Bu yazıda toplumsal ilerlemenin iç ve dış dinamikleri ve sürgünlerin bu dinamiklerdeki yeri üzerinde durmaya çalışacağım. Ancak buna geçmeden önce, toplumsal ilerleme sürecine kısa da olsa değinmek istiyorum. İstiyorum çünkü : bir çok insan Marksizmi bir yöntem bilimi olarak değerlendirmek yerine onu ezberleyerek bir imana, inanca dönüştürüp, isminin önüne de ML yazarak “toplumsal ilerleme süreci” kavramını Marksizm den kopuş olarak görüp, niteliyor. Marks “devrim” diyormuş, ben ise onu revize ederek, “toplumsal ilerleme” diyormuşum!… O nedenle toplumsal ilerleme sürecini biraz açmam gerekiyor.
Marksizmi dogmalaştırmış, somut koşulların somut bir tahlili olmaktan çıkartmış, koşullar ne kadar değişmiş, ne kadar yeni öğeler oluşmuşsa oluşmuş olsun, isminin önüne bir ML koyarak,onu her durumda bir papağan gibi tekrarlayanlar benim bu tür nitelemelerime “dönek, reformist, revizyonist” gibi babadan dededen kalma, paslı kavramlarla saldırıyorlar. Örneğin kocaman bir sosyalist dünya çöktü. Söz konusu sosyalist dünya Leninizm’in ideolojik öncülüğünde gerçekleşmişti. O nedenle de süreç, yöntem bakımından “Marksizm-Leninizm” olarak ifade edilmişti. (Bu ifade ediliş tarzının bilimsel ya da doğru olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu) Ama sosyalist dünyanın yıkılışından sonra, bu ifade tarzının yerinde olup olmadığının tartışılması Marksizm açısında kaçınılmazdır.
Çünkü “somut koşullar” değişmiştir. Ben Lenin in tezlerine evrensel bir boyut kazandıran onu Leninizm yapan reel sosyalizmin yıkılması ile birlikte, Leninizm in de kavramsal değişime uğradığını, belirtmiştim. Kavramsal değişimle birlikte : Leninizm’in Marksizm gibi her koşulda yöntem bilimi olarak değerlendirilecek evrensel boyutlu bir izim olmadığını, ancak Ekim devrimi ve sonrasında oluşmuş olan reel sosyalizmin lokal düzleminde görülebileceğini yazınca: Lenin’e çamur atan, dönek, reformist gibi etiketlerle karalama tavrına girdiler. Her dönemde Marksizmi dogmalaştıran, bilimselliğin değil cehaletin cüreti ile yola çıkanlar olmuştur, ama Marksizm hiçbir koşulda dogmalaşmamıştır. Ve/ya dogmalaştıramamışlardır.
Marksist Materyalizm, somut koşulların yaratmış olduğu somut verilerle genleşip, zenginleşerek toplumsal ilerlemeye ışık tutmaya devam etmiştir ve etmektedir. Bu bağlamda devrim : nicel birikimin nitel bir sıçramaya büyümesi ile gerçekleşen toplumsal bir olay olarak var olmaya devam ediyor. Ama devrimin iki tarzı vardır. Birisi siyasal devrim, diğeri ise toplumsal devrimdir. Toplumsal devrim, üretim araçlarının özel mülkiyetinin sahipliği olan üretim ilişkilerinin yani ekonomik alt yapının siyasal üst yapı ile birlikte sınıf temelinde el değiştirmesidir. Siyasal devrim ise :sadece siyasal üst yapının konsept, ideolojik, politik perspektif ve devlet üzerindeki vesayet ya da erk egemenliği olarak el değiştirmesi ve üretim ilişkileri, yani üretim araçlarının özel mülkiyet biçiminin eskisi gibi kalması olayıdır.
Örneklerle somutlaştıracak olursak: burjuva devrimler ve Ekim devrimi ve diğer Doğu Avrupa demokratik devrimleri gibi siyasal üst yapı ile birlikte, üretim ilişkileri ve özel mülkiyet sahipliliğini dolayısı ile de sistemi değiştiren devrimler toplumsal devrimlerdir. İran, Portekiz, Güney Afrika vb gibi üretim araçlarının özel mülkiyet biçimini yani üretim ilişkisini değiştirmeyip sadece siyasal üst yapıda ideolojik, politik, vesayet düzleminde yapılan dolayısı ile de sistem içi kalan devrimler de siyasal devrimlerdir. Hemen belirtmek gerekir ki, sistem içi kalan siyasal devrimler nitel bir toplumsal sıçramayı ifade edemezler. Çünkü nitel toplumsal sıçrama, bir toplumsal sistemden başka bir toplumsal sisteme geçmeyi ifade eder. O nedenle, toplumsal bir devrim olarak nitelenir. Salt siyasal devrim olarak kalan devrimlerin böyle bir yetenek ve niteliği yoktur.
Toplumsal ilerleme süreci, sözünü etmiş olduğum devrimlere ön gelen süreçtir. Hem siyasal ve hem de toplumsal devrime doğru gelişen sürecin toplamıdır. Ya da ben bu anlamda kullanıyorum. Bu yaklaşımla bütün verileri üst üste koyup, toplandığım ve bir ön görü sentezi yaptığım zaman : Türkiye deki toplumsal ilerleme sürecinin önce bir siyasal devrim kavşağına, sonra toplumsal devrime yani nitel sıçrama kavşağına yönelebileceği sonucuna varıyorum. Bu gün Türkiye de bir vesayetin yerini başka bir vesayet alıyor. Başka bir anlatımla sistem bir iç başkalaşım yaşıyor. Üretim ilişkilerini ilgilendirmeyen siyasal üst yapıda ideolojik, politik, konsept vb. düzleminde bir değişim yaşanıyor. Bu toplumsal ilerleme sürecinin bir siyasal devrime dönüşme olasılığı çok yüksek. Söz konusu iç başkalaşımın bir siyasal devrime büyüyebilmesi için, Özgürlük Hareketi ve sol sosyalist güç bileşeninin yani HDK ve HDP’ nin aktif ve etkin bir biçimde sürece müdahale etmesi gerekir.
Sürecine bilimsel bir gözle bakılınca : Özgürlük Hareketi ve onun bileşenleri, HDK ve HDP’ nin sürece çok aktif bir şekilde müdahil olduğu ve sürecin olmazsa olmazı konumuna doğru tırmandığı net olarak görülür. Bu bağlamda, Türkiyenin toplumsal ilerleme sürecinin siyasal bir devrime doğru yol almakta olduğu ve toplumsal devrim sürecinin ise bunu takip edeceği öngörüsünde bulunulabilir. Bu ön görüye bakarak, devrimciler iki taktik yöntemini benimseyebilirler. Ama neyi benimserlerse benimsesinler, mevcut sürece müdahil olup, aktif bir rol oynamayı asla ve asla ihmal etmemelidir. Ezilen halklar, ezilen inançlar, ezilen sınıf ve katmanlar, kadınlar birleşerek tek bir dinamizm oluşturmadan, toplumsal ilerleme sürecine müdahil olup, etkili bir rol oynamadan süreci halkların çıkarı yönünde etkileyemezler.
Kimisi dış dinamizm olarak nitelense de şimdilik Türkiye sisteminin tek dinamizmi globalizmdir. Büyük devrimci önder Mahir Çayan ın evrensel bir değer olarak üretmiş olduğu emperyalizmin “ bir iç olgu haline gelmesi” olayı Türkiye de gerçekleşmiştir. Globalizm Türkiye nin bir iç olgusu haline gelmiştir. İç ve dış dinamizm Sistem İçinde birleşerek tekleşmiştir. Güncel deyimle “askeri vesayetin yerini AKP ya da Erdoğan vesayetinin alması” yaklaşımı sistem üzerindeki egemenlikten bir değişime yol açmıyor. Egemen olan dünde globalizmdi, bu günde globalizmdir. Toplumsal bir devrim gerçekleşmeyinceye kadar da globalizm olamaya devam edecektir. Sadece aktörler değişecek sistem devam edecektir. Ama devrim güçleri birleşip, bir alternatif dinamizm oluşturarak, sistemin yaşamakta olduğu bu iç başkalaşım sürecinden yararlanarak, halkların çıkarına bir siyasal devrim yaratmayı başarabilirlerse güç dengeleri halkların dinamizmi lehine değişebilir.
Sistemin yaşamakta olduğu iç başkalaşımdan yararlanarak, halkların çıkarını devreye sokarak, süreci bir politik devrime tırmandırmak için bütün koşulları mevcuttur.
Önemli olan devrimci uyanıklık ve devrimci duyarlılığı gereği kadar kullanabilmektir. Sol ve sosyalistler açısından, söz konusu etmiş olduğum devrimci uyanıklığı değerlendirmenin tek yolu : Özgürlük Hareketi ile, ittifak yaparak, Türkiye nin en güçlü dinamizmi olan Kürt ve Türk halkının dinamizmini birleştirmektir. Bu iki dinamizmi tekleştirerek, dünya devrim sürecinin enternasyonal birliği ile bağlaştırıp, Türkiye nin iç dinamizmi haline gelmiş olan globalizme karşı alternatif devrimci global bir dinamizm yaratmak gerekiyor. Türkiye de bu devrimci uyanıklığı değerlendiren çok sayıda sol ve sosyalist güç var. Ama sıra bu işin enternasyonal boyutuna gelince sürgündeki devrimcilere çok iş düşüyor.
Çok iş düşüyor derken kimsenin önüne şöyle ya da böyle görevler koyacak değilim. Sürgünlerin ne yapmalı konusunda fevkalade bilgi ve birikim ahibi olduklarına kuşku yoktur. Vurgulamak istediğim işin o yönü değil. Vurgulamak istediğim : var olan dinamikler, bu dinamikler arasındaki etki tepki ve gelecek ilişkiler konusunda olan öngörülerimi paylaşmaktır. Çünkü biz sürgünler her birimiz bir acı ve tatlı mazinin, onurlu ve gururlu kavganın mirasçısı ve onun yanı başında bekleyenleriyiz. Benzetmek yerinde ise eski yapılarımızdan kopmuş olsak bile yeniden oluşturulacak olan bir yapının gediklerinden her hangi bir yare yerleşebilecek şekilde hazır yapı taşları durumundayız. Yeter ki örülecek duvar devrimci bir duvar olsun. Sürgünlük hayatı bazılarımızı çürütüp, alıp götürse de, diğer bir çok arkadaş, eski birikim ve değerlerine sürgünün katmış olduğu değerleri de ekleyerek, bilgi dağarcığını daha zengin hale getirmiştir. O nedenle bir çok sürgün arkadaş, oluşturulabilecek bir yapıda köşe taşı bile olabilecek kabiliyet ve yeteneğe sahiptir.
Söz konusu yeteneği değerlendirebilmek için : Türkiye de yaşanmakta olan iç başkalaşım sürecinde sistemin boşluklarından yararlanarak, enternasyonali devreye sokup tek bir dinamizm haline getirmenin en büyük yükünü sürgünlerin üslenmesi gerekiyor. Globalizm sadece işbirlikçi ülkelerin bir iç dinamizmi haline gelmedi. Aynı zamanda dünya devrim sürecinin dinamiklerinin birleşmesine de neden oldu. O nedenle Türkiye deki toplumsal ilerleme sürecinin AB ülkeleri ile çok sıkı bağları oluşmuştur. Kuşkusuz bu geçmişte de vardı ama etki tepki yani üst yapı düzleminde idi. Bu gün globalizm AB de de Türkiye de de egemen durumda. O nedenle karşı devrim dinamizm gibi devrim dinamizmi de tekleşti.
Sürgünlerin yaşamakta oldukları hayat tarzı ve taşıdığı değerler bu konuda aktif görev üstlenmelerini zorunlu kılıyor. Türkiye devrim mücadelesinin uzantısı olarak AB de oluşacak olan HDK – HDP içinde Sürgünler Platformu olarak yer alınması durumunda sürgünlerin katkısı daha da önem kazanacaktır. Kazanacaktır çünkü Sürgünler Platformu nun kurabileceği sosyal ilişkiler politik yapıların kuracağı ilişkilerden farklı olacaktır. HDK-HDP politik bir yapılanma olması nedeni ile belli alanların dışına çıkamayacaktır. Ama Sürgünler Platformu nun ilişki, dolayısı ile manevra alanı daha geniştir. Katkısı da o ölçüde fazla olacaktır.
Teslim TÖRE
848 kez okundu.