1 YAŞAR KEMAL

yasarTeslim TÖRE
Bazen doğa anamıza isyan edesim geliyor. Sevdiklerimin, yoldaşlarımdan geriye ben kaldım. Onların peşinde onları yazmak, anmalarında onları konuşup anlatmak, üstelikte göz yaşlarıma hakim olmak, metanet göstermek, dayanıyormuşum, dayanıklıymışım gibi görünmek gibi ruh hallerini sergileyerek. Düşünebiliyor musunuz, akrabam ve de yoldaşım olan, 32 yaşında kanser laneti ile hayata veda eden insan güzeli güzel insan Evrim’ in anmasında bile bana “konuş” dediler. Tabi ki yapamadım. Ne metanet gösterebildim,ne direngenlik ne de yetkinlik boğazımın dolusu bağırmak, yüksek sesle ağlamak istedim. Bıraktım hiç birisini yapamadım. Yaşar Kemel Yoldaştan sonra da yazmak zorunda kaldım.

Ölüm haberini ilk duyduğumda daha doğrusu “diren yoldaş” önerimi kale almayıp bizi terk ettiğini öğrendiğimde yazacaktım, yapamadım. Kendime gelebildikten bir süre sonra yazmaya başlayabildim. Evet bizi terk etmesi sürpriz olmadı. Böyle bir haberin beklenebileceği yerde, ağır bakımdaydı. Yaratan biriydi, yaratıcı idi, bir çok insanın gerçek olduğuna inandığı, hatta, bazılarının kendisi ile bile tartıştığı İnce Memet’ i yaratmıştı, hastahaneye kaldırıldığını ilk duyduğumda“diren yoldaş” önerisinde bulunmuştum, hiç olmazsa yaratıcısı olduğu İnce Memet gibi silah alır, dağa çıkar, “Deli Durdu” eşkiyasının yanına gider, onun adamlarına katılır, feleğe karşı direnir, İnce Memet eserinde ve diğer yapıtlarında bizlere de öğrettiği gibi : hayır der, olmaz der, karşı koyar, ne eder eder direnir, ayak diretir diye umutlanmıştım. Ama olmadı, yapamadı.

Demek ferman büyük yerden : ona zulm eden, hapse koyan devletten, “Kürt sorunu var” dedi diye kitaplarını yakan, TV kanallarına çıkıp “bütün kitaplarını koli yapıp kandisine iade edeceğim” diyen, acımasızca medyada saldırılar başlatan medya patronlarından, onların uşakları haline gelmş olan yazı işleri müdürleri, köşe yazarları, genel yayın yönetmenlerinden daha büyük ve önemli olduğunu tarih ve insanlık nezdinde ispatlayan, ölümsüzleşmiş ve daha binlerce yıl yaşayacak değerlerini üreten, dünya çapındaki beyninden gelmiş. Onun fermanına uydu: biz sevdikleri ve ona çok ama çok gereksinim duyanları acılı, hasret ve özlem dolu duygularla geride bırakarak gitti ölümsüzlüğe. Bedeni gitti toprağa, ama insanlığa bırakmış olduğu bitmez, tükenmez değerli eserleri onu sevenlerinin yüreklerinde, yazarların yazılarında, sanatçıların sanatında ölümsüzleşerek yaşamaya devam edecektir.

92 sene yaşadı. Normal olan her kese yetebilecek bu ömür Yaşar Kamal yoldaşa yetmedi. Yetmedi çünkü o sadece kendisi için değil bütün bir insanlık için yaşıyordu. Üreterek, yaratarak, insanlığa değerli miraslar bırakarak yaşıyordu. İsandan insanlıktan alıp, insana insanlığa veriyordu. Ürettiği değerlerin arzı da talebi de insandı, insanlıktı. Üretimin kaynağı da tüketim gücü de insandı. O nedenle üertiminde de tüketiminde de hiçbir arz talep denge bozulması oluşmuyor, üretim de tüketimde derya deniz bir mutluk ve bilgi dolu insanlık dünyasına dönüşüyordu.

Yaşar Kemal ile TİP’ te tanıştım. O merkezi yönetimde ben ilçe başkanı idim. Yoldaş olarak tanıştık. Kemal yoldaşın deyimi ile “sekiz yıllık yoldaşlığımız” oldu. 1979 da ceza evine düştüğümüzde Yaşar Kemal yoldaş MK’ dan ayrılmıştı bize telgaf yazmıştı. Genel Merkez de bize telgraf çekmişti. Bize gönderilmiş olan 525 telgaf ve mektuptan sadece TİP’ in MK’ nin telgafını bize verdiler. Yaşar yoldaşın telgrafı da dahil diğer telgraf ve mektupların tümüne dava açtılar. Bu nedenle de yoldaşlığımız çok pekişmişti. Sonra ki süreçte önce MK’ dan sonra da partiden ayrıldı. Aynı süreçte ben de hem partiden ayrıldım hem de partinin dışında, zora dayalı devrim ve silahlı mücadele perspektifi yaratmak isteyenlerle birlikte başka bir ekol oluşturma sürecine girdim. Bu nedenle illegaliteye geçtim. O nedenle Yaşar Kemal yoldaşla bütün ilişkilerim kesildi. Ama onun ürettikleri de yüreği de yanımızda idi.
1993’e yakalandığımda doğruyu söylemem gerekirse, ziyaretime gelmese bile 79′ daki gibi bir telgraf ya da mektup yazar diye düşündüm. Ama beklentim boşa çıktı. Buna karşın ben de darıldım, gücendim hatta küstüm. O dev gibi cüssesinin içinde : pırıl, pırıl, sevgi dolu, barış dolu, insalık dolu, yufka bir yürek vardı. Nerde dara düşmüş birileri, etiksel değer taşıyan ve çözülmesi gereken 2
bir sorun varsa o iri cüssesi, fakat yufka yüreği, melek gibi tarz ve tavrı ile ora da, o insanların
yanında olurdu. Kemal yoldaşın bu nadide kişiliği bizi Bayrampaşa Cezaevinde tekrar buluşturdu. Ben Bayrampaşa Cezaevinde iken bazılarına katıldığım, desteklediğim, bazılarına katılmadığım açlık grevleri, ölüm oruçları, isyanlar vb. Gibi eylemler oluyordu. Cezaevinde ki eylemlerin birinde Yaşar Kemal arabulucu olarak gelmişti. 1993 te yakalandıktan sonra bana telgraf ya da mektup yazmadığı için kendsine küsmüştüm. Yanına gidip, “hoş geldin” demedim. Söz konusu toplatıya hem oğlum, hem de mahpushane arkadaşım olan Şükrü katılmıştı. Bir süre sonra Yaşar Kemel yoldaş oradakilere benim hangi koğuşta kaldığımı sormuş ve yanıma gelmek üzere kalkınca Şükrü koşarak koğuşa geldi. Büyük bir heyecanla :“baba Yaşar Kemal buraya geliyor lütfen hiç olmazsa koğuşun kapısında karşıla” dedi. Ben de hemen kalkıp koğuşun kapısına gidip karşıladım.

Kucaklaştık öpüştük. “Hiç konuşma biliyorum bana küstüğünü” dedi. O sıra da Şükrü de boynuna sarıldı. Ben de “oğlum Şükrü” diyerek tanıştırdım. Hemen Şükrüyü geriye iterek, elini uzatıp, “öp ulan elimi eşooğlueşşek ne boynuma sarılıyon” diye hiç unutamayacağım bir espri yaptı. Şükrü elini severek öptü. Sarıldı Şükrü’yü canını acıtırcasına sıktı. “Demek seninle yetinmemişler baba oğul berabersiniz Teslim” dedi gülüştük. Sonra : Zülfü Livaneli, Oral Çalışlar, Orhan Pamuk ve diğer arkadaşları ile birlikte 18 Aralıkta, yine aynı amaçla gelmişti Bayrampaşa Cezaevine. Haber verdi gittim yanlarına. THKP/C’ nin koğuşundalardı. Biraz sonra THKP/C temsilcisi Şadi ile merhum Aydın Hambayat, toplantılarını bitirmiş olarak geldiler. Açıklamayı Aydın Hambayat yaptı : “devlet diz çökünceye kadar ölüm orucu eylemini bırakmayacağız” dedi. Kalktılar tahliye kapısına kadar beraber gittik yolcu ettim.

Onlar gitti 19′ zu sabahı saat beşte “hayata dönüş” dediklkeri katliam operasyonu başladı. Beni Edirne F tipine götürdüler. Ancak bir daha 2001′ in 11 Eylülünde tahliye olduktan sonra görüşebildik. Bana vermiş olduğu bir telefon numarası vardı, çıkınca bir kaç kez aradım. Hep eşi çıktı. Bana hep müsait olmadıklarını söyledi. O nedenle görüşemedik. Merhum Ayşenur Zarakaoğlu’ nun cenaze merasimin de görüştük. Bana “niye aramadın” dedi. Telefon aramalarımı anlattım. “Ben Tilda’ ya senin Filistine gittiğini anlatmıştım belki ondandır” dedi. Bir süre önce Tilda’ sını kaybetmişti. Çok üzgündü. Sonra bir daha tesadüfen Taksimde karşılaştık. O sıralar yurt dışına çıkma hazırlığı yapıyordum. “Anılarını yazıyor musun” dedi “hayır yazmıyorum yazacağımı da sanmıyorum” dedim. “Yaz ulan” , niye yazmıyorsun dedi? “Sevmiyorum anı yazmayı” dedim. “Anlat ben yazam” dedi. “Tamam onu yaparım” dedim ama bir kaçgün sonra yurt dışına çıktım. Arayamadım öyle kaldı.

Yaşar Kemal yoldaşla, kendi deyimi ile “sekiz senelik” yoldaşlığımız var, fakat TİP dönemi hariç ( çünkü TİP döneminde Malatya ili ile Genel Markez arasında çok olumsuz tartışma ve çekişmeler oldu, bazen kavga da ettik, ben hiç yapmadım ama Genel Merkezle yaşanan sorunlarda Yaşar Kemal’ i ve diğer yöneticileri tartaklayan yoldaşlar da oldu, onlara değinmeyeceğim zaten onlar bir anma yazısına sığmayacak kadar uzunlar) bu kadar kısa süreli görüşmelerimiz oldu. Tabi ki Yaşar Kemal ile tanışmak, görüşmek, ona dokunmak bir tarihe, tarihin güzelliklerine dokunmak kadar güzel ve ayrıcalıklı bir durumdur. Ama o ne bir ulusun, ne bir ırkın, ne bir ne de bir ülkenin değeri değil, o gören -görmeyen, tanıyan-tanımayan her kesin Yaşar Kemal’ idir.

Çünkü o insanlığın bir değeri, doğanın dünyamıza bağışladığı çok kıymetli ve kalıcı bir mirastır. Hepimizin, her kesin bu insanlık değeri ve doğanın dünyamıza bağışlamış olduğu bu çok önemli mirasa sahip çıkması, bu yüce mirası : bizlere bırakmış olduğu yapıtları ile birlikte bilincimizde, kafamızda ve yüreğimizde yaşatmamız gerekiyor. Yaşar Kemak ölümsüzdür, onu ölümsüz kılan insalığa bırakmış olduğu özel kişiliği ve eserleridir.

 

363 kez okundu.

Check Also

„Exil und Frauen“ – Engin Erkiner

Die Broschüre „Exil und Frauen“ wurde von Engin Erkiner  veröffentlicht. Wir danken Engin Erkiner für …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir