Hukukla alakası olmayan Siyasi davalar ; § 129 a/ b – Mahmut Özkan

images

Almanya’da anayasanın “yabancı örgütleri” kapsayan ve kamuoyunda “129 b maddesi” olarak bilinen yasa gerekçe gösterilerek yargılanan onlarca devrimci, politik sürgün var.

Almanya’nın Türkiye ve T. Kürdistanı kökenli sol, devrimci, ve komünist örgütleri özellikle hedef alması, Alman emperyalizmi ile TC devleti arasında devam eden tarihi „stratejik çıkar ve işbirliği“ nde aranmalıdır.

Almanya da PKK, DHKP/C gibi yurtsever-devrimci hareketlerin‚terör‘ listesine alınması ile anti demokratik uygulamalar devam etmekte iken, Almanya`nın kendi hukuğunu da çiğneyerek ‚terör‘ listesi kapsamında olmayan TKP/ML örneğindeki gibi, benzer gerekçelerle devrimci kesimlerin ve demokrasi güçlerinin siyasi çalışma yapma haklarını gaspetmeye yönelik saldırganlıklarına şahit olmaktayız.

Alman yargısı tarafından sürdürülen davaların hukuki zemini olmayıp, tamamen politik davalar olduğu gerçeğini, kamuoyu da yakınen bilmekte ve takip etmektedir.

129. MADDENİN TARİHİ

129b, yurtdışındaki bir “terör örgütü” adına dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda suç işleyenlerin Almanya’da soruşturulması ve ceza almasını düzenliyor. Madde kapsamında yargılanmak için bahse konu örgütün herhangi bir “terör örgütleri listesine” dahil olması, bahse konu fiilin ise herhangi bir mahkeme tarafından mahkum edilmiş olması gerekmiyor. Almanya, suç işlendiği iddia edilen ülkedeki (sözgelimi Türkiye’deki) olaylarla ilgili detaylı bir soruşturma yürütemeyeceğine göre, geriye “suçluyu”, “teröristi” tespit etmek için iki yöntem kalıyor: Politik karşıtlık üzerinden değerlendirmeler ya da ilgili ülkenin istihbarat raporu!

Bu iki yöntemin de uluslararası hukuk normlarıyla ilgisi yok. AB devletleri içinde yalnızca Almanya’da uygulanan 129 b ceza yasası, hukukçular tarafından sert biçimde eleştiriliyor; fakat bu, durumu değiştirmiyor. Avukatların yasanın kaldırılması için Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı tüm başvurular da geri çevriliyor.

129b soruşturmalarının hukuka aykırılığına ilişkin bir başka kanıt da, dava açılmasının savcıya değil, Adalet Bakanı’na -yani “yürütme” erkine- bağlanmış olması.

Almanya’da antiterör yasaları ne zamandan beri var?

Yasanın geçmişi 18. yüzyıla dayanıyor. “Siyasi Organizasyon Ceza Hukuku” olarak adlandırılan yasa ile haklar kısıtlanacak, devrimler önlenecek ve devlet, kuralların emniyete alınması için inşa edilecekti. 1818 yılında bu yasayla “gizli topluluklara/cemiyetlere/derneklere” (geheime Gesellschaften) karşı mücadele için düzenlemeler yapıldı ki, böylelikle istenmeyen bütün siyasi faaliyetler takip edilebilir ve kriminalize edilebilir hale gelmişti. 1871 yılında ise 129. madde, özellikle işçi hareketine karşı düzenlendi. Sonrasında “Sosyalistler Yasası“ devreye girdi.

Almanya’nın Ceza Kanunu’nda “terörle mücadeleyi” kapsayan 129a-b yasasının kökleri, 1878 yılında, Weimar Cumhuriyeti Başkanı Otto von Bismarck’in çıkardığı “Sosyalistler Yasası”na dayanıyor. Yasa, 1919’da “Cumhuriyeti Koruma Yasası” halini alıyor ve baskılar, sansür, gösteri yasakları, örgütlenme yasağı gibi uygulamalarla giderek yoğunlaşıyor. Nazi iktidarı döneminde baskılar, vahşet düzeyine ulaşıyor.

Hitler faşizmi zamanında yaşanan devlet terörü döneminde, liberal geleneğin sefil, perişan kalıntıları bile geçersiz kılındı. Savaş sonrasında ise, 1951’de “Devleti Koruma Yasası“ getirildi; böylece 129. madde daha da güçlendirildi. Almanya Komünist Partisi (DKP), 1956’da bu yasa gerekçe gösterilerek yasaklandı, binlerce komünist soruşturuldu ve tutuklandı.

129. madde, 1970’li yıllara kadar “suç örgütü kurmak, yönetmek ve üyesi olmak” suçlamasını kapsıyordu; yani fiil “terörist” değil “kriminal” olarak değerlendiriliyordu. Almanya solunun 1970’li yıllarda radikalleşmesi ve ev işgalleri ile Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF), 2 Haziran Hareketi (Bewegung 2. Juni), Devrimci Hücreler (RZ) ve Rote Zora gibi örgütlenmelerin ortaya çıkması gerekçe gösterilerek yasa genişletildi; 129a’nın eklenmesiyle “terör suçlarını“ da kapsar hale getirildi.

Bu dönemde “iç düşmanları” takip etmek ve soruşturabilmek için 129a yasası, Ceza Kanunu’na uygulandı. 1986 yılında yenilendi ve daha da sıkılaştırıldı. Bundan böyle tam anlamıyla antiterör yasaları söz konusu oldu.

11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında ABD emperyalizmi ve dönemin hükümeti, “uluslararası teröre karşı mücadele” ilan etti. Bu da dünya çapında temel hakların kısıtlanmasına ve kazanılmış hakların budanmasına,istihbarat örgütlerinin ise gelişip güçlenmesine neden oldu.

2002 yılında Almanya Parlamentosu’nda hızla 17 yasa inşa edildi. Bu sırada 129. maddeye de b bendi eklendi. Böylelikle, suç örgütlerini kapsayan 129 maddesi ile “terör örgütlerini” kapsayan 129a maddesinin yanına “yurtdışındaki terör örgütlerini” kapsayan 129b maddesi eklendi.

Bu maddenin birkaç özelliği var:

* 129 maddesiyle arasında en az 10 yıl ceza farkı var.

* Bireysel suç isnatlarına delil gerekmiyor; “Örgüt üyesi olmak” suçlamasının kanıtlanması yeterli sayılıyor. Böylelikle yargılanan kişi, O örgütün Türkiye ve Kürdistan’daki tüm faaliyetlerinden, Türk devletiyle yaşanan tüm çatışmalardan sorumlu tutuluyor.

* Almanya Federal Yüksek Mahkemesi, Savcılık’ın hangi gruplara soruşturma açabileceğine tek başına karar verebiliyor. Davanın açılması içinse Adalet Bakanlığı’nın izni gerekiyor.

* Bakanlık, 129b soruşturması başlatılmasına neden olan kararlarının gerekçesini açıklamak zorunda değildir. Bu nedenle bakanlığa dava da açılamaz.

Verilere göre PKK, DHKPC ve TKP/ML aktivistleri ve yöneticileri oldukları iddiasıyla, bu şekilde 150 civarında dava açıldı. Onlarca insan 129b’den dolayı yargılandı ve uzun yıllar hapis cezası aldı.

Sol Parti’nin ( Die Linke ) meclise yönelttiği önergeye verilen yanıtta; DHKP-C, TKP/ML, Devrimci Karargah, PKK ve bu örgütlere bağlı yapıların ‘yabancı terör örgütü’ statüsünde muamele gördüğü belirtiliyor. Alman federal başsavcılığı tarafından, yabancı terör örgütü kapsamında haklarında takibat başlatılabilmesi için, MLKP, MKP yapılanmaları hakkında da incelemelerin sürdürüldüğü söylenmektedir..

129 b maddesine istinaden yargılanan devrimciler, iki yıl altı ay ile altı yıl dokuz ay arasında değişen ağır hapis cezalarına çarptırılmakta.

Almanya ve genel olarak Avrupa devletleri, bir yandan Türk devleti’nin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile AKP hükümetinin saldırgan ve her türlü demokrasiden uzak yöntemlerinden rahatsızmış gibi açıklamalar yaparken, diğer yandan her türlü desteği fiilen vermekte, silah satışlarına devam etmekte, TC için ısmarlama operasyonlarla ve uygulamalarla yurtsever, devrimci, komünist kişilere yönelik tutuklamalar yaparak ve yargılamaları sürdürerek iki yüzlü bir tutum sergilemektedirler.

Türk devletinin baskı, işkence, itirafçı ifadeleri ve antidemokratik uygulamaları sonucu açtığı davalardan dolayı, Avrupa’da politik sürgün/ mülteci olarak yaşayan, Kürt siyasetçilerin, devrimcilerin ve sosyalistlerin Avrupa devletleri tarafından aynı gerekçelerle tutuklanması ve Türkiye’nin talebi doğrultusunda yargılanma girişimleri son bulmalı, Politik tutsaklar serbest bırakılmalıdır.

Almanya, Türk devletin insanlık dışı politikalarının devamcısı olmaktan vaz geçmeli. Siyasi çalışma yürüten göçmenlerin / Politik sürgünlerin 129 a/b yasasıyla kriminalize edilmesi, tutuklanarak yargılanması son bulmalıdır.

Mahmut Özkan

*Bu yazı SÜRGÜN Dergisinin Mayıs 1. sayısında yayımlanmıştır.

655 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir