Av. Lukas Theune, Kürt siyasetçilere yönelik davaları ‘Yargıyla alakası olmayan siyasi davalar’ olduğunu söyledi. Theune, “Diplomatik ilişkiler yargılamalara ve tutuklamalara karar veriyor. Bunun yargıyla alakası yok; bu siyasi bir oyundur“ dedi.
Almanya’da anayasanın “yabancı örgütleri” kapsayan ve kamuoyunda “129 b maddesi” olarak bilinen yasa gerekçe gösterilerek yargılanan Kürt siyasetçilerden Hıdır Yıldırım, Berlin İdari Mahkemesi’nde 18 Aralık’ta görülen duruşmada tahliye edildi. Şubat ayından itibaren tutuklu bulunan Yıldırım hakkında savcılık 2 yıl 3 yıl hapis cezası talep etmişti. Yıldırım’ın “PKK kadrosu” olduğunu iddia eden mahkeme ise PKK’nin yasaklı bir örgüt olduğundan yola çıkarak Kürt siyasetçiye 1 yıl 9 ay hapis cezası verdi, cezasının kalan bölümü için de şartlı tahliye edilmesini istedi.
Kürt siyasetçi Hıdır Yıldırım’ın avukatlarından Lukas Theune ile yargı süreci, mahkemelerin Kürt siyasetçilere yaklaşımı, kriminalizasyonun davalara yansıması vb. konular üzerine konuştuk.
Kürtlerin Almanya’nın diplomatik ilişkilerine kurban edildiğini vurgulayan Av. Theune, “Diplomatik ilişkiler yargılamalara ve tutuklamalara karar veriyor. Bunun yargıyla alakası yok; bu siyasi bir oyundur. Almanya Erdoğan’a doğru adım atmak istiyorsa burada kişiler yargılanabilir, hatta tutuklanabilir” diye belirtti. Meşale Tolu örneğini vererek Alman yargısını Türk yargısına benzeten Av. Theune, Kürt siyasetçilerin eylemlerden dolayı suçlandığını, dava dosyalarının kısmen gizli olduğunu belirtti. Kürtlerin fişlendiğine dikkat çeken ve açılan davaların Kürtlere yönelik bir gözdağı olarak algılandığını ifade eden Av. Theune, “Yargılamaların gerekçesi gizli, kriterleri de belli değil” dedi. Mahkemelerin Alman devletinin kararını uyguladığına işaret eden Av. Theune, “Aslında kararlarında onlar da çok rahat değiller” ifadesini kullandı.
Öncelikle Hıdır Yıldırım’ın davasıyla başlayalım. Yıldırım tamamen serbest mi? Tahliyesi ne anlama geliyor?
Müvekkilim Hıdır Yıldırım 10 ay cezaevinde kaldı. Toplam verilen ceza 21 ay; avukatları olarak buna itiraz ettik. İtiraz sürecinde hapiste kalmayacak. Ancak itirazımız kabul edilmezse bir müddet tekrar cezaevinde kalabilir.
Tahliye kararını bekliyor muydunuz?
Hıdır Yıldırım’ı yargılayacaklarını ve cezanın da çok yüksek olmayacağını tahmin ediyorduk. Birinci neden Yıldırım’ın PKK adına faaliyet yürüttüğünü belirttikleri zamanın üzerinden çok süre geçmesi. İkincisi; Yıldırım’ın ‘2013-2014 Saksonya PKK’nin eyalet sorumlusu’ olduğu belirtilen dönemde barış sürecin olması ve HPG’nin bu dönemde herhangi eylemi bulunmaması. Üçüncüsü ise Yıldırım sadece Kürt olduğu için değil, Alevi kimliğinden ötürü de kriminalize ediliyor. Bunu da savunma avukatları olarak mahkemede defalarca dile getirdik. Yıldırım’ın doğduğu köy (Dersim’de) yakıldı; tüm bunları mahkemeye belgeleriyle gösterdik.
129b maddesiyle ilgili yargılamalar ne kadar hukuki?
129b maddesinden yargılanan müvekkillerim hakkında suç işlediklerine dair bir suçlama yok; ne cana zarar ne hırsızlık ne de başka bir suç. Sadece Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde yer almalarından dolayı yargılandılar. Aslında hakimin de dediği gibi “demokrasimize yaşam veren şeyleri yaptılar: Eylem ve etkinlikler”. Aslında bu yasadışı bir eylem değil; ancak eylem PKK için yapıldığında, PKK yasağına dayanılarak 129b maddesinden yargılamalar yapılıyor. Almanya, özellikle Bakur’da (Kuzey Kürdistan) yaşananlara nasıl aydınlatabilir? Bakur’da insanlar kaybedildi, katledildi; halk diskriminalize edildi, göç ettirildi, yerinden edildi, kent yıkımları sürdü… Alman mahkemesi bunu nereden bilecek. Uluslarası Af Örgütü (AI) dahi Bakur’a gidecek cesareti yok. Af Örgütü, Kuzey Kürdistan’da neler olduğu bilemediğini ve oraya gitmenin onlar için tehlikeli olacağını açıkladı. Alman mahkemeleri ise daha az şey biliyor. Buna rağmen Kürt siyasetçiler yargılanıyor. Aslında sadece kişileri değil bir hareketi yargılıyorlar Bakur’un durumunu bilmeden.
Duruşmalara Kürdistan’daki katliamlara tanıklık edenleri de şahit olarak davet etmiştiniz. Alman yargısının aslında bu katliamlardan sorumlu olanlara soruşturma açması gerekmiyor mu?
Böyle bir girişimde bulunuldu ve bunu mahkemede de belirttik. Cizre için Uluslararası İnsan Hakları ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD) adına Britta Eder tarafından hazırlanan bir suç duyurusu var. Federal Başsavcılığına verilen bu suç duyurusu, aralarında Erdoğan’ın da bulunduğu onlarca kişiye açıldı. Bizin savunma avukatları olarak mahkeme heyetine söylediğimiz şey budur: Siz Kürt hareketini yargılayacağınızı düşünüyorsanız, önce Türk ordusunun yaptığına bakın. İki yönlü bakmak gerekiyor. Sadece Kürt hareketi yargılanıyor; HPG’nin yapıldığına bakılıyor. Hıdır Yıldırım’a yönelik suçlamaların yöneltildiği dönemde barış süreci olduğu halde kalıcı olmadığı ve daha sonra çatışmalar devam ettiği için cezasına etki etti. Biz de bunun üzerine “Barış sürecini kim bozdu; çatışmalar neden yaşandı” diye soruyoruz. Suruç’ta neler oldu, Ceylanpınar’da PKK’nin iki polisin öldürüldüğü iddiasında gerçekten neler yaşandı? Bu doğru değil, bunu muhtemelen MİT yaptı. Ancak şu gerçeği de görmek gerekir: Bir hakim olmak; devlete sadık olmak demektir. Bu hakimler, Alman devletin kadroları gibi; başka türlü hakim olamazlar zaten.
Hakim kendi özgür iradesiyle karar veremez mi?
Hakim olmak, Alman devletinin isteğine göre davranmaktır. Türkiye, Almanya ve Avrupa için önemli bir ülke ve diplomatik ilişkilerin iyi olmasını istiyor; ayrıca NATO üyesidir. İşte bu diplomatik ilişkiler yargılamalara ve tutuklamalara karar veriyor. Bunun yargıyla alakası yok; bu siyasi bir oyundur. Almanya Erdoğan’a doğru adım atmak istiyorsa burada kişiler yargılanabilir, hatta tutuklanabilir. Çünkü bizim 129b maddemiz var; dünyanın neresinden gelirse gelsin o kişiyi yargılama hakkımız var. Hükümette kimin yargılanacağına karar veriyor.
Savunma olarak da buna karşı şansımız yok, sadece farklı hedef belirleyebiliriz. Yani cezanın azalması için uğraşıyoruz. Biliyoruz, beraatin mümkün olmadığını. Bunun için de destek olarak Kürt ve Alevi halkının yaşadıklarını mahkemede anlatıyoruz. Dediğim gibi bu yargılamalarda beraat yok. Cezanın azalması için de siyasi baskının çoğalması olmalı.
Size göre bu yargılamalara karşı ne yapılmalı?
Ben çok iyimser bakmıyorum bu konuya. Hükümet, Türk devleti ile ilişkinin iyi olması için çıkarlarını düşünerek Kürt halkının mücadelesini gözardı ediyor. Siyasi olarak buna karşı Alman sivil kurumlarıyla birlikte hareket edip topluma yanlış kişilerin cezalandırıldığını anlatmak gerek. Yanlış kişiler; çünkü onlar temel demokrasi için, kadın özgürlüğü için mücadele ediyor. Onlar, Erdoğan gibi faşist bir diktatörlük kuran, sivil toplumu cezaevine atan değiller. Burada bir kamuoyu oluşturulmalı ancak kanımca bu da çok mümkün görünmüyor.
Neden?
Duruşmalara bile 4-5 kişi geliyor. Yeni Özgür Politika dışında haber yapan da yok. Basın da işlemiyor. Alman basınında hiç görülmüyor. Sadece cezaevi değil, Kürtlerin hiç bir sorunu basına yansımıyor. Bunun için de kamuoyu oluşturulmalı.
Almanya’da milyonlarca Kürt yaşıyor. Cezaevine atılanlarla aslında tüm toplumu yargılamış olmuyorlar mı?
Sizinle aynı fikirdeyim. Bakınız, mahkemenin argümanı şu: “Biz sadece 10 kişiyi tutukladık. Bundan yola çıkarak tüm toplumu yargıladığımızı söyleyemezsiniz.” Ancak bu doğru değil. Bu burada yaşayan Kürt toplumunda bir gözdağı olarak algılandığı için kendilerini gösteremiyorlar. Siyasi aktivitelerini rahat yapamıyorlar. Hapse atılmasalar da iç istihbarat tarafından gözetime alınıyor; sosyal yaşamda kısıtlanıyorlar. Örneğin; kredi alamıyor, yabancılar meclisiyle sorun yaşıyor. Bu da bir kriminalizasyondur. Bunun altı çizilmeli. Bunu mahkeme de anlamadı. Bir de Hıdır Yıldırım hakkında verilen hapis cezasını mahkeme özür diler gibi sundu.
Nasıl?
Biz mahkemeyi çok sert eleştirdik. “Sizin yaptığınız, Türkiye’de yapılanla birdir. Siyasi aktivitelerden dolayı insanları cezaevine alıyorsunuz. Dava dosyaları kısmen gizli” dedik. Bunun üzerine sözlü kararda özür dilediler. “Biz Türkiye kadar kötü değiliz, sadece 10 kişiyi tutukladık. Zaten en fazla 30 kişiyi tek tutuklarız” dedi mahkeme. Bu da bir özür dileme gibi. Aslında kararlarında onlar da çok rahat değiller.
Dava dosyasının kısmen gizli tutulduğundan söz ettiniz. Bunu biraz açar mısınız?
129b maddesi çok geniştir. Bu maddeden çok kişi yargılanabilir. Federal Mahkeme daha önce, “14 bin Kürt bu maddeden yargılanabilir” demişti. Bu, Federal Anayası Koruma Teşkilatı’nın (BfV) 2016 yılı istihbarat raporunda geçen PKK kadrolarının sayısıdır. Artık bu rakamı nasıl bir araya getirmişlerse… Belirtilen rakam budur. Adalet Bakanlığı da soruşturma izni veriyor. Bu izin; kişilere veya örgütlere soruşturma veya dava açılması, kısıtlama ve engellemeyi içeriyor. PKK için de bölge ve saha sorumluları olarak görülen kişiler hakkında dava açılıyor. 2011’den bu yana Almanya’da bu çizgi uygulamada. Federal Kriminal Dairesi (BKA) de 34 sorumludan bahsediyor. Alınan bu kararın gerekçesi ise gizlidir. Adalet Bakanlığı ve hükümet bu kararın detaylarını vermiyor; benim bu konuya ilişkin yaptığım başvuru da reddedildi.
14 bin Kürt’ün yargılanması mümkün mü?
Mümkün. Ama gerekçesi gizli. Kriterleri de belli değil.
Mahkeme heyetinin davranışlarını Türkiye ile kıyaslamanıza tekrar değinmek istiyorum. Tam olarak hangi davranışları benzettiniz?
Örneğin; Türkiye’de tutuklu yargılan gazeteci ve tercüman Meşale Tolu; Hıdır Yıldırım’la aynı gün serbest bırakıldı. Hıdır Yıldırım cezaevinde biraz daha çok kaldı ve daha koyu bir tecrit koşulları altındaydı. Belki Meşale Tolu’nun da koşulları ağırdı, bilemem. Ancak dava aynı. Meşale Tolu, eyleme ve cenazeye katıldığı için suçlandı. Hıdır Yıldırım da aynı şekilde şehit anmalarına ve eylemlere katıldığı için suçlandı. Siyasi kararlar verildiği için dosya içeriği de kısmen gizlidir.
Almanya ve Türkiye’deki yargılamadaki benzerlikleri mahkemede de dile getirdik ve mahkeme heyeti çok sinirlendi. Ancak şu görülmeli; 129b maddesinden yargılananların cezaevi koşulları ağırdır. Ağırlaştırılmış tecrit var, hücrede yalnızlar, hava alırken yalnızlar. Konuşacak kimseleri yok. Türkiye’de cezaevinde kalanlar buna ilişkin, “evet, bazen dövüldük, bazen yeterince yatak yok ama yinede 10 kişi bir koğuşta kalabiliyoruz. Siyasi sohbetler yapabiliyoruz” diyor. Bu, Almanya’da mümkün değil. Alı Hıdır Doğan, 18 ay tamamen tecritte kaldı ve bana göre bu işkencedir. Doğan, bana daha önce Almanya’da da Türkiye’de de koşulların farklı, iyi ve kötü yanları olduğunu söyledi.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
245 kez okundu.