Ankara’da 25-26 Mayıs’ta yapılan Demokrasi ve Barış Konferansı’nın sonuç bildirgesi açıklandı.
Mehmet Emin Aktar: Barış umudumuz yeni başlayan süreçle birlikte arttı.
Arif Sağ: Barış sevdasını tartışarak kalıcılaştırabiliriz. Biz kendimiz barışı yaratacağız.
Nükhet Sirman: Biz kadınlar barış için mücadele ediyoruz. Hiçbir yere gitmiyoruz.
Şebnem Korur Fincancı: Bu konferans barışın en önemli adımlarından biri olacak.
Turgut Tarhanlı: Güven için küçük adımlardan büyüğe doğru gitmeliyiz.
ANKARA’DA KALICI BARIŞIN PUSULASI ÇİZİLİYOR
PKK Lideri Öcalan’ın önerdiği tarihi konferanslardan ilki Ankara’da yüzlerce aydın ve STK temsilcisinin katılımı ile başladı. Açılışı yapan BDP’li Önder, ‘Konferans yön belirleyici bir pusula niteliğindedir’ derken söz alan aydınlar ise, barışın inşası için sahaya ineceklerini belirttiler
‘Bugün elimizde olan şey tüm silahlardan güçlü olan bir barış halidir’ diyen Önder, ‘Kalıcı barış ve ölümlere dur demek yalnızca mücadele güçlerinin değil, tüm yurttaşların elindedir’ çağrısında bulundu
Günlerdir beklenen “Demokrasi ve Barış Konferansı” dün yoğun bir katılım ile Ankara Sürmeli Otel’de başladı. Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Rakel Dink, Prof. Dr. Yakın Ertürk, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Arif Sağ’ın çağrıcısı olduğu “Demokrasi ve Barış Konferansı”na 400’e yakın akademisyen, siyasetçi, aydın, yazar, kadın örgütü temsilcisi, sendikacı, sanatçı, katıldı. Konferansta ayrıca BDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, HDP Eşaşkanları Fatma Gök ve Yavuz Önen, ÖDP Eşbaşkanları, EMEP Genel Başkanı, SDP Genel Başkanı, KADEP Genel Başkan Yardımcısı başta olmak üzere çok sayıda siyasetçi katıldı.
Kalıcı barış için toplandık
Konferansın açılış konuşması BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tarafından yapıldı. Önder “Kalıcı barış” ismiyle yaptığı konuşmasında, “Tarihe siyaseten baktığımızda, bu konferansı oluşturanların ortak paydası sayılabilecek düşüncelerin, daha iyi, daha eşitlikçi ve daha adil bir dünya mümkün fikrine inananlar ve bunu dert edinenler diyebiliriz. İşte bizler burada tarihsel önemi büyük bir sürecin temellerini güçlendirmek, çerçevesini çizmek, ‘asla olamaz’larıyla ‘mutlaka olmalı’ başlıklarını belirlemek ve bu süreci izleyip kolaylaştırmak, gözleyip denetlemek üzere toplandık” dedi.
Bizim için pusula niteliğindedir
Bu çağrıyı yapan, emek veren, katılım gösteren bütün dostlara, partilere, örgüt ve kurumlara teşekkür eden Önder, şunları söyledi: “Sayın Öcalan’ın da yapılmasını önerdiği, aciliyeti ve gerekliliğini vurguladığı bu ‘Kalıcı Barış’ konferansı hem başındaki ‘kalıcı’ kelimesinin gerçekçiliği hem de ‘barış’ kelimesinin tarihsel anlamı gereği hepimiz için yön belirleyici bir pusula niteliğindedir. Herkesin birilerinin hassasiyetlerinden bahsettiği dönemde Kürtler, sosyalistler ve demokratlar barışa el uzatıyor, hassasiyetlerin ardına sığınmış kan oyunlarına inat bir haysiyet gösterisi sergiliyorlar. Kürt halkı ve dostları kendi kaderlerinin Ortadoğu’nun ve dünyanın kaderinden ayrı gayrı bir kader olamayacağını, tüm mücadele biçimleriyle devlete ve dünyaya kanıtlamış durumda. Bizler, tarihsel olarak kendimize biçtiğimiz rol gereği, hep en ileriye gideceğimizin bilinciyle, arkaya bakıp acılara sığınmaktansa yeni acılara engel olmak, acıları ortaya çıkaran manzaraya sebep olanları insanlara işaret etmek gayretinde olduk.
Barış demokrasinin anahtarı
Kürt halkının barışa olan inancının artması, hiçbir şekilde mücadelenin ve kazanımların kutsallığına olan inancın azalması anlamına gelmemektedir.
Barış herkesçe sıkça dile getirildiği üzere demokrasinin anahtarı olabilir; ama barışın tek anahtarı demokrasi değildir. Adalet, eşitlik ve demokrasi bir arada kalırsa barışın kalıcı bir biçimde tesisi mümkün olacaktır.
Barışa, gerillanın sınır dışına silahlarıyla çekilmesine dahi direnenler, barış için sokağa çıkanları protesto edenler ne bu halkın iradesini ne de bu halkın mücadelesini tanıyamamıştır. Elbette bugün bu kadar muhteşem bir ideal için, kalıcı barış için burada bulunmayı içine sindiremeyenler varsa, bu onların ideolojik ve vicdani bakımdan barış gibi bir dertlerinin olmayışından kaynaklanmaktadır.”
Barış inşasının önemi
Kürtlerin, kendi coğrafyalarını demokratikleştirmekle, dönüştürmekle ve özgürleştirmekle kalmayıp, Türkiye Cumhuriyeti’nin dar kalıplara sıkışmış siyasi iradesini de dönüştürmeyi başardıklarını dile getiren Önder, “Ağzından kan damlayanlar bile bugün barış karşısında susmak durumunda kalmıştır. Bu, bugün bu salonda olanların barışı geçici bir strateji değil, tarihsel bir yön olarak görmesinden ve savaşlarla yazılan tarihi barışla yeniden inşaa etmenin gerekliliğinden kaynaklanmaktadır” dedi.
Önder, “Sayın Öcalan’ın kapitalist moderniteye dair eleştirilerine baktığımızda, tarihini zulme ve savaşa borçlu bir uygarlık yerine, diyaloğa, eşitliğe ve örgütlü siyasete borçlu yeni bir toplumu görüyoruz. Bizim tarihsel mirasımız, kardeşlik olduğu kadar eşitlik ve özgürlük üstüne de kuruludur. Görüldüğü gibi, burada bulunanların bu değerler üstünden kendilerini var etmeleri, bugün aramızda olmayan; ama aynı gökyüzünün altında daima omuz omuza mücadele ettiğimiz, Almanya’da, Fransa’da, Irak’ta, İran’da, Suriye’de yaşayanlarla ortaklaşmalarıyla mümkün olmuştur” dedi.
Direnenlere selam olsun
Önder, “Barış için sokaklara yüz binlerle dökülmüş başta Kürt halkı olmak üzere halklar, emekçiler, sosyalistler, kadınlar, inançlar, kültürler ve her anlamda ötekileştirilenler, bugün her bir ferdiyle sürecin esas aklıdır ve böyle olmak zorundadır. Bir arada yaşamın, sınırlarla bölünmemiş kültürel birlikteliğin ancak haklar çerçevesinde mümkün olduğunu bilenler olarak bugün asıl yapmamız gereken, barışla birlikte gelecek hayatın demokratik bir biçimde şekillenmesine ve sürmesine katkıda bulunmaktır” dedi.
Önder’in konuşmasının ardından divan seçildi. Divan başkanlığına Prof. Dr. Gençay Gürsoy seçilirken divan üyeliklerine de Bircan Yorulmaz, Garo Paylan, İbrahim Sinemillioğlu, Prof. Dr. Sevilay Çelenk, Prof. Dr. Necla Kurul, Avukat Mehmet Emin Aktar seçildi. Ardından program 3 ayrı salonda yapılan atölye çalışmaları ile sürdü. Çalışmalarda “Hakikat, Yüzleşme ve Adalet”, “Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa” ve “Müzakere sürecinde barışın toplumsallaşması ve demokratik siyaset” başlıkları tartışıldı. Çalışmanın sonunda 3 ayrı komisyon kurulması beklenirken, konferansın bugünkü oturumlarında ise dün yapılan toplantılarda hazırlanacak raporlar tartışılacak. Önerilerle birlikte oturumun sonunda “Demokrasi ve Barış Deklarasyonu” hazırlanacak.
Zafer barışındır
Önder, “Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin artık topla tüfekle yahut zindanla yenilemeyecek olduğu görüldüğünden, bugün elimizde olan şey tüm silahlardan güçlü olan bir barış halidir. En yalın ve en onurlu haliyle bu barış için canlarını feda eden, her alanda mücadele eden dostlara, bu konferansın ve ebedi barışın gerçek sahipleri olacakları için şükran duyuyoruz. Zafer, hapishanelerden dağlara, akademilerden, fabrikalara, bulunduğu tüm alanları birer eğitim, eşitlik, barış ve özgürlük yuvası haline getirenlerindir. Zafer, barış ve demokrasi uğruna binlercesini yitirdiğimiz kardeşlerimizindir. Zafer, barışındır!” diye konuştu.
Ölüme dur demek herkesin görevi
Barışın iki taraflı bir süreç olduğunun altını çizen Önder, şu değerlendirmeyi yaptı: “Ölüme dur demek yalnızca mücadele güçlerinin değil, devletin ve tüm yurttaşların da elindedir. ‘Kalıcı’ kavramının altına çizeceğimiz çizgi de işte tam burada önem kazanmaktadır. Bugün başta basın kuruluşları olmak üzere birçok insan hükümetin stratejilerini tam olarak sindirememiş olsalar bile barışa destek vermek zorunda hissediyorlar, egemeni ikna etmek gibi bir zorunluluğumuz olmasa da kitle iletişimini aksatmamalı, barışı gönülsüz destekleyen yahut barışın içine sinmediği kitleleri de bu konferans ve paralelindeki tüm çalışmalarla ikna etmek gerekmektedir.”
Hep birlikte geleceği kuralım
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, çağrıcılara teşekkür ederek konuşmasına başladı. Kışanak, çatışma dönemlerinde büyük acılar yaşandığını dile getirdi. Çeşitli girişimler olduğunu ifade eden Kışanak şu veya bu nedenle bunların eksik ve yarım kaldığını vurguladı. Şimdiye kadarki görüşmelerin daha çok gizli olduğunu, ilk kez siyasi iktidarın da Kürt siyasal hareketinin de sahiplendiği bir süreç yaşandığına dikkat çekti. Kışanak müzakerelerin tarihsel olduğunu ve dönüşü olmayan bir yolun başına getirdiğini kaydetti. Hep beraber bu çözüm yoluna sahip çıkacaklarını dile getiren Kışanak, bütün ötekilerin, bütün ütopya sahiplerinin, bütün duyarlı kesimlerin bu sürece güç vermesini istedi.
Soyut değil yaşayan barış istiyoruz
Çağrıcılardan Murathan Mungan, her zamankinden daha fazla barışa ihtiyaç duyulduğunu belirterek, soyut barış kavramı yerine yaşama geçirilen barış dilinin oluşturulması gerektiğini söyledi. Mungan, “Bellekler, bütün sınırlar bölünmüş ne çıkar. Bugün Reyhanlı’dan Roboski’ye kadar hafızalar bölünmüştür” diyerek, artık anlama kültürünün eşiğine geldiklerini de sözlerine ekledi. Mungan, Türkiye’de sadece Türk ve Kürtlerin yaşamadığını belirterek, Ermeni katliamının 100. yıldönümünün yaklaştığını ve herkesin 2015 yılında borcunu ödemesi gerektiğini söyledi.
Yüreğimiz diğerine açık olsun
“Müzakere sürecinde barışın toplumsallaşması ve demokrasi süreci” adlı atölye çalışması grubunun konuşmasını Necmiye Alpay yaptı. Demokratikleşme ve barışın sivil bir mücadele alanı olduğuna dikkat çeken Alpay, yaşanan süreçte barışın kalıcı olması için hatırı sayılır bir uzlaşma olduğunu belirtti. Alpay, demokrasi ve barış mücadelesinin yıllardır sürdüğünü ifade ederek, “Bugün devlet çözüm demek zorunda kaldıysa bütün kesimlerin katkısı olmuştur. Bu savaşta ağır bedeller veren herkesi saygıyla selamlıyoruz. Kulaklarımız ve yüreğimiz yek diğerine açık olsun” ifadesini kullandı.
Kadınlar olmadan olmaz
Barış İçin Kadın Girişimi adına konuşan Prof. Dr. Nükhet Sirman, “Kadınlar olmadan barış olmaz, barış toplumsallaşmaz. Barışın toplum tarafından müdafaa edilmesi kadınların bu barışı kabul etmesinden geçer. Eğer eski toplumsal mutabakata dönüşmezse kadınlar evlerine geri dönmeyecekler” dedi.
Kürtçe ve Ermenice konuşuldu
Av. Mehmet Emin Aktar ise yaptığı Kürtçe konuşmada, barış umutlarının yeni süreçle arttığını söyledi. Daha sonra konuşan Garo Paylan ise katılanlara anadili olan Ermenice hitap etti. Şebnem Korur Fincancı, Kürt halkının gösterdiği mücadele için teşekkür ederek, çözüm süreciyle birlikte kaygılarının da olduğunu söyledi. Fincancı, konferansın barışın adımlarından biri olduğunu kaydederek, barış sürecinin en önemli ayaklarından birinin hesap vermesi gerekenlerin hesap vermesi olacağını dile getirdi. Konferansın çağrıcılarından olan ve konferansa katılmayan Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Rakel Dink, Tarık Ziya Ekinci ve İoanna Kuçuradi’nin mesajları okundu.
Hadi barışı tartışalım
Çağıcılardan Arif Sağ, “Çok fazla laf etmeye, gevelemeye gerek yok. Eğer demokrasi ve barışı algılamıyorsak, biz bütün bu acıları demokrasi ve barışı algılayabilmek için tartışmamız gerekiyor. Bu işi bu barış sevdasını ancak tartışarak kalıcılaştırabiliriz. Bizim elimize verilen barış bir gün tekrar alınabilinir. Biz kendimiz barışı yaratacağız. Bu tartışma kültürüne çağıranlara şunu diyorum; hadi barışı tartışalım” diye konuştu.
Yeni anayasaya ihtiyaç var
Prof. Dr. Gençay Gürsoy, konferansın kalıcı bir barış ve eksiksiz, çoğulcu bir demokrasiye ivme kazandırma amaçlı olduğunu dile getirdi. Gürsoy, 30 yıllık kanlı bir dönemin sona ermekte olduğu, heyecan dolu günler yaşadıklarını söyledi. Gürsoy “neden bunca zaman kaybettik?” sorusunun kahredici hüznünü içlerine gömerek yaşadıklarını dile getirerek, “PKK gerillalarının sessiz sedasız sınır dışına çekilmesi, barış sürecine karşı güvenimizi artırıyor. Ancak, hepimiz biliyoruz ki, kalıcı barışın inşası ve Kürt sorununun çözümü için çoğulcu, eşitlikçi, katılımcı, özgürlükçü, adem-i merkeziyetçi bir toplumsal düzeni mümkün kılan yeni bir anayasaya ihtiyaç var. En geniş toplumsal mütabakatla, yakın tarihin acı izlerini olabildiğince silen dürüst bir yüzleşme ve sabırlı ikna süreciyle varabileceğiz” dedi.
Hakikatlerle yüzleşilmeli
Akademisyen Murat Paker, konuşmasının başlığının “Yüzleş, uzlaş ve barış” olduğunu ifade ederek, “Yüzleşmenin dünyanın değişik ülkelerinde mahkemeler üzerinden, adalet üzerinden giden örnekler var. Hangi adalet tarzı tercih edilirse edilsin bireysel sosyopolitik düzeyinde hep aynıdır. Failler ve mağdurlar belli olacak” dedi. Paker, unutturulmaya çalışılanların gün gelir kendilerini tekrar hatırlattıklarını dile getirerek, yüzleşmekten başka çarenin olmadığını aktardı.
Prof. Dr. Turgut Tarhanlı geçmişle yüzleşmeksizin barış yolunda ilerlemenin mümkün olmadığını ifade etti.
Qers’ten sürece tam destek
Akil insanlar Komisyonu “Doğu Anadolu” Heyeti, Qers’te (Kars) binlerce yurttaşla buluştu ve halkın sürece ilişkin görüş ve önerilerini aldı. Heyet, STK’lerle yapılan görüşmelerin ardından çarşı merkezinde esnaf ve yurttaşlarla sohbet etti. Heyete CHP’li olduğunu söyleyen bir yurttaş, Kılıçdaroğlu’nu kınadığını belirterek, “3-4 aydır şehitler gelmiyor. Anneler ağlamıyor. Bir CHP’li olarak da ben başta Kılıçdaroğlu olmak üzere partimi yaklaşımından dolayı kınıyorum” dedi. İzine gelen bir asker ise heyete annelerin ağlamasını artık istemediklerini söyleyerek, “Benim sizden ricam hiçbir anne ağlamasın. Bu kan dursun. Kardeş kardeşi vuruyor. Ben de şehit olabilirim. Kanım bu sürece kurban olsun. Yeter ki bu kan dursun” diye konuştu. Heyet daha sonra Kafkas Üniversitesi öğrencilerle bir araya geldi. Ardından ise şehir merkezinde yurttaşlar ile bir araya geldi. Her iki toplantıda da anadilde eğitim hakkı ve PKK Lideri Öcalan başta olmak üzere tüm siyasi tutsaklara özgürlük taleplerini dile getirildi. Heyet dün sabah saatlerinde Erdexan’a (Ardahan) geçti.
Halk barış ve özgürlük istiyor
BDP ve DTK tarafından sürece ilişkin gerçekleştirilen halk toplantıları kapsamında Mêrdîn’in Stewr (Savur) ilçesine bağlı belde ve köylerde, yine Şirnex’in Balveren beldesinde ve Silopi’ye bağlı köyler ve Colemêrg’in (Hakkari) Çelê ilçesinde binlerce yurttaşın katıldığı halk toplantıları gerçekleştirildi. Yurttaşların ortak talepleri ise PKK Lideri Öcalan’ın özgürlüğü ve Kürt halkının temel haklarının tanınması şeklinde oldu.
Kadınların nöbeti devam ediyor
DÖKH öncülüğünde Dersim, Colemêrg (Hakkari) ve Şirnex’de kurulan “Demokratik kurtuluş ve çözüm çadırları”ndaki nöbeti eylemi halkın yoğun ilgisi ve ziyaretleri ile devam ediyor. Dersim’de kurulan çözüm çadırını binlerce yurttaşın yanı sıra BDP Milletvekili Emine Ayna ve Akdeniz Belediyesi Kadın Meclis heyeti de ziyaret etti. Akşam saatlerinde çadırın önünde bini aşkın yurttaş ile birlikte halk toplatısı yapıldı. Colemêrg’deki İzleme Komisyonu, Zap Vadisi’ne doğru hareket eden askeri zırhlı araçlar ile ilgili Hakkari Valisi ile görüşme gerçekleştirdi. Komisyon ardından DÖKH öncülüğünde kurulan nöbet çadırındaki kadınlara bilgi vererek araçların Zap Vadisi’nde bulunan askeri birliklere erzak ve mühimmat taşıdığı söyledi. Çadıra ziyaretlerde sürdü.
Demokrasi ve Barış Konferansı’nın sonuç bildirgesi şöyle:
“Konferans’ta buluşan biz Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Kürtler, Türkler, Sünniler, Araplar, Romanlar; bir başka deyişle bu ülkenin farklı halkları ve inanç grupları, inançsızları, aydınları, akademisyenleri, gençleri, kadınları, LGBT’lileri, emekçileri, sendikacıları, siyasi parti ve grupları, başlatılan müzakereleri doğru bir yönde ilerletmek, kalıcı bir barışı tesis etmek, hepimizin hak ve özgürlüklerini kapsayacak eşit ve ortak bir demokratik gelecek kurmak için birlikte hareket etmeye, çözüm inisiyatifini geliştirmeye ve toplumsallaşan bir barış hareketini örmeye karar verdik.
“Biz bu Konferans’ta bir araya gelenler, bugün Türkiye’nin çözüm ve barış sürecinin önemli bir aşamasında bulunduğunu saptıyoruz. Kürt sorununda çözüme yönelik görüşmeler sürecinin desteklenmesi ve geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Konferansımızın, müzakere sürecinin kesintisiz olarak sürdürülmesi için kararlı bir tutum ve çaba içerisinde olacağını ilan ediyoruz.
Sürecin kalıcı bir barışa ulaşması için çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir demokrasiyi bütün kurumlarıyla oluşturmanın ve buna işlerlik kazandırmanın kaçınılmaz olduğunu vurguluyoruz. Demokrasiyle barışın birbiriyle doğrudan bağlantılı olduğunu bir kez daha saptayarak, demokratikleşme yönünde atılacak adımların barış sürecini de ilerleteceğini belirtiyoruz.
Bugün bazı yaklaşımların, barış ve demokratikleşme sürecinin karşılıklı güven içerisinde ilerleyebilmesi açısından kimi sorunlar yarattığını görüyoruz. AKP Hükümeti’nin, hegemonyacı ve otoriter bir siyaset anlayışı ile çözüm sürecinin sağlıklı gelişiminin önünde sorun alanı yaratmaması gerektiğini belirtiyoruz. Güven sağlayıcı adımların tek taraflılık karakteri göstermemesi, karşılıklı güvenin artırılması, çözüm ve barış sürecinin güçlendirilmesi için hükümeti sorun alanlarını daraltacak adımları gecikmeden atmaya davet ediyoruz.
Müzakerelerin sonuç alıcı bir biçimde sürmesi ve geliştirilmesi için, şu aşamada müzakereyi büyük kısıtlar altında yürüten Sayın Abdullah Öcalan’ın ‘sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının’ sağlanması ve toplumun çeşitli kesimlerinden oluşan heyetlerle iletişim imkanlarının yaratılması gerekliliğini belirtiyoruz.
Nefret dilinin değil, barış dilinin yaygınlaşmasının, karşılıklı anlayış ve saygının bu sürecin selameti açısından yaşamsal önemini vurguluyoruz.
Barış ortamının ve müzakerelerin toplumsallaşması için demokratik mücadeleye yönelik engellemelerin sona erdirilmesi; bu kapsamda ifade, örgütlenme, toplantı ve gösteri özgürlüklerinin hiçbir şekilde kısıtlanmamasının önemini hatırlatıyoruz.
Hasta ve çocuk tutsaklar başta olmak üzere, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin geciktirilmeden ele alınmasını talep ediyoruz.
Halkların dil, kültür, inanç ve kimlik haklarının evrensel olduğunu, bunların bir pazarlık konusu haline getirilemeyeceğini ve bu hakların eşit yurttaş olmanın gereği sayıldığını bir kez daha vurguluyoruz.
Çözüm ve demokratikleşme sürecinin her aşamasında, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimlerin eşitlik hukukunu, kadın-erkek eşitliğini sağlayıcı adımlarla kalıcı ve gerçek bir barış sağlanacağına olan inancımızı bir kez daha dile getiriyoruz.
SÜRECİN TAKİPÇİSİYİZ…
Konferans katılımcıları olarak kendimizi barış ve müzakere sürecini izlemekle görevlendiriyoruz. Güvenlikçi politikalara asla geri dönülmemesi, sürecin kesintiye uğramaması ve geliştirilmesi gereğini özellikle vurguluyor ve bu bakımdan üzerimize düşen bütün çabaları gösterme kararlılığını ilan ediyoruz.
Gerçek bir barışın sağlanması için bugünden başlayarak geçmişe kadar uzanan tüm katliamlarla, faili meçhullerle, kayıplarla, soykırımlarla yüzleşmenin vazgeçilmezliğinde birleşiyoruz ve günümüzden geriye doğru, insanlığa karşı işlenmiş bütün suçları, zaman aşımı olmaksızın ortaya çıkarmak ve adaleti tesis etmek için üzerimize düşen her şeyi yapacağımızı belirtiyoruz.
Çözümün yalnızca tek taraflı fedakarlıklarla sağlanamayacağını değerlendirerek, Meclis’te bulunan siyasi partilere çağrı yapıyoruz. İktidar ve muhalefetiyle yasal reform adımlarının, demokratikleşmenin hızlandırılması, yeni anayasa çalışmalarının seçimlerden önce sonuçlandırılması, çözüm sürecinin ruhuna uygun bir çalışma temposunun, tarzının ve dilinin parlamentoda da geliştirilmesi gerektiğini belirtiyoruz.
Barışın sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu ve Suriye’de de gerçekleşmesi hedefinin Konferans katılımcılarının ortak mücadele konusu olduğuna işaret ederken, Reyhanlı’da yaşanan katliamın barış ihtiyacının ne kadar acil olduğunu gösterdiğini vurguluyoruz.
Konferans’ta buluşanlar olarak, Kürt sorununda çözüm, barış ve demokratikleşme için ortak taleplere ve yaklaşımlara sahip olduğumuzu beyan ediyoruz ve bunları gerçekleştirecek mücadelede ortaklaşacağımızı herkese duyuruyoruz.
Konferansa katılanlar olarak barış, demokrasi ve emeğin haklarından yana tüm kişi ve kurumlara, Türkiye’deki eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesini birlikte sürdürme, barış ve çözüm sürecine dahil olma çağrısını yapıyoruz.
Farklı seslere, görüşlere ve tarzlara açık olduğumuzu belirtirken, bunların güvence altına alınmasının yolunun, farklı olanların ve toplumdaki tüm mağdurların birlikte hareket etmesi olduğuna işaret ediyoruz.
Bu Konferans’ta toplumun çok farklı kesimlerini bir araya getiren bir çözüm, barış ve demokratikleşme iradesi oluşmuştur. Bundan sonraki çalışmalarımızı, ‘Hakikat, Yüzleşme ve Adalet Komisyonu’, ‘Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa Komisyonu’, ‘Toplumsal Müzakere ve Demokratik Siyaset Komisyonu’ ve bunların Koordinasyonu aracılığıyla sürdürme kararlılığındayız.
Buradan hareketle, Konferans katılımcıları olarak, barışın ve müzakerenin toplumsallaşması mücadelesini genişletme ve geliştirme; eşitlik, özgürlük, emeğin hak arayışı ve ekolojik adalet mücadelesini demokrasiyle taçlandırma kararlılığını ortak ve güçlü bir irade olarak ilan ediyoruz…
Bu nedenle Konferansımız, kalıcı barışın tesis edilmesi için aşağıdan yukarıya doğru bir barış mücadelesi örgütlemeyi öncelikli görevleri arasında görmektedir. AKP’nin bu sürece yüklediği ya da istediği politik sonuçlardan bağımsız olarak, barış mücadelesini yükseltmek, müzakere sürecini yakından takip etmek ve Kürt halkının yanında yer almak içinde bulunduğumuz sürecin görevlerindendir.
Akil İnsanların sadece hükümete bilgi ve rapor sunması müzakere süreciyle bağdaşmamaktadır. Sonuçların tüm partilerle ve halkla paylaşılması gerektiğini düşünen Konferansımız, müzakere sürecinin şeffaflaşmasının gerekli olduğuna da dikkat çekmiştir.
Müdahalelere, işgallere, Reyhanlı’da yaşandığı gibi katliamlara ve savaşa karşı durmayı insani tutum sayan Konferansımız, barış ve müzakere sürecinin, bölgede ve Ortadoğu’da barış mücadelesinden soyutlanarak ele alınamayacağını düşünmektedir.
Bu anlamda barış bütün ezilen halk kitlelerinin müdahil olacağı bir mücadeleyle kazanılacaktır. Masanın bir tarafında devlet, diğer tarafında yalnızca Kürtler var algısı doğru değildir. Müzakerelerin devletle Kürtler arasında değil, devletle tüm ezilenler arasında süren bir mücadele olduğu gerçeğinden hareketle, bütün ezilenlerin ortak duruşunu sağlamak Konferansımızın ortaklaştığı bir tespittir.
Bu süreçte esas olan müzakerelerin toplumsallaşmasıdır. Barış mücadelesinin toplumsal dayanaklarını genişletmektir. Türkiye’nin her ulustan, dilden, inançtan ve kültürden halklarının arzusu, bu müzakerelerin, Kürt sorununda çatışma sürecinin bir kez daha gündeme gelmeyeceğini garanti altına alacak bir demokratikleşme ve kalıcı barışla sonuçlanmasıdır.
Bu tespitlerden hareketle toplantı bileşenimiz, ilk aşamada bu çalışmaların koordine edilmesi, barış sürecine daha aktif katılım mekanizma ve yöntemlerinin geliştirilmesi görevini yürütmek için kendi içinde bir komisyon belirlemiştir.
Bu komisyon, katılımcıların önerileri doğrultusunda, süreci gözlemlerken, olası tıkanıklıkların aşılması için taraflarla görüşmelerde bulunmayı da hedefler. Aynı zamanda barışın toplumsallaşması amacıyla, yerellerde konferans ve benzeri çalışmaları örgütler, eylem ve etkinlikler düzenler.”
1072 kez okundu.