BARIŞ VE DEMOKRASİ KONFERANSI’NA “Sürgünlük ve Sürgünlere İlişkin Demokratik İstemler” Başlıklı Sunum

avr

BARIŞ VE DEMOKRASİ KONFERANSI’NA

“Sürgünlük ve Sürgünlere İlişkin Demokratik İstemler” Başlıklı Sunum

 

Sunan: Avrupa Sürgünler Platformu. Yürütme Kurulu Üyesi İ. Metin Ayçiçek. 29. 06. 2013. Brüksel.

 

 

YÖNTEM VE ÇERÇEVE

1- Politik iktidarların en eski yönetme yöntemlerinden biri olarak, mevcut ya da muhtemel muhalifleri ya da öteki diye tanımlanan sosyal, siyasal, kültürel grupları iktidar alanının dışına atma uygulaması elbette sadece çağımız toplumlarına özgü bir olay değildir. Ama ulus devletli toplumlarla birlikte göç uygulamasının yaygınlığı, çeşitliliği hızla artmıştır. Bu sunumu Avrupa Barış ve Demokrasi Konferans’ı için, sürgün ve sürgünlüğün sosyolojik, tarihsel boyutlarına girmeden, doğrudan Konferans’ın amacı ve içeriğiyle bağlantılı olarak günümüzde Avrupa’da sürgünlük olgusu ve genel başlıklar altında sürgünlerin istemleriyle sınırladık.

2- Mültecilik ya da sığınmacılık gibi kavramsal tartışmalara bu çalışmada yer verilmedi ve her iki kavram zorunlu göç içeriğiyle anlamdaş olarak (sürülme, sürgünlük) olarak adlandırıldı.

 

SÜRGÜNLÜK VE SÜRGÜN’ÜN TANIMI

İlk imzacılar arasında Türkiye’nin de bulunduğu 1951 Sözleşmesi, Eylül 2001 itibariyle 141 devlet tarafından imzalanmıştır. 1951 Cenevre Sözleşmesi, 1. madde A fıkrasına göre, mülteci; “1 Ocak 1951’den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; yahut milliyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yasadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen kişiler…” olarak tanımlanır.

Sığınmacılık (ve mültecilik) hali zorunlu göç ettirilmek, göçertilmek olarak bir sürgünlük halidir. Bu anlamda tanımlarsak: “Sürgünlük, sosyal, politik, inançsal farklılıklar veya savaşlar ve benzeri nedenlerle ya da doğal afetlerle gerekçelendirilerek[1] insanların doğdukları toprakları ya da yaşam alanlarını terk etmek zorunda bırakma ya da bıraktırılma halidir. Kendi iradesi dışında bir dayatma olarak bu hal içinde yaşamak zorunda bırakılan kişi ise, sürgün olarak tanımlanır.” [2]

 

SÜRGÜNLÜK VE TEMEL NEDENLERİ

Dünya ekonomik kaynaklarının halklar arasında eşit ve adil paylaşılmaması sorununun bir sonucu olarak, “yaşamını daha iyi ekonomik koşullar içinde sürdürebilme umuduyla” topraklarını terk etmek zorunda kalmış değişik uluslardan işçi göçü olayını ayırarak konuşacak olursak, iç savaşlar, politik iktidarların baskı ve zulümleri, kendi inanç ve düşüncelerini ya da iktidarlarca belirlenmiş yaşam biçimlerini dayatmaları ya da uygulamaları sonucunda, istemedikleri halde kendi iradeleri dışında ülkesini terk etmek zorunda kalan insanların sayısı da devasa boyutlara ulaşmıştır. Bu bir insanlık ayıbıdır.

İki büyük dünya savaşı yaşayan 20.yüzyıl, giderek artan etnik ya da inanç grupları arası çatışmalar, askeri darbeler, anti demokratik yönetimlerin uygulamaları, insan hakları ihlalleri ile yerini 21. Yüzyıla terk ederken, dünyanın birçok bölgesinde yaşadığı topraklardan sökülüp atılmış ve göçe zorlanmış büyük yığınları da sorunlarıyla birlikte devretmiştir.

Bu yığınlar sadece terk etmek zorunda bırakıldıkları ülkelerle değil, ama aynı zamanda göç kabul eden ülkelerde de yaşamlarını riske sokan büyük sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Avrupa’da “her ulus barındırdığı ve kendisine yönelen sığınmacılara karşı farklı tutumlar benimsemiş olsa da, çoğunluk bu insan gruplarına kapılarını kapatmış ve sınırlardan içeri girmeyi kısıtlayıcı politikalar benimseme yoluna gitmiştir. Bugün bölgesel anlamda AB, bu oluşumun bir örneğini sergilemekte ve Schengen Anlaşması’ndan itibaren dış sınırların sığınmacılara karşı sıkı tutulduğu ortak bir Birlik politikası geliştirmektedir.”[3]

 

TÜRKİYE VE SÜRGÜN GELENEĞİ

Sürgünler sorunu Türkiye’nin en eski ve ağır sorunlarından biridir. Bu, otuz yıldan bu yana olan bir sorun değil, Cumhuriyet’in Osmanlı’dan aldığı  politik bir mirastır. Haliyle sürgün sorunu cumhuriyet öncesi ve sonrası diye ayrılamaz. İki farklı dönemi de kapsayan bir sorundur. Örneğin; Osmanlı döneminde Ermeni-Asuri/Süryani halklarına karşı uygulanan sürgün politikası Cumhuriyet döneminde hukuksal olarak tamamlandı; toprakları ve yurtları Cumhuriyet döneminde el değiştirdi ve bu el koyma olayı resmi hukuk bazında yasallaştı. Bu insanların sürgünlüğü asıl bu dönemde tamamlanmıştır. Arkasından yine aynı koşullarda ve yöntemle “Mübadele” adı altında on binlerce Rum ve İslamı kabul etmedikleri için Karaman Türkleri sürüldü. 6,7 Eylül olayları bu tarihin kara lekelerinden biridir. İç sürgünler boyutu da böyledir; Alevilerin, Ezidilerin iç göçünü koşullandıran Cumhuriyet politikaları ve yaklaşımları oldu. Bunları, siyasi düşünceleri nedeniyle ilerici, devrimciler ve aydınların ve uygulanan devlet saldırıları ve boşaltılan binlerce köy ile birlikte Kürtlerin sürgünleri izledi.

Bu  nedenlerle sürgünlerin sorunu sadece belirli bir tarihsel dönemle ve salt hukuksal alanla sınırlı bir olay değildir. Sürgün sorunuyla yüzleşmek, bir bütün olarak egemen ulus kimliğiyle, Cumhuriyet politikası ve hukukuyla, yaratılan toplumsal ve kültürel gerçeklikle yüzleşmeyi gerektirmektedir.

Bütün bu gerekçeler ışığında, sürgünlerin de bir taraf olarak barış masasında yerlerinin alması bir zorunluluktur.

 

ULUSLAR ARASI HUKUKTA MÜLTECİLİK

Mültecilerin, uluslararası alanda birçok sözleşme ile hukuken korunmaya alınmış olan hakları, 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin dört maddesine dayandırılır:[4]

Madde 1: Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.

Madde 3: Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

Madde 13: Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. Herkes, kendi ülkesi de dâhil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.

Madde 14: Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.

Mültecilerin doğrudan ya da dolaylı korunmasına ilişkin günümüzde de hukuken geçerli olan düzenlemeler esas olarak 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde ve BMMYK Tüzüğü’nde yer alır.

4Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi 1951 Temmuzunda kabul edilmiş ve 1954’te yürürlüğe girmiştir. Mülteciliği tanımlayarak, doğrudan koruma mültecilerin, ayrımcılığa maruz kalmama, özgürlük, kişi güvenliği gibi temel insan haklarının korunmasına ilişkin koruma önlemlerini ifade etmektedir.

414 Aralık 1950 tarihli BMMYK Tüzüğü, “mültecinin hayatı veya özgürlüklerinin tehlike altında olacağı bir ülkeye geri gönderilmesinin önlenmesi, mülteci statüsüne ilişkin karar verilmesi, sığınma sağlanması, ülkeden atılmanın önlenmesi, kimlik ve seyahat belgeleri, ülkeye gönüllü olarak geri dönmenin kolaylaştırılması, aile birleşimlerinin kolaylaştırılması, eğitim kurumlarına giriş garantisi, çalışma hakkı ve diğer ekonomik ve sosyal haklardan yararlanma garantisi, yurttaşlığa kabulün kolaylaştırılması” gibi konularla özel olarak ilgilenmekle yükümlüdür.

Uluslararası hukukta mültecilere yönelik kalıcı çözümlerin üretilmesi ve mültecilerin korunması adına ilk koşul ise “geri göndermeme (non-refoulement = bir mültecinin hayatı ve özgürlüklerinin tehlike altında olacağı bir ülkeye geri gönderilmemesi)” ilkesidir.

Mültecilik olgusuna yönelik diğer önemli uluslararası sözleşmeler de şunlardır:

41967 tarihli Birleşmiş Milletler Ülkesel Sığınma Bildirisi (Devletler için tavsiye niteliğindedir. Bağlayıcılığı yoktur.)

41976 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne Ek Protokol (New York Protokolü): 1951 Sözleşmesi’nde yer alan zaman ve coğrafi kısıtlamaları kaldırmıştır.

Bunların dışında bölgesel olarak şu belgeler de konu bakımından büyük öneme sahiptir:

4Afrika’da Mülteci Sorunlarının Özel Yönlerini Düzenleyen 1969 Afrika Birliği Örgütü Sözleşmesi. (Bu sözleşme, 1951 Sözleşmesi’nin mülteci tanımına “dış saldırı, işgal, yabancı hakimiyeti ve kamu düzenini ciddi şekilde rahatsız eden olaylar” nedeniyle ülkesini terk eden kimseleri de katarak tanımı genişletmiştir. Ayrıca mültecilik için 1951 Sözleşmesi tanımında yer alan “haklı bir zulüm korkusunun varlığı” şartını da kaldırmıştır.)

41984 tarihli Cartagena Bildirisi, 1980’lerde Orta Amerika’da yaşanan iç savaş ve beraberindeki mülteci krizi sonrasında düzenlenen “Orta Amerika, Meksika ve Panama’daki Mültecilerin Yasal ve İnsancıl Problemlerden Korunması Hakkında Uluslararası Konferanslar Dizisi” sonrasında kabul edilmiştir. Bildiri önceki sözleşme ve bildirilerdeki mülteci tanımlarını biraz daha genişletilerek; “yaygın şiddet, dış saldırı, iç çatışmalar, yaygın insan hakları ihlalleri ya da kamu düzenini ciddi biçimde bozan diğer durumlardan dolayı yaşamları, güvenlikleri ya da özgürlükleri tehdit altında olduğu için ülkelerinden kaçan kimseler” olarak tanımlanmıştır.

Temel belgeler dışında birçok sözleşmede de mülteci haklarına ilişkin hükümler vardır.

 

İSTEMLERİMİZ

“Avrupa Sürgünler Platformu, sürgünlere ulaşmak ve onların hak ve özgürlüklerini koruyup, sürgünlük halinin adil, özgürlükçü ve demokratik kazanımlarla ve bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılması; ülkelerine dönüş koşullarının oluşturulması; uğradıkları zararların tazmini ve sürgünden sorumluların evrensel hukuka bağlı olarak cezalandırılmasını sağlamak için Avrupa ve Türkiye’de hukuksal, sosyal, politik, kültürel, sanatsal ve ilgili diğer alanlarda çok yönlü çalışmalar yapar.” [5]

Bu bağlamda, Avrupa Sürgünler Platformu’nun Halkların Barış ve Demokrasi Konferansı’na sunacağı istemler şunlardır:

 

Türkiye’ye yönelik istemler

A)      ÜLKEYE DÖNÜŞ İÇİN:

4Sürgünlerin ülkelerine güvenli girişini sağlamak için bir genel siyasi af çıkarılmalı;

412 Mart ve 12 Eylül Askeri cuntaları ve öncesi ve sonrasında vatandaşlıkları ellerinden alınmış, vatandaşlıktan atılmış herkesin vatandaşlık hakları şartsız olarak geri verilmeli;

4Sürgünlerin takibatına yönelik Interpol ya da benzeri yapılar üzerinden arama ve tutuklama talepli tüm devlet girişimlerine son verilmeli, bu tür dosyaların bütünü iptal edilmeli;

4Bütün sürgünler için ülkeye özgür olarak girebilecekleri hukuksal koşulların yaratılması; ülkeye dönüp dönmemelerine bağlı olmaksızın hepsinin ülkede barınma, çalışma, emeklilik ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı vb. bütün sosyal güvencelerin sağlanması;

4Sürgünlerin askerlik işlemlerinden muaf tutulması ya da makul bir yaş üzerinde askerlik sorumluluğunun kaldırılması;

4Sürgünlerin mesleki özlük haklarının kabulü ve kamu islerinde görev yapması yönündeki yasakların ve hukuki ya da fiili ayrımcılığın bütünüyle kaldırılabilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması;

4Sürgünlerin dönüş sonrasında siyaset yapmaları yönündeki tüm engellerin kaldırılması.

B)      ÜLKEDE YAŞAM GÜVENCESİ İÇİN:

4Ülkesinde işkenceye uğramış ve uzun yıllar yurt dışında yaşamak zorunda kalmış sürgünlerden özür dilenmesi, işkencecilerin yargılanmasının yollarının açılması;

4Sürgün uygulamasının temelini oluşturan başta düşünce, düşünceyi ifade etme ve örgütlenme haklarının kullanımını zorlaştıran, sınırlayan ya da tamamen ortadan kaldıran yasalar ve içtihat vb. hukuksal dayanaklar bütünüyle ve sonuçlarıyla birlikte kaldırılmalı, bu tür uygulamalar temel insan haklarını ihlal suçu olarak hükme bağlanmalıdır.

4Yapılacak bir anayasada, hangi gerekçeyle olursa olsun hukuken ya da fiilen kişileri sürgüne zorlamak bir insanlık suçu olarak ilan edilmeli ve bu ilke, anayasal güvenceye bağlanmalıdır;

C)      ZARARIN TAZMİNİ İÇİN:

4Sürgünlüğe neden olan hukuki kararlar ya da idari uygulamaların sonucu olarak ya da vatandaşlıktan atıldıkları için mallarına el konulan bütün sürgünlerin malları koşulsuz olarak gerçek sahiplerine ya da mirasçılarına iade edilmeli ve sürgünlerin uğratıldığı maddi ve manevi zararlar adil bir uygulamayla telafi  edilmelidir;

4Sürgünler sadece kişisel olarak ülkelerinde özgür yaşama hakları değil kültürleri de gasp edilir. Türkiye’de de onların yaşadıkları yerleşim yerlerinin adları değiştirildi, ana dilleriyle söyledikleri şarkılar Türkçeleştirildi; ibadethaneleri fiilen yok edildi. Sürgünlerin kendi kültürlerini ana dillerinde yaşayabilmeleri ve bu kültürü katılımlarıyla geliştirebilmeleri için, başta ana dilde eğitim hakkı olmak üzere, bu amaca ilişkin hakların bütünü iade edilmelidir.

 

Avrupa’ya yönelik istemler

4AB veya ikili ülkelerle yapılan anlaşmalar sonucu sürgünler üzerinde oluşturulan baskı anlaşmaları iptal edilmeli, sürgünlere yönelik ayrımcı uygulamalara son verilmelidir.

4Birleşmiş Milletler’in 1990’lar ve 2000’li yıllarda kararlaştırdığı sığınmacı, mülteci ve göçmenlere ilişkin olarak ailelerinin haklarını koruma ve geliştirmeye yönelik uluslararası anlaşma, buna imza veren devletlerin ulusal parlamentolarında henüz onaylanmamasından dolayı 20 yılı aşkın bir süredir uygulanamamaktadır. Avrupa devletleri bu anlaşmayı derhal uygulamaya sokmalıdır.

4Ulusal hukuklar açısından ister sığınmacı ister mülteci olarak kabul edilsinler, sürgünler üzerindeki politika yapmak vb türünden bütün kısıtlamalar kaldırılmalı, insan hakları ilkelerine bağlı kalınmalı ve daha fazla geliştirilmelidir.

4Bütün sürgünlerin anadillerinde eğitim hakkı verilmelidir.

 

Özgün istek

4Türkiye’den ve Avrupa ülkelerinden isteklerin uygulanmasında, sürgünlüğü erkeklerden daha özgün ve zor koşullarda yaşayan çocuklar ve kadınlar için öncelik tanınması.

 

Avrupa Barış ve Demokrasi Konferans’ından istemlerimiz

4Avrupa Barış ve Demokrasi Konferansı, bileşenleri içerisinde yer alan/almayan bütün sürgün topluluklarının özgün istemlerinin belirlenebilmesi amacıyla Çalışma Grupları oluşturmanın öncülüğünü yapmalı, çalışmanın sorumluluğunu üstlenmelidir.

4 Avrupa Barış ve Demokrasi Konferansı, Avrupa Sürgünler Platformu’nun çalışmalarını geliştirme, güçlendirme, yaygınlaştırma konusunda kurumla dayanışma içerisinde olmalıdır.

 

Avrupa Sürgünler Platformu adına saygılarımızla.

 

KÜÇÜK KAYNAKÇA

Ÿ BAŞÇERİ, Esin Yılmaz. Almanya’da Sığınmacı Sorunu ve Türkiye Almanya İlişkileri. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Doktora Tezi. İstanbul, Ocak 2001.

Ÿ ERİŞ, Neslihan. Avrupa Birliği’nde Mültecilerin Hukuki Durumu. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği Ana Bilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. İzmir, 2007.

Ÿ GÖZETEN, Murat. http://www.belgeler.com/blg/2v9p/gocmenlik

Ÿ ÜNLÜ, Güler. Yüksek Lisans Tezi. “Uluslar Arası Göç ve Göçmenliğin Değişen Koşulları İçinde “Mültecilik.” Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı. Aralık, 2007.

Ÿ BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR). Tanıtım sunumu. (Hazırlayan: Figen Şahin.)



[1] Mustafa Kemal’in emriyle Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ne üye olarak atanan Dr. Arın Engin (Saffet Engin), binlerce kişinin öldüğü 19 Ağustos 1966 tarihli Büyük Varto Depremi arkasından şöyle yazar: “Kürtler Sümer-Eti Türkleridirler. Bunları dağıtalım, öncelikle Almanya’ya gönderelim. Doğuya Türkler yerleştirelim. Şimdi deprem ilişkisiyle bunun sırasıdır… Kürtçülük silinecektir… Şimdi, deprem ilişkisiyle Kürtleri dağıtmanın tam sırasıdır.” (Engin Arın. Uranus. Atatürkçülük Kültür Yay. İstanbul, 1971, s. 6.)  Arın Engin bu görüşlerini, 12 Mart darbesi sonrasında yeniden gündeme getirir. Bir yandan 12 Martçı generalleri, bu programın uygulanmasına iknaya çalışır, diğer yandan ise, İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun yurt dışına işçi transferinde “Varto’lulara öncelik vermesini” öğütler.

[2] Avrupa Sürgünler Platformu Programı’ndan aktarılmıştır.

[3] Ünlü, Güler. Yüksek Lisans Tezi. “Uluslar Arası Göç ve Göçmenliğin Değişen Koşulları İçinde “Mültecilik.” Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı. Aralık, 2007.

[4] http://www.belgeler.com/blg/2v9p/gocmenlik

[5] Avrupa Sürgünler Platformu Programı’ndan aktarılmıştır.

417 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir