Gezi çocukları

th378-x-447-150x150

Onlar başka türlü bir dünya olabileceğine inanmışlar belli ki… Yalansız, yasaksız bir ülke hayal etmişler kendi içlerine çekildiklerinde… Günü geldiğinde nasıl da düş düşe, başa başa verileceğine dair provalar yapmışlar belli ki…

 

Şimdi onlardan, düşle gerçeğin bir arada olabileceğini öğreniyoruz. Oyunla direnişi nasıl da yan yana getirdiklerini… Dünyanın henüz tamamlanmadığını… Eksikliğini sözcüklerin…

 

Şimdiye kadar olagelen tüm düşünme biçimlerinden nasıl beslendiklerine, ama en çok da o düşünme biçimlerinden kopmayı nasıl başardıklarına şaşırıyoruz onların. Kendilerini kurmada ve kendi yollarını açmadaki becerilerine…

 

Bir yerden her yöne uçmak sanki onlarınki… Ama ayrılmak ve ayrıştırmak için değil; kavuşmak, buluşmak için uçmak… Yeryüzünü aşkın yüzü yapana kadar uçmak…

 

Onlar her yerden, her yaştan, her cinsten… Onlar her düşünceden, her kültürden ve her renkten çocuklar… Onlar asi, aksi, uçarı… Sakin ve uyumlu… Kendi kendilerini adam etmişler belli ki. Şimdi de heykelini yapmaya kalkıyorlar kendi kendilerinin.

 

Hiçbir şeyi yalanlamak için okumamışlar belli ki. Hiçbir şeyi reddetmek ya da kabullenmek için okumamışlar… Tartmakmış işleri… Kıyaslamak ve düşünmek… Gözleri parlak nutuklar çekmede değil hiçbirinin…

 

İçleri gökyüzü mavisi, kararlılıkları düş kırmızısı… Ve de aşk yeşili gülüşleri.

 

Kimseyi aşağılamayan, ötekileştirmeyen ve de kendilerine müdahale edilmesini istemeyen çocuklar onlar. Sanki tadını biliyorlarmış gibi geleceği yaratmanın, yapmanın…

 

Bizler onlara “apolitik” falan derdik ama hiç duymamış gibi davranıyorlar. Yüzümüze kalp hizasında bakıyorlar.

 

Ayda bir gitar çalmakla gitar çalınmaz” diyorlar ya şimdi, anlıyoruz ki geleceğin kozasını örüyorlarmış bir sessizlikte.

 

Parklar, sokaklar evleri gibi onların… Açlıklarını hissettiklerinde annelerine zahmet olmasın diye insana, onura, eşitliğe ve kardeşliğe ve de kendi eylemlerine duyarsız kalan televizyon kanallarına lahmacun siparişi veriyorlar. Ne çılgınlık!

 

Kızmıyorlar kesinlikle. Yürürken bir ırmağın şarkısına karışıyor, bir dağdaki kuş silsilesiyle kanat kanada geliyor ve dururken de dünyanın dönerkenki çıkardığı sesi duyabiliyorlar. Sezgileri güçlü. Farkındalar gitmekte ve gelmekte olanın.

 

Biz onları bilgisayar biliyorlar sanırdık yalnızca… İnternet çocukları sanırdık… Meğer çiçeklerin, böceklerin, kuşların dilini de biliyorlarmış. Aşkçayı ne güzel konuşuyorlarmış meğer aralarında.

 

Yıldızları kokluyorlar birbirlerini dinlerken… Ayı, kirlenmesin diye çocuk yerinden öpüyorlar, yuvarlağına masallar iliştiriyorlar. Aldırmıyorlar yüzlerine ay lekelerinin düşmesine. Güneşten gözler, buluttan şapkalar yakışıyor onlara.

 

Bazıları “Polis ağabeyleri” tarafından biber gazı ve tazyikli su sunucu yere düşebiliyor ama. “Yanlışlıkla” jandarma silahından çıkan mermi sonucu da rastlanıyor bu duruma.

Konuyla ilgili bir kaymakamın, bir emniyet müdürünün, “havaya açılan ateş sonucu tahminim kendilerini bile vurmuş olabilirler” yollu açıklamalarına, “belki de son şansıydı insan olabilmek için, kullanamadı !” diye yorum yapıyorlar.

Valinin, “tüm gezi çocuklarının gözlerinden öperim,” şeklinde mesajının ardından birkaçının gözleri kör olabiliyor ne yazık ki. Ama valiye, “kör olasın” demiyorlar. “Kör olma da gör beni,” demeyi de anlamsız buluyorlar.

 

Kuşkusuz işleri zor! Çünkü karşılarında koca bir haramiler saltanatı. Din bezirgânları… Yalan makineleri… Kolay değil kuşkusuz, diz boyu masallar üstünde top koşturmaları.

 

Evet, işleri zor… Nasıl anlatacaklar her düşünceden, her kültürden ve her renkten bir çiçek tarlasına dönüşmüş Türkiye düşlediklerini. Ve bunun mümkün olduğunu… “Yeter ki ellerinizi, uzatın, aha dalda elma” der gibi nasıl yapacaklar bunu?

 

Cellâdına olan aşklarından nasıl vazgeçirecekler geniş kalabalıkları? Annelerini, babalarını, teyzelerini, komşularını, tanıdıklarını, tanımadıklarını… Bu demokrasicilik oyununu nasıl bozacaklar?

 

Bazı şiirler bazı şairleri bekler” demiş ya usta. Belki de bu havada önlerine koyacaklar ve çatır çatır çözecekler bu soruları.

 

Hayrettin Geçkin

 

 

491 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir