1980’li yıllarda solun tarihi

 

18740282_10155328521799699_248235358121270570_nEngin Erkiner

Kürdistan Sosyalist Solu Kitabı’nı okurken Hamit Bozarslan’ın bir belirlemesi dikkatimi çekti. Bilinmeyen bir şey değildi ama yine de önemliydi:

“’Sürgün yılları’ ele alınmadan, 1980’lerdeki Kürt ve Türkiye solunun tarihini yazabilmek mümkün görünmemektedir. Sol konusuna ilgi gösteren doktora öğrencilerinin bu konuda bakir bir sahaya el atma sevinci yaşayacaklarından eminim.” (S. 64)

Bu belirlemede ilki doğru, ikincisi doğru olmayan iki belirleme bulunuyor.

Kürt ve Türk solunun tarihi özellikle 12 Eylül 1980 sonrasındaki politik göç dikkate alınmadan yazılamaz. Bu konuda belirleyici alan Batı Avrupa’dır. Değişik nedenlerle ülkeden ayrılmak zorunda kalanların büyük bölümü bu bölgeye geldi. Bölgedeki en önemli ülke de o yıllarda Federal Almanya Cumhuriyeti (FAC) ve Demokratik Almanya Cumhuriyeti olarak iki parça olan Almanya’dır. TKP kadrolarının küçük bir bölümü dışında insanlar FAC’ye geldiler. Bu da normaldi çünkü Türkiye’den daha önce gelmiş olan yaklaşık 2,5 milyon insan bu ülkede bulunuyordu.

FAC’yi Hollanda, Belçika, Fransa ve sonraki yıllarda İsviçre, İngiltere vd. ülkeler izliyordu. Genellemeyle Türkiye solunun düşünülebilecek bütün örgütlerinin kadroları bu alanda bulunuyordu.

İkinci önemli alan 1980-2000 yılları arasında Suriye-Lübnan’dır. Bu bölge özellikle PKK tarihi için önemlidir. Sol örgütler 1990’lı yıllardan başlayarak bu bölgeyi terk ettiler. Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasının ardından bu bölge de PKK için önemini kaybetti. 2010’lu yıllardaki Rojava’daki gelişmeler Kürtler için önem taşımakla birlikte Türkiye solunun tarihi açısından benzer öneme sahip değildir.

Bir başka önemli ülke Yunanistan’dır. Politik mültecilerin buradaki yeri büyük oranda Lavriyon Kampı ile sınırlıdır. Bu ülkeye giden insan sayısı da azdı.

Kanada’dan Avustralya’ya kadar geniş bir coğrafyaya gidildi.

1980’li yıllarda gidenlerin bir bölümü 1990 başında 141. ve 142. maddelerin kalkmasının ardından geri döndü, bir bölümünün davaları zaman aşımına uğradığı için döndü. Sürekli gelen, kalan ve dönenlerin sayısını coğrafya çok geniş sayılar da yüksek olduğu için tahmin etmek bile zordur.

PKK için Beka Vadisi’nin büyük önem taşıdığı 1980 ve 1990’lı yıllarda bile bu örgüt için Batı Avrupa büyük önem taşıyordu. Bu alanda –diğer örgütlerde de yaşandığı gibi- geniş ekonomik kaynak aktarımının yanı sıra çok sayıda kadro da gerilla savaşı için kazanıldı. Ardından televizyon kurulması gibi Kürt tarihi açısından büyük önem taşıyan gelişme yaşandı.

15 Temmuz 2016 sonrasında yaşanılan tasfiyelerle birlikte kalifiye kişilerin Batı Avrupa ülkelerine gelmesi politik göçün bir başka çeşididir ve burada üzerinde durulmayacaktır. Önemli olan politik göçün azalıp çoğalarak da olsa hiçbir zaman sona ermemiş olduğunun bilinmesidir.

Bu tarih anlatılmadan sosyalist hareketin 1980 sonrasındaki tarihi önemli oranda eksik kalır.

Bozarslan’ın belirlemesinde doğru olmayan ise, bu tarihin araştırılması için doktora öğrencilerini göreve çağırmasıdır. Burası bakir bir alandır, doğru ama bu alanda Türkiye üniversitelerindeki doktora öğrencileri araştırma yapabilecek durumda değildir. Bu konuda atılmış adımlardan hareketle böyle bir sonuca varmak mümkündür.

Bu alana yönelenler bulunuyor ama bu alanın gerçekliğinin uzağındalar. Bir bölümünün gönderdiği soru formlarını cevaplandırdım. Sorular en az 30 yıl öncesine aitti ve araştırmayı yapan kişinin alanı tanımadığını da gösteriyordu. Sorulan sorudan hareketle kişinin bilgi düzeyini ölçebilmek mümkündür.

“Ülke dışına nasıl çıktınız?”, “Vatandaşlıktan çıkarıldınız mı?” vb. gibi sorular…

12 Eylül’ün üzerinden 37 yıl geçti ve bu sorular da en az 30 yıl öncesine aittir.

Türk ve Kürt sosyalistlerinin Avrupa tarihi de bulunuyor ama bu tarihle ilgili tek soru yoktur. Olmaması normal çünkü bu alan tanınmıyor, tanınması için burada yaşanmış olması gerekiyor.

Etnologlar da bir bölgeyi ve orada yaşayacakları halkı araştıracakları zaman oraya gidip en az iki yıl kalırlar. Araştırma bu temel üzerinde yapılır ve bu durumda bile eksikler söz konusu olabilir.

Anlaşılan bu işi sonunda yine bir Alman yapacak…

Türkçe bilen, politik mültecileri tanıyan, çok sayıda toplantıda bulunmuş ve konuyla ilgilenen Almanlar bulunuyor. Bunun için gerekli eğitimi –sosyoloji- de almışlar ve belki gelecekte bu konuya yönelirler.

Politik göçü ilk kez biz yaşamadık. İspanya’dan Arjantin’e kadar çok sayıda ülkede darbeler sonucu politik göç yaşandı. Bizimkisi oldukça değişiktir. Türkiyeli kitlenin 15-20 yıldır bulunduğu bir alana (Batı Avrupa) gelindi. Bu özellik politik göçe büyük imkanlar sağladığı gibi önemli kısıtlamalar da getirdi.

Bu özellikleri bilmeden kapsamı sınırlı soru-cevap temelinde sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi mümkün değildir.

 

125 kez okundu.

Check Also

Köln`de “Savaş, Göç ve Irkçılık” konulu Sempozyuma DAVET!

KÖLN : Dünya İnsan Hakları Haftası kapsamında Almanya`nın Köln kentinde içinde ASM `ninde yer aldığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir