Enver hoca 1948’de Şavşat’da doğdu. Öğretmenlik eğitimi sonrasında Artvin’de öğretmenlik yaptı. O, dönemin demokratik, özgürlükçü, devrimci mücadelesinin her zaman önünde yer alıp yol gösteriyordu. Gençliği örgütlüyor, katıldığı etkinliklerde etkileyici bir vurgu ile Nazım Hikmet’in mücadele şiirlerini okuyordu. Onunda yer aldığı etkinliklere katılanlar, onun sesinden dinledikleri her şiirden etkileniyorlardı. Enver’i dinleyenler adeta Nazım’ı yaşıyorlardı ve faşizme karşı kin ve öfkeleri artarak devam ediyordu.
12 Eylül Cuntası geldiğinde eşi Işılay ile birlikte göz altına alındı. 12 Eylül zulmünün bütün ülkeyi bir kasırga gibi sardığı, en yoğun yaşandığı günlerdi. Bölgede Artvin öğretmen okulu da bir işkence merkezi haline getirilmişti. Enver hoca çok ağır işkenceler gördü ama işkenceciler karşısında onurlu duruşunu sürdürmeye devam etti. Bu tavrı işkenceci cellatları çılgına cevirdi, onu çökertmeye kararlı olarak tekrar tekrar saldırdılar. Boğazına kaynar su dökerek Enver hocanın ses tellerini yaktılar. “Hadi, şimdi de vatan haini Nazım Hikmet’in şiirlerini haykır bakalım!” diyerek onunla güya dalga geçiyorlardı.
Enver hoca gırtlak kanseri olmuştu. O yaşama sarılarak bu hastalığı da yendi. Ses tellerini ve sesini kaybetmişti ama artık fısıltı halinde çıkan bir sesin arkasındaki o kocaman yürek ve devrimci kararlılık, sesine eskisinden de güçlü bir etki kazandırmıştı. Sürgünde devrimcilerin yüz akıydı, onuruydu. O sürgünde direnişin de bir simgesiydi. Devrimci bir tarzla donatılmış örnek bir yaşamı vardı.
Onda değişmeyen şeylerden birisi, şiirlerine kattığı maya idi: insana duyulan sevgi, yaşama duyulan bağlılık, geleceğe bağlanan umut!
Almanya insan hakları derneğinin TÜDAYIN kurucularından olan Karagöz son gününe kadar gerçek bir insan hakları savunucuydu.
Şili’de faşist darbe geldiğinde, ünlü gitarist –ozan Viktor Jara’yı gitarı ile birlikte gözaltına almışlardı. İşkence için binlerce insani stadyuma doldurmuşlardı ama o yine gitarı ile faşizme karşı direnişi örgütlüyordu. Venceremos! (Kazanacağız!) marşını çalmaya başlayınca, binlerce kişi onunla birlikte haykırıyordu insanlığın anti-faşist öfkesini. Onu engellemek için ellerini, dilini, sonra bileklerini kestiler gitar çalmasın diye ve daha sonra kursuna dizdiler stadyumda.
Yıllar sonra öldürüldüğü stadyuma Viktor Jara’nın adı verildi. Faşizmle hesaplaşma sürerken, faşizmin “yıktım” diye bildikleri yeniden dikildi faşizmin önüne birer onur abidesi gibi, tek tek!
Avrupa Sürgünler Meclisi de, Artvin’de bir öğretmen okuluna Enver Karagöz’ün isminin verilmesini istiyor. Faşizm ile hesaplaşma, bu insanlık düşmanı programın önüne insan haklarının, insan onurunu, özgürlüğün abidelerini dikmekle olacaktır. Aynı Viktor Jara’da olduğu gibi!
Bunun için, Avrupa Sürgün Meclisi, tüm Avrupa’da bir kampanya başlatma kararı aldı. İnsan hakları savunucularının, demokratik kurumların, devrimci-demokratik yapıların, çevrelerin, bireylerin desteklediği bu kampanyayı aktif olarak güçlendirelim! İmza kampanyalarını destekleyelim.
Bu sadece görevimiz değil, aynı zamanda Jara’lara, Karagözler’e insanlık borcumuzdur.
Sevda
Ağaca yürüyen su
nasıl tomurcuğa durursa
dalın ucunda
nasıl güneşe gülerse
çiçek baharla
nasıl kımıldarsa toprak
cemreler düşende
sen hep öylesin içimde
giyin beni
beni kuşan
tohumun toprağı örtünmesi gibi
örtün beni
can suyumda çimlen
çimlen ki
patlasın tohum
yeşersin hayat
nefes alsın yaşamak.
ENVER KARAGÖZ
1298 kez okundu.