Alevi-Kızılbaş toplumuna karşı kin ve düşmanlığı en üst boyuta taşıyan Yavuz Sultan Selim’in de padişah olur olmaz ilk yaptığı işlerden birinin vakanüvislerin deyimiyle “milk-i Rum’u (Anadolu toprağı) kurtarmak ve korumak için” kırk binden fazla Aleviyi defter ettirerek öldürtmek olduğunu, öldürülmeyenlerin ise en azından sürgüne gönderildiğini döneme ilişkin kaynak ve belgelerde çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Taraflı bir duruş sergileyen Osmanlı kaynaklarında bile Alevi-Kızılbaş toplumuna yönelik bu hareket, “fartı (aşırı) gayretle fazlasıyla icra” edilmiş olabileceği, “ricat hattını korumak için dahi olsa mazur görülemeyeceği” belirtilerek “kanlı icraat” ve “korkunç bir katliam” olarak değerlendirilmektedir.
(Lamartine tarafından bu durum şöyle anlatılmaktadır: “Sultan Selim Anadolu ve Rumeli’de bulunan bütün Ali taraftarlarını yok etmeye başladı… Özellikle Türkmenler ve Karamanlılar arasında Ali taraftarları çoğalmıştı. Sultan Selim casusları aracılığı ile Anadolu ve Rumeli’nin bütün köy, kasaba ve aşiretlerinde yaşayan Alevilerin listelerini hazırlattı. Bu listelerede yedi yaşından ihtiyarlara kadar kırk bin kişinin adı yazılmıştı… Verilen bir işaret üzerine bu kırk bin kurban acımasızca boğazlandı.” Bkz. Alphonse de Lamartine, Osmanlı Tarihi, Sayfa 370.) Ayrıca bkz. Solak-zâde Tarihi, Cilt 2, Sayfa 16.; Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t – Tevarih, Cilt IV, Sayfa 176.; Müneccim-başı Ahmet Dede, Sahaif-ül-ahbar fi Vekayi-ül-a’sâr, Cilt 2, Sayfa 457. Zuhuri Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Cilt 5, Yeni Matbaa, İstanbul 1965, Sayfa 168.)
Dönemin önemli tanığı ve Osmanlı-Kürt işbirliğinin büyük mimarlarından vakanivüs İdrîs-i Bidlîsî tarafından ise bu katliam çarpıcı ayrıntılarla şöyle anlatılmaktadır: “O sırada mücahitler sultanı saltanat diyarı Edirne’de kışlakta bulunuyordu. Görüşmelerden ve konuşmalardan sonra bu Kızılbaş taifesinin kökünü kazıma hareketlerinin öne alınması için padişahın şu hükmü yöneticiler adına gönderildi: Hiç beklemeden, her yörede Kızılbaş taifesinden kim varsa ve nerede bulunuyorsa, üç atasına dek bu Safeviye şeyhlerinin üç tabakasına inanan müritlerden iseler her hâlükârda “imanı inkârla değiştiren şüphesiz doğru yoldan sapmış olur.” ayeti gereğince köklerinin kazınmasını ve tebdil ile cezalandırılmayı hak etmişlerdir; kaçınılmaz olarak Rum beldelerinde oturan ve yolculuk halinde bulunan bu taifenin yediden yetmişe hepsini yazsınlar ve yüce divanın naiplerine arz etsinler.Acele olarak, uyulması gereken hükümlerin dayanakları (Bu dayanaklar Şeyhülislam fetvalarıdır.)tamamlanınca, hükümler her bir yörenin yöneticisine gönderildi. “Onları bulduğunuz yerde öldürün.” genel hükmünce amel edip onlardan büyük bir kitle öldürüldü. (Bitlisi’nin bu tanıklığı, yönetim yanlısı biri olarak yönetim tarafının bakış açısıyla ilgili getirdiği yorum ve yaptığı aktarımlar büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Bitlisi’nin kesin bir sayı vermekten kaçınması ve “bulduğunuz yerde öldürün” hükmü uyarınca “büyük bir kitle öldürüldü” demekle yetinmesi bu Kızılbaş katliamının gerçek boyutlarını anlamak açısından da önemlidir.) Bu katliamdan ve İslam sultanının o alçak topluluğa karşı gerçekleştirilen bu siyaset intikamının duyurulması konusundaki düşüncesinden sonra, sapık şah (Burada kastedilen Şah İsmail Hatayi’dir.) tarafından durumun gidişini araştırmak için casusu olarak gönderilen bu taifeden biri tutuklanarak hapsedildi.” (Bkz. İdrîs-i Bidlîsî, Selim Şahnâme, Sayfa 130. Bu bakış açısı ve değerlendirmeler Bidlisi’nin taraflı duruşunu/bakışını yansıtıyor olsa da, aslında arka plan iyi deşelendiğinde bu değerlendirmelerin, olayın hem nitel, hem nicel boyutunu anlamak ve çözmek için oldukça anlamlı olduğu görülecektir.) Dönemin tarihçilerinden Celâl-zâde Mustafa ise durumu, “Merhum Sultan Selim Hân padişah olmasa milk-i Rum elden gitmiş idi.” şeklinde aktarmaktadır. ( Bkz. Celâl-zâde Mustafa, Selim-nâme, (Hazırlayanlar: Ahmet Uğur – Mustafa Çuhadar), Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1990, Sayfa 157.)
Geniş bilgi için bkz. Ali Haydar AVCI,Osmanlı Gizli Tarihinde Pir Sultan Abdal, Sayfa 160-161.)
Yavuz Sultan Selim’in katliamları dönemin bir başka önemli tanığı Defterdar Ebu’l-Fadl Mehmed Efendi’nin Selimşâhnâme’sinde ise “hükm- katl-i âmı cemâat-ı Kızılbaş der memâlik-i Rûm-ı ma’delet-tuhûm (Kızılbaş toplumunun katliam hükmü, Rum (Anadolu) memleketlerinde adalet tohumu.)” başlığıyla şöyle geçmektedir. “Her şeyi bilen Sultan, o kavmin etbâinı kısım kısım ve isim isim yazmak üzere, memleketin her tarafına bilgiç kâtipler gönderdi; yedi yaşından yetmiş yaşına kadar olanların defteri divâna getirilmek üzere emredildi; getirilen defterlere nazaran, ihtiyar genç kırk bin kişi yazılmıştı; ondan sonra memleketin hâkimlerine memurlar defterler getirdiler; bunların gittikleri yerlerde kılıç kullanılarak, bu memleketlerdeki maktüllerin adedi kırk bini geçti.”
Kimi Osmanlı kaynakları öldürülenlerin sayısının kırk bin olduğunu belirtmesine karşın, olayın yakın tanıklarından Defterdar Ebu’l-Fadl Mehmed Efendi, bu kayıtlarda görüldüğü gibi yerel yöneticilere de defterlerin gönderildiğini ve onlar tarafından öldürülenlerle birlikte katlima uğrayanların sayısının kırk binden fazla olduğunu çok açık ve kesin bir dille aktarmaktadır. Bundan da anlaşılıyor ki, yalnızca yerel yöneticilerin kıyımları dışında, yani merkezi yönetimin doğrudan bilgisi ve denetimi dahilinde öldürülenlerin sayısı kırk bindir. Bir de bunlara yerel yöneticilerin gerçekleştirdiği katliamlar eklenirse, gerçek sayının çok yüksek rakamlara ulaştığı bellidir. Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda bu boyut özellikle atlanarak nesnellikten uzak, taraflı bir tutumla katliamın boyutu küçültülmeye ve katledilenlerin sayısının azaltılmaya çalışıldığı görülüyor.(Geniş bilgi için bkz. Ali Haydar AVCI, Osmanlı Gizli Tarihinde Pir Sultan Abdal.Sayfa 161-162.)
Sarı Görez Müftü Hamza, İbn-i Kemâl ve Ebussuûd Efendi’nin Fetvaları:
“Müslimanlar bilün ve âgâh olun, şol taife-i Kızılbaş ki reisleri Erdebil-oğlu İsmail’dür…” “Kızılbaş’ın katli vâciptir… Bu tâifenin kıtali (öldürülmesi) sair kefere kıtalinden ehemdir (önemlidir)… Kızılbaş kıtali kâfir kıtalinden daha sevaptır.” “Kızılbaş tâifesinin şer’ân kıtâli helâl olup, katl eden gâzi ve Kızılbaş tâifesinin ellerinde maktul olanlar şehid olurlar mı? Elcevap: Olur gazâ-i ekber ve şehâdet-i azimedir (En kutsal savaş ve en ulu şehitliktir) .”(Geniş bilgi için bkz. Ali Haydar AVCI, Osmanlı Gizli Tarihinde Pir Sultan Abdal.Sayfa 226-227.)
4230 kez okundu.