Necati ABAY
Faşist terör örgütü DAİŞ’in 13 Kasım’da gerçekleştirdiği ve 130 kişinin ölümüne neden olan Paris katliamının artçı saldırıları sürüyor…
AB emperyalistleri, Paris katliamını halklara karşı saldırganlıklarını artırmak için fırsata dönüştürmeye çalışıyor…
Anımsanacağı gibi emperyalistlerin besleyip büyüttüğü ve bir süre sonra “çizmeyi aşan” El-Kaide’nin ABD’ye yönelik 11 Eylül 2001 saldırısı ardından, ABD emperyalistlerinin “terörle mücadele” kisvesi altında başta Irak ve Afganistan olmak üzere dünya haklarına yönelik topyekûn saldırı başlatmıştı.
AB emperyalistleri de ABD emperyalistlerinin ayak izlerini takip ediyor. Faşist terör örgütü DAİŞ’e karşı mücadele adı altında, ABD’nin yaptığı gibi “terörle mücadele” adı altında yerlisi, göçmeni ve Müslümanıyla Avrupa halklarına karşı, ilerici, devrimci, sosyalist güçlere karşı baskı yasalarını artırmaya hazırlanıyor. Avrupa halklarının uzun yıllara dayalı mücadelesiyle kazanılmış demokratik hakları hedefe konmuş durumda. Üstelik bunu “halkın güvenliği” demagojisiyle yapıyor ve halkları yedeklemeye çalışıyor. Halklar, “DAİŞ terörüne karşı alınan tedbir” adı altında baskı yasalarının destekçisi haline getirilmek isteniyor. Dahası, sayısız bomba ihbarıyla halk sokağa çıkamaz hale getiriliyor. Daha şimdiden birçok grev ve eylemler, etkinlikler ertelendi ya da iptal edildi.
Paris katliamı ardından Avrupa Birliği’nin, anti-terör yasalarının kapsamını genişletmeye hazırlanması, bu yasaların AB’ye bağlı 28 üye ülke parlamentolarının 2016’nın ilk aylarına kadar onaylanmasının istenmesi bunun somut göstergelerdir.
Dahası var…
Fransa’da olağanüstü halin 3 ay daha uzatılması, “kamu düzenine zarar veren toplantıların yasaklanması”, Sol Cephe Başkanı André Chassaigne’nin olağanüstü halin üç ay uzatılmasını desteklemesi ve ardından cılız bir sesle “özgürlüklerin savunulması gerektiğini” de sözlerine eklemesi, kaygıları artırıcı faktörlerdir.
Dahası var…
Slovakya Başbakanı Robert Fico’nun, “Avrupa’da ne zaman bir terörist saldırı olsa mutlaka Müslümanlar sorumludur” diyerek AB emperyalistlerini ve gerici-ırkçı faşist hareketi teşvik etmesi,, ciddiye alınması gereken ifadelerdir.
Dahası var…
Macaristan hükümeti Başbakanı Victor Orban’ın, Paris katliamı ardından yaptığı açıklamada, “bütün kıta bir yabancı istilası tehlikesi altındadır” diyerek, göçmenleri hedef tahtasına koyması, mülteci ve göçmenleri topyekûn suçlu ilan etmeye çalışması dikkat edilmesi gereken bir tehlikeye işaret etmektedir.
Dahası var…
Almanya İçişleri Bakanı, Suriye’de DAİŞ çetelerine katıldıktan sonra ülkeye geri dönenlerin sayısının bugüne kadarki en yüksek seviyesine ulaştığı bilgisini verdikten sonra “ bu kişilerin 7 gün 24 saat takibinin mümkün olmadığını” belirterek DAİŞ çetelerinin her an eylem yapabileceği kaygısını pompalıyor olması, bilinçli bir plana işaret etmektedir.
AB emperyalistleri, Paris katliamını fırsat bilerek fiilen ırkçı-faşist hareketin sokağa çıkmasını teşvik ediyor. Önümüzdeki süreçte ırkçı-faşist hareketin saldırıları daha da artabilir.
DAİŞ terör örgütü ve emperyalistler, inişli-çıkışlı bir seyir izlese de, “çizmeyi aştıklarında” çatışsalar da en nihayetinde birbirini besliyor, güçlendiriyor.
Başta Fransa olmak üzere Suriye’yi parçalamak için her türlü desteği veren, Almanya, İngiltere ve ABD, yakın zamana kadar DAİŞ terörünün arkasında oldular.
Dolayısıyla DAİŞ’e karşı mücadele ile emperyalist gericiliğe karşı mücadele her zamankinden daha fazla içiçe geçmiş durumdadır.
Emperyalistler esasen DAİŞ terörüne karşı değil, asıl olarak halklara, onların ilerici, devrimci, yurtsever öncülerine karşıdır. Emperyalistlerin bu tutumu sınıf çıkarlarına uyuyor. İlginç olanı, ilerici güçlerin bir biçimde emperyalistlerin bu halk düşmanı politikalarının yedeğine düşmesi veya sessiz kalmasıdır.
Yerlisi ve göçmeniyle Avrupa halkları, toplumsal muhalefet güçleri, emperyalistlerin terör saldırısını arkasına alarak baskı yasalarını artırmasına izin vermemeli, demokratik tepkilerini kitlesel olarak göstermelidirler.
Olanaklı her durumda, DAİŞ terör örgütüne ve emperyalistlerin baskı yasalarına karşı sokaklarda olmalı, demokratik tepkilerini ortaya koyabilmelidirler.
Bu aynı zamanda güvenlik tedbirleri ve sayısız bomba ihbarlarıyla gittikçe güçlenme eğilim taşıyan “toplumsal travma”ya, göçmenlere yönelik yükselme trendinde bulunan ırkçı-faşist saldırganlığa karşı barikat olmak bakımından da tayin edici önemdedir…
324 kez okundu.