O nedenle bütün sürgünleri Sürgünler Meclisinde birleşmeye çağırıyorum!”
Avrupa’da Sürgünler
Sürgünler dönüyor zaman zaman, bir zamanlar terk etmek zorunda kaldıkları topraklara doğru ve yeni kimliklerini bırakarak sürgün topraklarında belki de. Belki de yeni bir kimliğe doğru ürkütücü bir yolculuk ve yeni bir tarihin miladı olacak endişeli bir an. Şarkılardaki gibi aynı: Allı yeşilli takalar gibi rüzgara açıyorlar yelkenlerini ve rengarenk gidiyorlar.
“Büyük mutluluk” yolculuğunu müjdeleyen dostlarımın haberine dudağımın kenarıyla “sevindiğimi” söylesem de, yeni göç topraklarına hazırlanan sürgüne, duygularımın en altına gizlenmiş ve gafletimi yakalamak için pusuda bekleyen o “bastırılamaz özlem duygusunun” (kıskançlık olmasa da hafiften bir gıpta içinden fırlayarak) yüreğimi sıkıştırdığının farkındayım.
“Terk etmek zorunda olmak’ın dayanılmaz zorluğu! Bütün değerlerin birbiriyle çatıştığı o zor anlar! Ancak damdan düşen kristallin tuz buz olmuş her bir parçası anlar öteki parçanın acısını.
Sürgünlüğün en zor anı, o zor anlar. Günay Aslan güzel yazmış dönüşe dair duygularını, Ganime Gülmüz de çok güzel yazmış. Hepimizi yazmışlar iki dost insan da, bütün sürgünler için söylemişler bütün sürgünlerin yüreğinden seslenip. “Dönmek ya da dönmemek” hiçbir zaman soru olmamıştır bir sürgünün beyninde. “Dönebilmek ya da dönememek, bir kuş gibi özgürce, ve avcının oklarına hedef olmadan, Samat’larca alçakça arkadan vurulmadan! Bütün mesele bu!”
Tek tek dönüşler gerçekleşiyor ve mutluluk duyuyoruz elbette gelişlerinde yüreklerinde taşıdıkları çocukluk hayallerini giderken de tek onur olarak çocuklarına taşıyabilen her bir dönüşte. Çünkü binlerce yıldır sürgün edilen şey, bir faniye ait bedensel bir varlık değil, o bedenin zalim sistemlere ve onların iktidarlarına karşı sürdürdükleri muhalif olma düşüncesidir.
Serhat Bucak gitti adını bile duydukça ağladığı o topraklara. Günay gidecek yaşamını adadığı o topraklara. Ganime de gidecek inanıyorum, ben de ve bütün sürgünler de gideceğiz, inanıyorum.
Salt “inanmak” değil bu, “biliyorum” gideceğiz elbette tek kutsalımız olan emek ve özgürlüğü bir bayrak gibi özgürce sallayarak.
“Biliyorum” demek abartılı bir söz değil dostlarım. Biliyorum, çünkü Avrupa’da sürgünler bunu kendi emekleriyle ve herkes için gerçekleştirebilmek için yüz yıllık lekeli bir tarihin, ezilenler tarafından o üç harfle: ‘barış, özgürlük ve halkların kardeşliği’ ilkeleriyle yeniden yazılması için örgütleniyorlar, mücadele ediyorlar.
Avrupa Sürgünler Meclisi (ASM) , 2. Olağan Kongresi’ni geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirdi. Teslim Töre, Ganime Gülmez ve Mahmut Özkan dostlarımızın divan olarak yönettiği Avrupa Sürgünler Meclisi 2. Olağan Kongresi, açılıştan sonra eşsözcü olarak tarafımdan sunulan Yürütme Kurulu Raporu’nda, ASM çalışmaları eleştirel bir tarzla değerlendirilerek, gelişimin gerçekleştirilebilmesi için Meclis’ten destek istedi. Eşsözcü Selma Metin’in Medya Bürosu’na ilişkin bilgilendirmesi de çalışmanın medya boyutunun taşıdığı büyük önemin altı çizildi.
Meclis’in yanıtı farklılıkların birlikte yürümeye çalıştığı benzer kuruluşlara örnek olabilecek bir nitelikteydi: “Avrupa Sürgünler Meclisi, Yürütme Kurulu’nun yeni döneme ilişkin perspektifinin daha da netleşmesine somut düşünsel katkılarla yardımcı olurken, fiilen emek katılımıyla da örgütlenmenin gereksinimi olan Hukuk Bürosu ve Kültür, Arşiv ve Dokümantasyon Bürosu’nun temellerini atmıştır.”
Teslim Töre, 2. Olağan Toplantı sonrasında yazdığı “Bütün Sürgünler Birleşelim!” başlıklı yazıda şöyle diyordu (http://avrupasurgunleri.com/butun-surgunler-birleselim/ ) :
“Olması gereken yere oturtulması durumunda, sürgün her entelektüel emek sahibinin katılım ve katkıları ile çok önemli bir değerler bütünü yaratılacaktır. Şairin şiirinin en iyi dinleyici bulacağı, ressamın resminin en iyi alıcı ve yorumcu bulacağı, konuşmacının en iyi dinleyici bulacağı, teorinin en çok işe yarayacağı yer olacaktır Sürgünler Meclisi. Tabi ki, “oradan bir şey çıkar mı ?” diye “bir şey çıkacak yer” arayan anlayışı ile değil, “bir şeyler yaratıp üretecek” olan bir anlayışla yaklaşılınca bu yazdıklarım olur. Değilse olmaz. Olmaz çünkü amaçla araç bir birine denk düşemez. Araç ile amacın çakışmadığı ortam ve durumda, bir olumlu sentez asla yaratılamaz.
Einstein’ın, “buluşların anası gereksinmedir” dediği bağlamda; Sürgünler Meclisi’ni gerekli kılan ve üreten nesnel nedenler son derece kapsamlı ve kalıcıdır. Sürgünler Meclisinin amacı ise bu sorunların çözüm aracı olmaktır.
Peki “buradan bir şey çıkar mı?” Çıkartamazsan hayır!
Sürgünler Meclisinin son toplantısında yapıldığı gibi tartışmalar içten ve samimice yapılırsa, herkes dağarcığında var olan bilgi birikimini bütün netliği ve içtenliği ile sergiler ve yoldaşlarının birikiminin üstüne değil yanına koyarsa, toplantı aralarında dostça kulisler yapılırsa, toplantının bitiminden sonra birlikte çay kahve içerek, şarkılar, türküler söylenerek dostluklar derinleştirilip, pekiştirilirse hele bir de güzel bir şiir okuyan olursa (ki onu yapamadık) Sürgünler Meclisinden çok şey çıkar. Bu yazdıklarım yapılırsa Sürgünler Meclisinden çok şeyin çıkacağını ; görerek yaşadığım hayat, okuyarak, dinleyerek öğrendiklerimle çok iyi biliyorum.
590 kez okundu.