“1936 doğumlu Doğan Özgüden, 12 Mart’ta çıktığı yurtdışında, ülkesinde yaşadığından daha uzun zaman geçiren, ama yılmadan, bıkmadan, usanmadan, en önemlisi de korkmadan düşüncelerini yazan bir gazeteci. “
Yakın gelecekte 100. yaşını kutlayacak Türkiye’nin, bu geçen sürenin büyük bölümünde en çok baskı altında tutulanlar gazeteciler olmuş. Hep bir sansür yaşanmış, hâlâ da yaşanmakta… Hakkında dava açılmamış gazeteci bir elin parmaklarının sayısından az. Hapsedilmemiş olanlarsa neredeyse yarıdan fazla. Tüm bu baskı ve sorunlardan kurtulmak isteyenlerin “suya sabuna dokunmayan”, basının deyişiyle yemek tarifi yazıları da epeyce… Bunlara ek olarak öldürülenler ve sürgün edilerek vatandaşlıktan atılanlar var.
1936 doğumlu Doğan Özgüden, 12 Mart’ta çıktığı yurtdışında, ülkesinde yaşadığından daha uzun zaman geçiren, ama yılmadan, bıkmadan, usanmadan, en önemlisi de korkmadan düşüncelerini yazan bir gazeteci. Çok başarılı olduğu, gazetesinin sürekli artan tirajından da ölçülebilir kuşkusuz… Gerçekleri çekincesiz yazdığı için olsa gerek vatandaşlıktan da atılmış, ama yine yılmamış, yine bırakmamış gerçeklerin peşinde koşmayı… Hâlâ da yazıyor, çok da takip ediliyor sosyal medyada.
Barış ve demokrasi…
Siyasal düşüncesi, devletin sorunu, o nedenle de zaten elden geldiğince, fırsat buldukça engellenmeye çalışılmış. Ancak Doğan Özgüden, bir an evvel yurda dönmek amaçlı çıktığı bu yolda, bütün engelleri yıkmayı başarmış biri. 12 Mart, arkasından 12 Eylül ve sonrasında yaşanan post modern, sanal, yarım, bastırılan, hissedilen veya hissedilmeyen bütün darbelere karşı barışı ve demokrasiyi savunmuş bir gazeteci. Buna da bağlı olarak sadece toplantılar düzenlememiş, yazmış, görüşmelerde bulunmuş, örgütler kurmuş, kurulu olanlara katılmış, uzaktan da olsa ülkesindeki mücadelenin içinde yer almış, almayı sürdürüyor.
İşte, o nedenle de sürekli tehdit ediliyor, yaşına ve konumuna rağmen.
Vatansız Gazeteci…
Kendisi gibi yaşamının yarısından daha uzun bir süreyi sürgünde geçiren, eşi, İnci Tuğsavul ile birlikte iltica bile etmeyip geri dönmeyi düşünmüşler, ama bir kararla vatandaşlıktan atılınca, bir anda “vatansız” kalmışlar. Bu, darbe ve darbecilerin suçu, onların değil.
Yaşam öyküsünü ve mücadele tarihini anlattığı iki ciltlik “Vatansız Gazeteci”, yakın tarihi aslında Türkiye’nin ve Türkiye halklarının. Okudukça hayret ediyorsunuz. Siyasal çekişmelerin, çatışmaların parti içlerinde bile yaşandığını, bu tür sorunların da ülkedeki demokrasi ve barış mücadelesini nasıl engellediğini anlatıyor, gerek yurtdışına çıkmadan gerekse çıktıktan sonra… 2010 ve 2011 yıllarında Belge Yayınları arasından çıkan bu iki kitap sürgün öncesi ve sürgünde yaşananları net bir dille veriyor.
Umudu üzmeden…
Türkiye İşçi Partisi’nde başlayan siyasal yaşamı, sendikal mücadele, gazetecilik ve yayıncılık (Ant Yayınları’nı unutmak mümkün mü?) ile devam eden Özgüden, yurtdışına çıkar çıkmaz “cunta karşıtı” bir mücadele merkezinde bulunmuş, Avrupa genelinde darbenin ve darbecilerin yaptıklarını anlatmış. Bildiriler yayınlamışlar, toplantılar düzenlemişler, delege olup uluslararası toplantılara ve etkinliklere katılmışlar… Sanatçılar, bilim insanları ve siyasetçilerle etkin ve sürükleyici toplantılar yapmışlar.
Bunlarla birlikte Kürt ve Ermeni sorununa da eğilip o konuları da işleyerek hem kamuoyu yaratmayı hem de sorunun uluslararası resmi toplantılarda da dile getirilmesini sağlamışlar. Yani İnci ve Doğan Özgüden Türkiye’nin bilinen, bilinse de gündeme getirilmeyen tüm sorunlarının çözümü için canla başla mücadele etmişler. 1993 tarihli “Kürt sorunu değil, Türk diktası sorunu” başlıklı yazısı, bugün de devam eden ve giderek daha da şiddetlenen sorunun çözümünü daha o tarihte işaret ediyor. Kim bilir, egemen erk, sorunun çözümünden değil, sürdürülmesinden yana ki, “bir mermi kaç para” diye sorulabiliyor.
Şöyle diyor bir yazısında: “Evet, sürgün insan duyguludur, duygu doludur, dokunsan ağlayacak gibi olduğu zamanlar eksik olmaz yaşamından. Ne ki o insanlar sürgünün ve göçün o tariflere sığmaz koşullarında sadece ve sadece kendi dillerinde ağlarlar. Onurla yaşamda kalabilmek onların ahir ömürlerinde insan olarak son sığınaklarıdır.” (Birinci cilt s. 414)
Fondation Info Turk
Örgütlü ve sistemli (kurumsal mı demeli) muhalefet eden, böylesi bir muhalefeti yaygınlaştıran, bunu da yazılarıyla tüm dünyaya yayan Doğan Özgüden, “Sürgün Yazıları”na, Ant Sosyalist Dergi’de, 1 Mayıs 1971’de çıkan ‘Sürgün öncesi Türkiye’de çıkan son yazı’sıyla başlıyor. Yaklaşık 50 yıl önce sosyal, ekonomik ve teknolojik durumu getirin gözlerinizin önüne… Gerek Türkiye gerek Avrupa gerekse dünyayı anımsayın…
“Sürgün Yazıları”nın birinci cildinde, çeşitli gazete ve dergilerle bültenlerdeki yazıları ile “Vatansız Gazeteci” üzerine yazılanları; “Sürgün Yazıları”nın ikinci cildindeyse, 2017’den bu yana “artıgerçek” internet sitesinde yayınlanan yazıları yer alıyor. Tümü Türkiye ile ilgili. Tümü gerçek hayatın ve somut muhalefetin düşünceleri… Küçük bir noktayı belirtmeliyim; yazılarında anılarından süzülen öyle güçlü, öyle ilginç, öyle can alıcı anekdotlar var ki, insanın hayret etmemesi mümkün değil.
Yazdıklarının içeriğinin bugün de geçerli olduğunu göreceksiniz. O koşullarda ne denli güçlü bir yazar olduğunu siz de kabul edeceksiniz. Bedeni sürgündeyse de aklı ve vicdanı ülkesinde Doğan Özgüden’in. “Sürgün Yazıları” elli yıllık bir yakın tarih sunumu…
Sürgün Yazıları Cilt 1 ve 2
Doğan Özgüden
Fondation Info-Turk
592 + 585s.
(editor@info-turk.be adresinden istenebilir…)
Korkut AKIN
84 kez okundu.