Diyarbakır Newroz kutlaması için kentte gelen ve birçok il ve ilçeyi ziyaret eden THKO ana davasında Deniz Gezmişlerle birlikte idamla yargılanan on sekiz gençten biri olan Atilla Keskin, 43 yıl sonra Diyarbakır’a karşı vefa duygusu içersinde bulunduğunu, bu nedenle “Halklaşan Kürt hareketinin tarihsel kutlaması” diyerek tanımladığı Newroz kutlamasına katılılarak, “Halklaşan Kürt özgürlük mücadelesini en sıcak ve içselleşmiş haliyle görmek, yaşamak ve hissetmek istiyordum. Ayağa kalkmış, sokağa dökülmüş ve artık geri dönüşü olmayan bir halk mücadelesi gördüm” dedi.
Bölgede bulunan Şırnak, Cizre, Hakkari, Yüksekova, Uludere, Roboski, Hasankeyf, Mardin ve Diyarbakır gibi illeri de gezen Keskin, buralarda yaşadığı ve gördüğü Newroz kutlamalarını ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın mektubunu “Yeni demokratik hamle olarak” nitelendirerek olabilecek bir barış için olası gelişmeleri değerlendirdi.
‘KÜRDİSTAN’IN İŞGAL ALTINDA OLDUĞUNU GÖRDÜM’
Yekîtiya Xwendekarên Kürdistan’dan 25 kişilik bir grup ile birlikte tarihi Newroz kutlamalarını izlemeye gelen Atilla Keskin, bir aydın, bir yazar ve bir sosyalist olarak bu gezinin kendisine çok şey öğrettiğini, Türkiye Kürdistan’ının İşgal altında olduğunu gördüklerini söyledi.
Kendisini “Kürt sorunu ile yakından ilgilenen bir sosyalist” olarak değerlendiren Keskin, “Almanya’dan gelen Kürt, Alman ve Türk gençlerle bölgede Yüksekova, Hakkari, Uludere, Roboski, Şırnak, Cizre, Mardin, Hasankeyf ve Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarına katıldık. Bu geziden ve kutlamalardan kesinlikle çok fazla şey öğrendik.
Bir sosyalist olan ben teorik sorunların üst kademede yeteri kadar tartışıldığı bir gerçeğe hiçbir zaman inanmamış bir insanım. Eğer halkın içine girilebilirse, onların düşünceleri alınabilirse, gerçek daha iyi anlaşılır diye düşünmüşümdür. Buraya gelmeden önce de Paris’te katledilen 3 PKK’li Kürt kadın siyasetçinin cenaze törenine de katıldım. Almanya’daki büyük Newroz kutlamalarına da katıldım. Kürt arkadaşların içinde bulundum. Ve onların duygularını, hislerini daha iyi anlamaya çalıştım. Sırf üstten teorik tartışmalar, gazetelerdeki yazılanlar, televizyonlarda sözde herkesin Kürt uzmanı kesildiği tartışmaları izlemek şahsen bir sosyalist, bir aydın olarak beni doyurmuyor. O yüzden gerçeği gelip görüp yaşamak bana çok daha anlamlı geliyor” dedi.
Dizlerimde protez olduğu için Kürdistan gezisinin kendisi için biraz zor olduğunu kaydeden Keskin, “Muhteşem bir güzellik ve doğa harikası olan Hakkari’de, Yüksekova’da ve o çevrede gördüğüm, işgal edilmiş bir ülke. Evvelde Türkiye solunda tartışırdık. Burası sömürge mi yarı sömürge mi? Birlikte mi olacak, ayrı mı olacak gibi bir sürü ıvır zıvır şeyler söylerdik. Ama şimdiki düşünceme göre tamamen ıvır zıvır şeylerdi bunlar. Çünkü bu ülke çok somut bir şekilde görebiliyoruz; işgal edilmiş.
Dünyanın neresinde işgal edilmemiş bir ülkede 15 kilometre gittiğinde 10 kere asker, polis, jandarma çevirir ve seni arar. Panzerler, Tomalar, polis arabaları, her tarafta askeri binalar. Hakkari’deki Newroz kutlamaları bir çukur alanda yapıldı ve tepede bariyerler ve bariyerler üstünde 100 tane polis kamerası çekim yapıyordu. Oraya gelen halkı teker teker tespit ediyordu. Yani işgal ülkesine olabilen şeyler bunlar, başka hiç bir yerde olmaz” şeklinde konuştu.
“Kürt halkı barışı çok istiyor ama aldatılmış olmaktan da gına gelmiş o yüzden de oldukça kaygılı ve temkinli diyen Atilla Keskin, “Bu halk barış istiyor, ama aldatılmaktan gına gelmiş. Ama bu işgal güçleri bu bölgede kalır ve bu işgale buna devam ederse barış marış gelmez bu ülkeye. Mümkün değil bu, çünkü resmen işgal edilmiş bir ülke. Sen gideceksin şehrin en iyi yerine askeriye yapacaksın, en iyi yerlerine ‘Ne Mutlu Türküm’ diye yazacaksın, her yere bayrak asacaksın. Her yere Atatürk resimleri, Mehmetçik resimleri asacaksın ve halkın nefes alabilecek olanaklarını ortadan kaldıracaksın, ondan sonrada ‘barış gelsin’ diyeceksin. Bu olmaz. Her şeyden önce halkın üzerindeki bu baskının, bu hezeyanın bir anda kalkmayacağını ben de biliyorum ama adım adım kalkmalıdır. Aksi takdirde başka türlü bu ülkeye barış gelmez. İşgal güçleri çekilmedikçe veya etkilerini yavaş yavaş azaltmadıkça, BDP’de, Kandil’de, İmralı’da ne konuşulursa konuşulsun, ne yazılırsa yazılsın bu ülkeye barış marış gelmez. Tamam Öcalan’ın söylediklerinin tümüne katılıyorum, tümü de güzel ve tarihi şeylerdi. Kürt özgürlük mücadelesi açısından tarihi ve yeni bir hamledir. Belli ki karşı tarafla da belli bir şeyler konuşulmuş belki bunlar daha sonra açıklanacak. Gezi esnasında, karşı taraf da adım adım bir şeyler yapmazsa, bu sefer de aldatırlarsa hepimiz dağa çıkarız diyen birçok genç ile karşılaştım” dedi.
10 gündür Kürdistan’da olduğunu, hem güzel, hem heyecanlandırıcı ve hemde son derece yüreğini yaralayan şeylerle de karşılaştığını kaydeden Keskin şunları söyledi:
“Kutlamaların tümü her yerde heyecan verici, coşkulu ve görkemli idi. Ama benim için en güzel Newroz, halkı daha yakından görebildiğim, daha yakından izleyebildiğim yer Yüksekova’nın Cumhuriyet mahallesindeki Newroz kutlamasıydı. Ortaya bir ateş yakılmış ve akın akın insanlar geliyor, yoğun kara rağmen müthiş coşkulu olan kalabalık tarafından sloganlar atılıyordu. Herkes sıradandı, protokol yok, konuşma sırası yok, şarkılar türküler çalınıyor, çok coşkuluydu. Bu, doğalında gelişen kutlama beni çok etkiledi. Ama beni çok etkileyen başka bir şey daha oldu, hatta ağlamama neden oldu. Orada BDP’de çalışan bir arkadaş benim Deniz Gezmiş’lerin arkadaşı olduğumu biliyordu ‘illa sende konuş’ diye ısrar etti. ‘Biz, zamanında bir isyan ateşi üfürmüştük, bugün o devasa bir aleve dönüştü, bu sokağa dökülen halk kesinlikle geri dönmeyecektir. Ve hiçbir zaman umutsuz bir barışa da boyun eğmeyecektir’ dedim. Ancak halkın ve gençlerin bu yaklaşımı beni şu bakımdan da etkiledi; Kürt halkı sadece kendi mücadelesine değil Türkiye’deki devrimci mücadeleyi, bu mücadelede can veren insanlara da müthiş bir sevgi ve saygıyla yaklaşıyor. Ve bunu gittiğimiz her yerde gördüm.”
“Roboski’ye gittiğimde çok etkilendim ve İşgalcilerin Roboski’de yaptıkları katliama rağmen vahşetleri devam ediyor olması beni derinden etkiledi” diyen Atilla Keskin, “Roboski’de çok etkilendik ve ağladık. Bizimle gelen Alman arkadaşların da çoğu o kadar duygulandı ki ağlamaya başladılar. Katledilen Roboskililerin mezarlığına gittik. Orada bir sağlık evi vardı. Sağlık evinde subaylar vardı. Neye gelmişler anlayamadım. Oradaki koruculara ‘bunlar da kim neye gelmişler’ diye sordu subaylar. Korucular da, Almanya’dan geldiğimizi anlatınca ‘Ne işleri var burada’ diye terslediler. Ondan sonrada oradan birilerini hemen çağırdı subaylar ve takır takır fotoğraflarımızı çekmeye başladılar. İşgalcilerin utanmazlığı, Roboski’de bile hala devam ediyor. Yani hem orada insanları katletmişler hemde hala vahşetlerini devam ettiriyorlar” şeklinde konuştu.
“Diyarbakır Newroz’u kitleselliği, görselliği, görkemi, coşkusu, çağrıları ve mesajlarıyla gerçekten tarihiydi” diyen Atilla Keskin, “Diyarbakır Newrozu, kitlesel, görkemli, coşkulu ve birçok tarihi mesajın öne çıktığı tarihi bir kutlamaydı. Halkın nedenli çok barış istediğinin çok somut bir göstergesiydi. Newroz alanında dikkatimi çeken çok büyük bir pankart vardı. Beyaz bir bezden ve elle yazılmış o büyük pankartta ‘Başkanım seninle barışa da savaşa da hazırız’ sloganı yazılıydı. Yani ne istediklerini ne yapacaklarını çok iyi bilen insanlar ve bir halk gerçeği söz konusu. Bu pankart bana göre en önemli mesajdı” şeklinde konuştu.
Abdullah Öcalan’ın mektubuna değinerek “Kürt özgürlük mücadelesinde yeni bir hamledir. Çok önemli ve tarihi bir çağrıdır. Bu çağrıda somut olarak taraflardan birisinin düşünceleri ve ne yapacağı dile getiriliyor” diyen Keskin, “Bu çağrıda, PKK tarafı yani Kürt tarafı ne yapması gerektiği belirtiliyordu. Kürt özgürlük mücadelesinde yeni bir hamledir. Çok önemli ve tarihi bir çağrıdır. Bu çağrıda somut olarak taraflardan birisinin düşünceleri ve ne yapacağı dile getiriliyor. Ama daha sonra halktan kişilerle konuştuklarıma da sürekli soruyorum; ‘ne diyorsunuz, ne yapıyorsunuz’ diye. Onlar da ‘başkanımızın düşüncesi son derece doğru, ama bakalım karşı taraf buna ne diyecek, ne yanıt verecek, ne adım atacak’ diyorlardı. Yani bunu belirleyecek olan, daha ses çıkarmamış olan karşı tarafı gösteriyor. Yani gözlemlediğim kadarıyla Kürt halkı süreci sahipleniyor ancak karşı tarafın tavrı ve yaklaşımı konusunda kaygılar ve sorular var. Çok önemli ve hassas bir durum söz konusu” dedi.
KÜRT TARAFI İLK ADIMINA KARŞI TARAF SESSİZ KALIRSA SÜREÇ İŞLEMEZ
Karşılıklı bir şekilde tarafların ve görünen fotoğrafın değerlendirmesini somut örneklerle yapan Atilla Keskin, “Şimdi mecliste o kadar zırva ve saçma bir tartışma sürdü ki, bayrak asılmamış… Yani Türkiye’deki en büyük gösteri olmuş. 1,5-2 milyon insan bir araya gelmiş. O insanların coşkusu, o insanların ne istediği tartışılmıyor, bayrak var mıydı yok muydu tartışması mecliste yapılıyor. Ben de diyorum ki bayrak vardı, yer gök sarı kırmızı yeşil bayraklarla donatılmıştı, insanların üstünde bile bu bayrak vardı.
Her tarafta bu bayrak vardı. Yani bizim nasıl ki kırmızı beyaz bir bayrağımız varsa, Kürt arkadaşlarımızın, Kürt dostlarımızın, Kürt halkının bayrağı da kırmızı-sarı-yeşildir. Artık Türkiye’nin ve Türklerin bunu yavaş yavaş içine sindirmesi lazım. Gerçekten de öyle o kadar basit şeylerle o kadar ilkel şeylerle uğraşıyorlar ki işin esasına hiç girmiyorlar. Ya senin tarafından da on binlerce insan ölmüş, artık her şehirde bir şehit mezarlığı var. Bu kanın durması için mecliste çaba harcayacağına, mektubun doğrultusundaki çabaları destekleyeceğine, kalkıyorlar, bayrak yokmuş bilmem ne yokmuş diyorsun. Bundan altı ay evvel bebek katili dediğin insanın dev gibi portresinin altında 2 milyonu aşkın insan bir araya geldi, tarihi bir gösteri yaptı. Yani sen bunlardan bir ders almalısın. İnanıyorum bu katı ulusalcı Türk kesimi, ırkçı şoven kesim ellerinden gelse 5 bin, 10 bin 50 bine kadar da olsa hepsini keserler ve böyle bitirirler bu meseleyi. Ama orada 2 milyon insan var, milyonlarca Kürt var, hepsini kesemeyecekleri için düşünmeleri lazım artık. Umuyorum ki tüm bunlardan yavaş yavaş ders alırlar” şeklinde konuştu.
Herkes gibi kendisinin de umutlu olduğunu ve barışı umduğunu belirten Keskin, “Ama bu atılan tarihi adımda, hükümet ve iktidar doğru bir adım atmazsa, işte o zaman korkulan olur. On gündür bölgede yapmış olduğum gezilerde de bunu çok net gördüm. Yani Kürt tarafı tüm acılarına, ölümlerine, yaşadığı katliamlara göçlere, yokluklara rağmen barışa doğru ilk adımını attı, karşı taraf sessiz kalırsa bu süreç işlemez, işte o zaman kesin bölünme sözkonusu olur ortalık kan gölüne döner” şeklinde konuştu.
ATİLLA KESKİN KİMDİR:
1964′te Türkiye İşçi Partisi üyesi oldu. 1969′da ODTÜ Fikir Kulübü başkanlığı yaptı. 1970′de El-Fetih Eğitim Kampı’ndan dönüşte tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi’nde sekiz ay yattı. THKO davasında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla birlikte yargılanıp müebbet hapis cezası aldı. 4 yıl Mamak askeri cezaevinde ve Niğde’de yattı. 1974 affı ile salıverildi. 1977’den beri Almanya’da zorunlu sürgün olarak yaşıyor. Politik dergilerde yayınlanmış makale ve öyküleri bulunan Keskin’in “Acılara yenilmeyen gülümseyişler”, “Dostluk”, “Otuz yıllık hasret”, ve “Çiçekler susunca” adlı kitapları bulunuyor.
1593 kez okundu.