Biz sürgüne düşmeden her birimizin gönlünde bir gül vardı. Dikenli-dikensiz ama, illa ki vardı.
Beyaz gül, sarı gül, pembe gül, kara gül, yeşil gül, kırmızı gül….
Bir Urfa türküsü;
“Ben gülüme gül demem; gülün ömrü az olur” dese de.
Kimimiz 20 yıl, kimimiz 40 yıl sürgünde kaldık; gülümüzü soldurmadık. Toprağından kopan, yadellere
düşen gül, gönlümüzde duruyor: SÜRGÜN GÜL.
Pınar Selek’in 2011 yılında İletişim Yayınlarında çıkan kitabı Yolgeçen Hanı Fransızcaya çevrildi ve Nisan
ayı başından itibaren kitapçı raflarında yerini aldı.
Geçtiğimiz hafta ise, Strasbourg’da “Quai des Brumes” de kitapla ilgili olarak Pınar Selek’le bir söyleşi yapıldı; Selek ardından kitaplarını imzaladı.
Söyleşiye Pınar Selek’le dayanışma grupları, Feminist çevreler büyük ilgi gösterdi. Fransızlar, onların da içinde kadınlar
çoğunluktaydı.
Kitabın henüz çoğunluk tarafından okunmadığı gözden kaçmadı. Sorular daha çok moderatör tarafından yöneltildi.
Hikayenin geçtiği yerlerden, eski tarihi bir semt olan Yedikule’nin kültürel zenginliğinden, Bostancı’nın ona oranla
yeni, modern, aydın yüzünden sözedildi.
Romanın bazı kahramanları, karakterleri soruldu: Pınar Selek birkaç cümle ile Elif’i, Sema’yı, eczacı Cemal amcayı
anlattı. Güzel duduk’lar yapan marangoz Artin Usta’dan sözediyordu ki, bir duduk ezgisi dinleyicileri Yedikule’ye onun
mekânına götürdü.
Müzik ne kadar evrenselse, hüzün de o denli insani. Götürür tabi.
Pınar Selek sorulan bir soruya karşılık;”… Bu 8. kitabım ama hiçbirinden bu denli heyecanlanmadım. Belki Fransızcaya
çevrilen ilk kitabım olduğu için, belki sürgünde oluşum; bilemem” dedi ve duyduğu hazzı “ilk gençlik aşkı” na benzetti.
Kitabı daha önce okuyan biri olarak, bir eleştirimi paylaşmak isterim. Kitabın kendisi ve yazarıyla ilgili değil,
Yayınevine yönelik.
Liana Levi Yayınevi coğrafyamızın değerli bir kültürel mirası olan “Yolgeçen Hanı” nı nasıl olur da “La maison du Bosphore”
(Boğaziçinin Evi) olarak çevirir? Anlayamadım.
Kapak da kitabı anlatmıyor. Bire bir örtüşmesi gerekmez ama çok ilgisiz. Her iki durumda da bir özensizlik var.
Kültürel derinlik, çokkültürlü sosyolojik yaşanmışlık, aykırı hayatların zenginliği bir “turizm turisti” gözüyle, algısıyla
sunulmuş. Yazık! Ama siz kitabın içeriğiyle ilgili olun! Okuyun beğeneceksiniz.
754 kez okundu.