Türkiye de hiçbir zaman gerçek demokrasi olmadı. Çünkü Türkiye de halkın kazandığı bir demokratik hak yoktur. Tarihte ve toplum nezdinde :Türkiye yi Atatürk kurtardı, Cumhuriyeti Atatürk kurdu, kadın haklarını Atatürk verdi, 23 Nisanı çocuklara Atatürk armağan etti vb. gibi ne kadar kazanımdan söz edilirse mutlaka ardından da bir kişi ismi vardır. Türkiye Cumhuriyeti tarihi zaten, “ birinci adam, ikinci adam” diye başlayarak devam eder. Tarihin hiçbir safhasında halk yoktur. O nedenle demokratik denen hakları birileri verir, birleri alır ya da birileri önce veriri sonra tekrar alır vb. öyle devam eder gider. On yıl önce Türkiye nin liberal aydınları Türkiye ye demokrasi getirebilecek bir lider daha keşfettiler. Erdoğan… Bir de “yetmez ama evet” kavramı ve kuramı yarattılar. Erdoğan a “karizmatik bir lider” sıfatı buldular. Karizmasını, hiçbir değer taşımayan, somut hiçbir karşılığa tekabül etmeyen “balkon konuşması, Diyarbakır konuşması, çözüm açılımı” vb. gibi uyduruk abartılarla ulaşılmaz bir boyuta çıkarttılar.
Halka demokrasiyi kendilerinin kazanacağını, halkın kazanamayacağı bir demokrasinin gerçek ve kalıcı olamayacağını söylemediler. Demokrasiyi ancak liderlerin getirebileceğini, bu liderin de şimdi Erdoğan olduğunu söylediler, toplumu buna ikna etmek için de ellerinden geleni yaptılar. Şimdi de aynı kişiler feryat figan ederek, Erdoğan ın diktatörleştiğini, ülkeyi uçuruma sürüklediğini yazıp, çiziyorlar. Kuşkusuz özeleştirinin tümü saygı değerdir : Ama hatanın gerçek nedenini ortaya koyup, yanlışın kaynağının ne olduğu kamuya açıklandığı zaman… Söz konusu liberal aydınların gıpta ile baktığı demokrasilerin hiç birisi bir liderin, bir partinin, ya da bir hükümetin ürünü değildir. Tümü halkın kendi kazanımıdır. Ağızlarının suyunu akıtarak söz ettikleri, ABD’ deki, AB’ deki demokrasilerin hepsi, o ülkenin halklarının kanıyla, canıyla kazandığı ve kanı canı pahasına da koruduğu demokrasilerdir.
Bu tarihi gerçekliği söz konusu liberal aydınların hepsi biliyor. Okuyarak biliyor oralara gidip, gezip, görerek de biliyorlar. Buna rağmen Türkiye ye demokrasiyi Erdoğan ın getireceğine hem kendilerini ve hem de okurlarını, dinleyicilerini inandırmaya çalıştılar. Netice itibarı ile önce Kürt Halkı dağlara, sokaklara çıktı. Gasp edilmiş olan ulusal haklarını geri almak, özgürleşmek için kavgaya girdi. Devletin ve Erdoğan ın bütün zor, zorba, hile hurda ve kurnazlık numaralarına rağmen demokratik ve özürlüklerini söke, söke aldılar. Sonra da sıra Türkiye halklarına geldi. Türkiye Halkları, ne Erdoğan ne de başka bir liderin kendilerine özgürlük ve demokrasi bağışlamayacağını hayat okulundan öğrenerek Gezi Parkına çıkıp haykırdılar. Gerek Kürt Halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesine karşı tutumda, gerekse de Türkiye Halklarının demokrasi mücadelesi sürecinde Gezi Parkına çıkması sonucu Erdoğan ın yüzü bütün gerçekliği ile açığa çıktı.
Türkiye halkları, liberallerin, yandaşların, çıkar gruplarının kendilerince büyük bir karizma kazandırdıkları Erdoğan ın karizmasının üzerine çarpı işareti koyarak çizdiler. Karizmatik liderlerin karizması çizilince siyasi kariyerleri de eşyanın tabiatına denk bir şekilde çöker. Kuşkusuz karizma iki türlüdür : birisi mücadelenin içinde ve halk nezdinde kazanılmış olan gerçek karizma, diğeri ise yalaka bir çevre tarafından, çeşitli kurnazlık politikaları ile kazandırılmış olan, sahte karizmadır. Örneğin, Mustafa kemal in, Çhorçil’ in, Corc Waşingtın ın, Gandi nin, Lenin in, Mao’ nun, Fidel in, APO’ nun vb. gibi karizmalar gerçek karizmalardır. Bu türden gerçek karizmalar çizilmez, çizilemezler.
O nedenle Erdoğan ve Hükümeti, Mustafa Kemal in devlet üzerinde ki, ideolojik etkisini söktü, onun politik perspektifini de sonlandırdılar fakat karizmasını asla çizemediler. APO da öyle… Yakaladılar, idam cezası verip, “ağırlaştırılmış muhabbete” çevirdiler, aleyhine söylemedik laf, etmedik iftira bırakmadılar. Karizmasını asla çizemediler. Çünkü APO’ nun karizması gerçek bir karizmadır. O nedenle de çizilmez, çizilemez, çöpe atılamaz, Kürt Halkı ve bilimsel düşünen insanlar nezdinde hiçe sayılamaz. Hatta öldürseler bile karizması yok olamaz, onunla birlikte toprağa gömülemez. Çünkü APO Kürt Halkının çok önemli gereksinimlerini karşılayan bir mücadele başlattı ve hedefine doğru ilerletiyor.
Çünkü o karizmalar, somut koşulların somut olgusu olarak, halkın ya da halkların çıkarını ifade eden insani değer taşıyan ve kelimenin tam anlamı ile karizmalardır. Erdoğan sadece yandaşlarının çıkarlarını kendi çıkarı ile yandaş yaparak, amansız ve imansız bir sömürü çarkı yarattı. Onu da toplumun çıkarı gibi göstermeye çalıştı. Ama Türkiye nin hiçbir sorununu çözmemiş çözememiştir. Ne Kürt sorununu, ne Alevi sorununu, ne İşsizlik sorununu, ne dış politika sorununu, ne demokrasi sorununu, ne AB sorununu çözebilmiş ve ne de Türkiye yi demokratik bir ortama ve Anayasaya kavuşturmuştur. Ama buna rağmen, çevresine kümelenmiş olan yağcılar, Erdoğan ı bütün sorunları çözmüş lider gibi lanse ediyorlar. Bu karizma sahte : O nedenle de çizilebilir cinsinden bir karizmadır. Bu kalitesinden ya da kalitesizliğinden dolayı da Gezi Parkı eylemcileri, Erdoğan ın bu uyduruk karizmasını fena halde çizdiler. Ne kadar uyduruk, sahte bir karizma olduğunu görmek isteyen herkese gösterdiler.
Önce o karizmayı Kürt Özgürlük Hareketi deldi. Hem de balonun bütün havasını boşaltıp, yararak. Sonra da dış politikada delindi, özellikle de Suriye konusunda… Şimdi de ABD ve AB delik deşik ediyor. Artık Erdoğan ın karizması kalbura döndü. Zaten sahici değil, yapmacık suni bir karizma idi. O da yeterince delindi ve değersizleşti. Dolayısı ile de Erdoğan dönemi miadını doldurdu. Doldurdu çünkü, Erdoğan döneminin ana belirleyeni kof kabadayılık ve o temelde oluşturulmuş olan balonsu karizma idi. O da böyle delik deşik olunca, Erdoğan ın dönemi miadını doldurmuş oldu.
Bu somut nedenden dolayı Özgürlük Hareketi Erdoğan ve Hükümeti ile değil Türkiye halkları ile ittifak yapma yolunu seçmelidir. Çözüm süreci Erdoğan ve Hükümetinin üzerine tapulanmamıştır. Öyle bir noter senedi de yoktur. Çözüm süreci Kürt Halkı ve önderinin öncülüğünde yürüyor. Zaten bu güne kadar Erdoğan Hükümeti Kürtlere zerre kadar bir demokrasi ve özgürlük vermedi. Kürt Halkının edinmiş olduğu ne kadar demokratik ve özürlük değerleri varsa hepsini Kürt Halkı onurlu ve gurur verici mücadelesi sonucu kazandı.
Kürt Halkının en önemli demokratik hak ve özgürlükleri: belediyeler, Parlamento grubu, demokratik kitle örgütleri, onur ve gurur vesilesi olan “Cumartesi Anaları” Demokratik Kadın örgütü, bütün kitlesel mücadele ve kazanımların hiç birisi, ama hiç birisi Erdoğan ve Hükümetinin verdiği bir demokratik hak ve kazamın değildir. Tümünü Kürt Halkı onurlu mücadelesi ile kazanmıştır. Bundan sonra böyle olacağı da kesin. Çünkü geçmiş geleceğin aynasıdır. Kürt Halkı geçmişte neyi nasıl kazanmışsa gelecekte de öyle kazanacaktır. Bunu bilmek için ne kahin ne de siyaset bilimcisi olmaya gerek yoktur. Bu böyle oldu ve böyle de olacaktır. Üstelik Kürt Halkı söz konusu kazanımları elde ederken Gezi Parkı gibi değerlendirebileceği bir Türkiye destek gücü de yoktu. Bu gün dayanacağı, muhatap, alacağı, güç ve iş birliği yapacağı bir Türkiye gücü yani Gezi Parkı dayanağı da var. Gezi Parkı eylemi bu gün yarın bitebilir, ama bu vesile ile var olduğu artık kuşku götürmeyen “yumuşak bir gücün” ya da “sessiz çoğunluğun” olduğunu unutmamak ve bunu mutlak bir şekilde değerlendirmek gerekir. Bunu en iyi değerlendirecek güç Özgürlük Hareketidir.
“Bunlar Kemalist ulusalcı, özgürlükçüler bunlarla olamazlar” diyen kafanın “bunlar çapulcu” diyen Erdoğan kafasından farklı bir kafa yapısı olmadığı kesinleşti artık. Orda ki bileşeni oluşturan gençler Kürtler adına böylesi mesnetsiz açıklamalar yapanların ne kadar yanıldıklarını eylem içinde göstermişlerdir. “ Bunlar Kemalist, ulusalcı özgürlükçüler bunlarla birlikte olmaz” diyen Erdoğan ın Kürtçe olan kafasına en iyi yumruğu : Elinde BDP flaması ile, elinde üzerinde Atatürk resmi olan Türk bayraklı bir kişinin bileğinden çok sıkı bir şekilde tutarak polisin önünden uzaklaştıran Kürt genci vurmuştur. Söz konusu Kürt genci, bileğinden tutulması gerekenin kim olduğunu kavganın içinde göstermiştir. Kürt Özgürlük Hareketinin, Erdoğan ın mı yoksa, Türkiye halkının mı bileğinden tutması gerektiğini, Erdoğan ın “çapulcu” dediklerine “ bunlar Kemalist, ulusalcı” diyene rağmen net bir şekilde göstermiştir.
Erdoğan ve Hükümeti hiçbir zaman ve hiçbir koşulda Kürt Halkının dostu olmamıştır. O ve Hükümeti her koşulda Kürt halkı önderlerine ve Kürt kalkına düşmanlık yapmıştır. Bu nedenle Kürt Halkı, Erdoğan a ve Hükümetine değil kendisine ve diğer halklara güvenmelidir. Eğer Türk Halkı Erdoğan ve Hükümetinin bir ayağına çelme takmış düşürmek istiyorsa : aman yapmayın bunlar çözüm sürecine zarar vermek istiyorlar diyerek karşı çıkmak yapılacak yanlışların en büyüğü olur. Ne çözüm süreci? Çözüm sürecini Erdoğan ve Hükümeti mi, yoksa APO ve Kürt Halkı mı yürütüyor? Bu ülkede yaşayan ve çözüm sürecini dışarıdan dikkatle izleyen her kes : Erdoğan ve Hükümetinin çözüm sürecine zerre kadar katkı yapmadığını somut ve net olarak görüyor.
Bu gerçeğin tartışılacak bir yanı var mı? Öyle ise ( ki kesinlikle böyle): Aman Erdoğan Hükümetine bir şey olmasın barış süreci zarar görür demek : çözüm sürecinin Erdoğan ve Hükümetinin üzerine tapulu gibi görmek olur. Erdoğan a ve Hükümetine karşı duruş gösteren bir halk gücüne karşı : “onlar Kemalistler ve ulusalcılardır Özgürlükçüler onlarla birlikte olamazlar, bunlar çözüm sürecine zarar verirler” diyerek karşı tavır almanın sağlıklı bir politika olduğunu savunmanın olanağı var mı? Özgürlük Hareketi zora dayalı devrim sürecinde, insan kitlesinin toplumsal ilerleme sürecine ve geleceğin mücadele kapsamına çok önemli ve evrensel boyutlu değerler kattı. Ama aynı şeyi BDP yöneticilerinin daha da boyutlandırdığını söylemek mümkün değil. Hem :Türkiyelileşeceğiz, Türkiyelileşme diye bir sorunumuz var diyorlar ve hem de at gözlüğü ile bakmış oldukları Kürt sorununun dışında çıkan toplumsal olaylar karşısında afallayıp kalıyorlar.
Reyhanlı katliamından dolayı yaptıkları politik açıklama ve takındıkları politik tutum: Özgürlük Hareketinin birikim ve değerlerine denk bir tutum ve politik yaklaşım değildi. Aynı şekilde, Gezi Parkı konusunda yapılan politik açıklama ve tutum da Özgürlük Hareketinin birikim ve değerleri ile çakışan bir tutum ve davranış olmadı. Yine : biz seçimlere kendi başımıza girmek istiyoruz beyanı da ; Özgürlük Hareketinin bölgesel demokratik federasyonu, Kürdistan a özgürlük, Türkiye ye demokrasi politik perspektifi ile bağdaşan bir beyan değildi. Daha çok şey sayılabilir. Ama amacım BDP’ yi eleştirmek değil, amacım : Özgürlük Hareketinin bu güne kadar üretmiş olduğu, insanlık açısından ve araştırmacı Marksist Materyalistler bakımından çok önem taşıyan birikim ve değerlerin gelecek nesil tarafından yanlış algılanmasını önlemektir. Çünkü Özgürlük Hareketinin üretmiş olduğu değerler: devrimci, demokrat, ilerici, Marksist- Materyalist güçlerin ortak değerleridir. Ben bu değerlerin kavramsal düzlemde teorileştirilerek, kalıcılaştırılmasından ve ölümsüzleştirilmesinden yanayım.
Çünkü Özgürlük Hareketinin bütün kazanım ve değerleri halkların ortak kazanım ve değerleridir. Yanı da, her koşulda halkların yanı olmuştur. Bu güne kadar Erdoğan ve Hükümetinden hiçbir kazanımı olmamıştır ve bir beklentisinin olacağını da sanmıyorum. O nedenle mevcut ayrışmada “barış süreci tehlikeye düşer” gerekçesi ile Erdoğan ve Hükümetinin yanında değil, Gezi Parkının yanında yer almak gerekir. Özgürlük Hareketinin Erdoğan ve Hükümetinin karizmasında açmış olduğu yarığı (çizik değil yarık) Gezi Parkının yaratmış olduğu çizikle yan yana ve /ya üst üste koyarak Erdoğan Hükümetini hırpaladığı kadar hırpalayarak geriletmekte yarar var. Erdoğan ve Hükümetinin karizmasından açılan her delikten demokrasi fışkırır ve fışkırıyor zaten. Bu çok somut bir olgu. Demokratik kazanımların çoğalması çözüm sürecinin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için Erdoğan ve Hükümetinin desteklenmesi değil, karizmasından daha çok deliklerin açılması gerekir.
Teslim TÖRE
596 kez okundu.
Belki yeni bir devrim yaratilir,yasaklar kalkar diye ümid etmistim .