleri bir alana çevirmek.
Altıoklar, yeni hayatını anlatırken „Türkiye’de epeyce kavgalı olabileceğimiz, uzak durabileceğimiz bir çok isimle burada buluşabilmeyi becerdik“ diyor ve ekliyor; „Ortak dertler, ortak arayışlar var. Mıknatıs gibi birbirimizi bulmaya başladık. Bu artık can yoldaşlığı. Bu ihtimali de burada fark etmemiz ilginç.’’
Foto: Göksu Baysal
Selin Davasse
‘’Burada annemin yaptığı gibi yemekler bulabilmek, rakı içebilmek o kadar büyük bir rahatlık ki. Türkiyelilerin olduğu bir yerde olmak, memleket özlemini azaltıyor. Ama Berlin yine de asla İstanbul kadar güzel olamaz’’ diyor 25 yaşındaki kuir sanatçı Selin Davasse gülerek. 2 yıldır Berlin’de yaşayan Selin’in Ankara Üniversitesi’nde profesör olan annesi KHK ile görevinden ihraç edilmiş.
’’Türkiye’de hüküm süren İslamo-faşizme karşı olanlar ötekileştirildi ve aslında kendi ülkelerinin içinde sürgün edildiler. Biz de burada sürgünde gibiyiz. Türkiye’de insanca, onurlu yaşayabilme hakkımız olsun isterdik. Ama yok. Bu bizi öfkelendiriyor ama aynı zamanda da burada daha rahat olan biziz. En azından korku içinde yaşamıyoruz.’’
Selin, Türkiye’deki gündemi çok yakından takip ediyor. Berlin’de iki farklı Türkiyeli diaspora olduğunu vurgulayan Selin; „Buradaki arkadaş grubum daha çok Türkiyeli geylerden, akademisyenlerden, sanatçılardan oluşuyor. Burada doğmuş Türkiyelilerle de komünite olabilmek aslında mümkün olabilmeli ama kimse emek vermiyor. Türkiye’de AKP’ye oy verenler ile vermeyenler arasındaki çatışmanın dalgaları bir şekilde burada da yaşanıyor bence. Çünkü içselleştirdiğimiz değerler arasında bir çatışma var.’’ Berlin’de LGBTİ aktivistliğini sürdüren Selin, heteroseksüel erkek politikacıların eleştirel parodilerini yaptığı performansını bu sezon son kez 13 Haziran günü Kreuzberg, Südblock’ta sergileyecek.
Foto: Göksu Baysal
Muzaffer Kaya
„Berlin’e çok hızlı alıştım bir şekilde kendimi ‚gurbette‘ hissetmedim. Türkiye’nin kuzeyde bir şehrinde sanki sol mahallelerden hiç çıkmamışım gibi hissediyorum.’’ Geçtiğimiz sene Türkiye’de barış bildirisini imzaladığı için tutuklanan akademisyen Muzaffer Kaya, Almanya’ya son dönemde gelen 100’ün üzerindeki akademisyenden biri. Ekim’den beri Berlin’de araştırmacı olarak çalışıyor. Berlin’deki farklı kimliklerin bir araya gelebilmesini gülümseyerek anlatıyor; ’’Bir gey partide Dersimlilerin halay çektiğini görmek insana ilk başta değişik geliyor ama Berlin’i güzel yapan da bu çeşitlilik.’’
Türkiyeli gençlerin eğitim alabilecekleri dayanışma akademisi kurmayı planladıklarını söyleyen Kaya, Berlin’deki farklı gruplar arasındaki dayanışmanın Türkiye’yi değiştirebileceğini düşünüyor; ‘’Ben hızla buradaki sol topluluk ile tanıştım. Çoğunluğu oluşturan Türkiyeli kitle zaten kendi aralarında eskiden beri Aleviler, Kürtler, solcular ve muhafazakarlar olarak ikiye bölünmüş.
Bizim de bu topluluğun bir yarısıyla sınırlı temasımız oluyor ancak diğer yarısıyla hiç temasımız yok. Asıl temasımız ve bağımız yeni gelenler ile. Türkiye’de birbirimizden epey uzakken hepimiz faşizmin tokadını yedik ve burada aynı tribündeyiz, ortaklıklarımıza bakıyoruz. Bir araya gelebilirsek hem buradaki toplum üzerinde hem de Türkiye’ye etkimiz olacağını düşünüyorum. Mesela Alevi örgütlenmesi, Avrupa’da güçlendiğinde Türkiye’yi de etkilemişti.’’
YAĞMUR EKIM ÇAY, 2017-06-13
764 kez okundu.