Avrupa’nın değişik ülkelerinden mülteciler akın akın Almanya’ya geliyor. Yunanistan ülkeye kaçak giren mültecilere oldukça iyi davranıyor. Yunan adalarına Türkiye üzerinden gelenler deniz ötesindeki Yunanistan’a gemilerle taşınıyor ve serbest bırakılıyor. Bu insanlar Makedonya’ya geçiyorlar. Buradan sonrası zor… Çek Cumhuriyeti sınırdan kimseyi sokmamak için elinden geleni yapıyor. Macaristan’da mültecilere karşı tutum hiç iyi değil ve sanki işe yararmış gibi sınıra tank birlikleri gönderdiler. Slovakya hükümeti, Müslüman mültecileri almayacağını açıkladı. Bu aslında büyük çoğunluğu almayacağım demekle aynı anlama geliyor. Avusturya ise genellikle Almanya’yı taklit ettiği için mültecilere görece daha iyi davranıyor.
Almanya’nın Macaristan’a yaptığı baskı sonucu bu ülke kendi sınırları içindeki mültecileri barınaklarda toplamaya başladı.
Almanya’ya bu yıl sonuna kadar 800 bin mülteci geleceği tahmin ediliyor. Kimi tahminlere göre bu sayı milyona kadar ulaşacak.
Almanya’da ortam oldukça iyi denilebilir. Evet, mülteci yurtlarına saldırılar var ama gösterilen dayanışmanın yanında bunlar geri planda kalıyor. Bu durumu “halk mültecilere sahip çıkıyor” bağlamında görmek eksik olur. Koalisyon hükümeti, muhalefet partileri, işveren kuruluşları, sendikalar, kiliseler, basın, televizyonlar; herkes aynı görüşte. Kamuoyunun oluşmasında medyanın, partilerin ve diğer önemli kuruluşların rolü biliniyor. Bunların tamamı yaklaşık aynı görüşte olunca, halkın farklı görüşte olması beklenemez. Naziler, ırkçı kuruluşlar ve hareketler marjinal durumda kaldılar.
800 bin mültecinin en az yarısı bir yıl içinde geri gönderilir. Bunlar özellikle Arnavutluk, Makedonya gibi ülkelerden gelenler olacak… Suriyeliler hızlı bir şekilde kabul edilecek. Danimarka Suriyeliler için iltica işlemlerini kaldırmış durumda ya da Suriyeli olanın ilticasını hemen kabul ediyor.
Her durumda Almanya’da kalacak olan mülteci sayısı oldukça fazladır. Bu sayının nasıl entegre edilebileceğini şimdiden konuşmaya başladılar. İlk adım belli, herkese Almanca kursu verilmesi…
Almanya hesabını yapmadan bu kadar büyük işe girmez. Bir ülkeye yaklaşık yarım milyon kişinin kabul edilmesi büyük iştir ve bunun arkasında önemli bir planın bulunması gerekir. Her devlet böylesine plan yapar, Almanya ise, biliyoruz, özellikle yapar.
Çok sayıda mültecinin ülkeye kabul edilmesinin bir nedenini başka bir yazıda belirtmiştim: Almanya, Avrupa Birliği’nin (AB) patronudur ve bunu da Yunanistan ile ilgili olarak savunduğu para ve kredi politikasını –Fransa da dahil- herkese kabul ettirerek gösterdi. AB’de büyük bir mülteci sorunu varsa, Almanya’nın kenarda durması düşünülemezdi.
Almanya’nın mültecilerle ilgili bir başka planı; teknik eğitim görmüş olanları ayırıp, Almanca öğrenmelerini sağlayıp, kolayca üniversiteye almak ve birkaç yıl içinde ülkedeki teknik eleman sıkıntısını azaltmaktır.
Başka ne olabilir?
İşveren kuruluşları bile “mültecilere ihtiyacımız var” diyorsa, başka şeylerin de olması gerekir.
Şunu gayet iyi anlamışlar: insanların iş piyasasına girebilmesi için asgari düzeyde Almanca bilmeleri gerekir. Bu nedenle herkes için kurs planlanıyor.
Sonra ne yapmayı planlıyorlar, bilmiyoruz, henüz yeterince açık değil…
Çok sayıda insan ucuz iş sektörüne yönlendirilecek ama bu kadar insana iş sağlanması için ekonomide ciddi büyüme gerekiyor.
Yıllardan beri şu saptama yapılırdı: Almanya’nın ihracattaki gücü sürdüğü sürece, AB’deki ekonomik sorunların çözülmesi mümkün değildir. Kaliteli ve ucuz Alman malları her tarafı istila etmiş durumda. Yunanistan ve benzeri durumdaki ülkelerin tarım ürünleri dışında ihracat yapmaları hayli zor çünkü Alman mallarıyla rekabet edemiyorlar.
Almanya tarım alanında da ciddi bir güç, o kadar ki, Fransa gibi tarımın ekonomide büyük yer tuttuğu bir ülkede bile çiftçiler Alman sütünün ülkeye girmemesi için sınırı kapatıyorlar.
Almanya nükleer enerjiden kademeli olarak çıkıyor, rüzgar, taş kömürü ve güneş enerjisine yöneliyor ve artan oranda elektrik ihraç ediyor; hem de enerji üretiminde nükleer santraların önemli yer tuttuğu Fransa’ya…
Yıllardan beri Almanya’nın ihracatını azaltması ve iç pazarın genişletilmesine ağırlık vermesi savunulurdu. Büyük mülteci akını bu genişlemeye önemli katkı sağlayacak gibi görünüyor. Bu insanların –yeterli olmasa da- ihtiyaçlarının karşılanması, iç pazarda genişleme demektir. Büyük bir inşaat faaliyeti de buna eşlik edecektir. İnşaat sektörü her zaman ekonominin motorlarından birisi olmuştur.
Önemli bir başka nokta, mültecilerin önemli bölümünün –Suriyeliler arasında yaklaşık yüzde 50- çocuk yaşta olmasıdır. Bunların ülkeye entegrasyonu kolaydır. Almanya’da nüfus yaşlanmasına da önemli bir çaredirler. Ülkenin çok sayıda yeni çalışmaya başlayan ve emeğin yan giderlerinde –emeklilik, işsizlik, sağlık sigortası- ödeme yapan insana ihtiyacı vardı.
Almanya planını yapmış durumda ve işveren kuruluşlarının bile “mültecilere ihtiyacımız var” demesi boşuna değildir.
Bayern Münih yönetimi, mültecilerin ihtiyaçlarının karşılanması için bir milyon Avro ayırdıklarını açıkladı. Bunu kent ya da eyalet yönetimine vereceklerdir. Bu örneği başkalarının da izleyeceği söylenebilir.
On yıl önce “Bu ülke göçmen ülkesi midir, değil midir” tartışması yapılırdı. Almanya fiilen göçmen ülkesiydi ama bu tartışma yine de yapılırdı. Bir süreden beri zayıflamıştı, şimdi iyice sona erdi.
Almanya, ABD’nin bazı özelliklerini geç kalarak da olsa taklit ediyor. Büyük olabilmek için dünyanın her yanından insanları kendine çekmek, bunları eleyip işe yarayanlarını almak ve bunlarla birlikte sıçrama yapmak… Sadece soy olarak Almanla fazla gidemezsin, açılmak gerekiyor.
Almanya bunu anlamış görünüyor. Ülkede eğitime de büyük yatırım yapılıyor.
Bütün bunlar birleştirildiği zaman mültecilerle ilgili olarak Almanya’nın gelecekteki gelişmesini yakından ilgilendiren bir yönelim olduğunu fark etmemek mümkün değildir.
Sanırım bir yıl içinde bu konuda daha somut konuşmak mümkün olacaktır.
393 kez okundu.