ŞENGAL DEĞERLERİYLE YÜCEDİR

fevzi10

Fevzi KARADENİZ

Bazen öyle durumlar olur ki, konuşmak ister konuşamaz, yazmak ister, yazamazsınız. Durum, dünyayı sırtında taşıyan Söz’den ağırdır. Söz darda kalır. Türkülere sığınırsınız.
Elli yılı aşkındır zaman zaman dilimin ucuna gelir mırıldanırım. İlkokul çağlarında dengbêj babamdan dinlediğim bir Stran (türkü) var:

“Teyar ê şer ê Şengal ê
Egit ê ki bi dû dema nê
Yadê, li minê, Swar ê bıtenê
Sarê, xezebe, zıvıstanê
Pepug ê serê Çîya ne
Dayê nemayê, Swar ê bıtenê”

***

Teyar Şengal yöresinde yaşayan bir güzel insandır. Mert, cesur, güçlü, kuvvetli, merhametli. Ahmed Arif’ten sözcüklerle “yakışıklı hafif, iyi süvari”
Mevsim kıştır; atıyla geyik avına çıkmıştır. Giderken bir geyik yavrusuyla birlikte menziline düşer. “gez, göz, arpacık” nişan alır, vurmaya kıyamaz. Yakalamak ister, peşinden gider, geyik onu Şengal dağına çeker.
Teyar atını dağa sürer, at karlara gömülür, çıkamaz. İner, atının yüzünü okşar, gözlerini öper, onun dilinden konuşur, güç verir, gömüldüğü karlardan çıkarır, geri döner.
Kıştır ama, nasıl kış?… Kıyamettir. Fırtınaya, tipiye yakalanır. Atının üzerinde donmak üzeredir. Ayaklarını üzengilere bağlar, atının buz tutan gözlüklerini çıkarır, yularını bedenine sarar, kendini ona emanet eder.
Şengal civarında, uçsuz bucaksız kar beyazlığından başka renk, canlı-cansız hiçbir hareket yokken birden aç kurtlar önüne çıkar, çevresini sarar. Silahına davranır, donan parmaklarıyla tetiği çekemez.
Giderek ağırlaşır, uyku basar, atın üzerinde donar. Başına sardığı kefyesi, sırtındaki abası, elbiseleri buz kalıbına dönüşür, buzdan adam olur.
Kurtlar hala çevresindedir. At kişneyerek, şaha kalkarak, tekmeyle yüzlerine kar atarak onları savuşturur, uzaklaştırır ve bilinmez bir yöne doğru dörtnala hızla gider.
(Rivayet edilir ki, bir atın gözleri –dörtnala hızla giderken- bir bakraçtaki ak sütün içinde, sütten daha ak bir tüyü fark edecek denli keskindir.)
Nitekim uzaklarda “bir güzelin göğsündeki düğmeye benzer” (türküde öyle anlatılır) karartı görür; ona yönelir. Gördüğü bir “karaçadır” dır. Yaklaşır, can havliyle çadırın alanına girer.
Çadır, dışarıdan şeritlerle bağlı yere sağlam çakılı 14 kazık, içerdense 14 sütun üzerine kuruludur. Bunu, at şeritlere, çadıra çarparken korkuya kapılan kadının söyleminden anlıyoruz:

“Kon ê bavê min zexmê
Bi çarde singa re grêdayê
Bilindê, ser çarde istunayê
Çawa dihezê? Van çitewayê?

***

Rüya gördüğünü sanarak uykudan uyanan evin genç kızı Bejna silahı alır dışarı çıkar, gözlerine inanamaz.
Karşısında, ona adeta merhamet dileyen ağlamaklı gözlerle bakan bir at ve üstünde buzdan heykel olmuş bir adam.
Kadın atı içeri çeker. Bütün gücünü kullanarak atın eğerine adeta yapışmış olan adamı indirir, yatırır. Başucunda ve ayakucunda iki ateş yakar. Ateş yanar. Yandıkça buzlar yanar.
Ve kadın Şengal dağında yankılanan bir çığlık atar.
“Teyaarrr!…
Mala bevê min bışewutê Teyar!…”
Evet gelen Teyar’dır. Kendisini isteyip de babasının vermediği düşman aşiretten çeyar.

***

Bejna sıcak çorba pişirir. Teyar artık kendine gelmiştir. Lakin bu kadere ağlasın mı, sevinsin mi?. Bilememektedir. Ve daha kendini toparlayıp bir çift söz edememişken Bejna,
“ Babam ve kardeşlerim avdalar, her an gelebilirler. Seni burada öldürmelerine dayanamam; hemen buradan gitmelisin” der.
Teyar çaresizdir. Atına biner; Bejna son kez ona ve atına yalvaran gözlerle bakar, yolcular. Teyar bilinmeze doğru gider.
Bejna’nın babası ve kardeşleri tipi-borandan, gözün gözü görmediği felaketten kurtulup çadıra gelirler.Çadırın önünde hemcinslerinin kokusunu alan atlar kişnerler. Aynı anda uzaklardan bir başka at kişner.
Baba şüpheli, delici gözlerini Bejna’ya diker. Bir yabancının gelip gittiğini hissetmiştir. Bejna da bu hissi hisseder. Soruya mahal bırakmadan:
“ Bana yalan söylememeyi öğrettin baba. Bir tanrı misafiri geldi” der.
Baba “Şengal çevresinde böyle bir cehennemde Teyar’dan başkası dışarı çıkmayı, ava gitmeyi göze alamaz!” derken Bejna gözlerini indirir. Aşiret töresinde az konuşulur. Söz kıymetlidir. Susmak ikrardan gelir. “Göz indirmek” Evet demektir.
Baba “Kızım ben sana yalnız yalan söylememeyi değil, merhametli olmayı da öğretmiştim.” der ve oğullarına döner:
“Teyar kurda kuşa yem olursa, Şengal’de yaşamak bize haramdır. Şerefimiz yere düşer.”

***

Dört bir yöne giden Bejna’nın kardeşleri bir süre sonra donmak üzere olan Teyar’ı alıp atıyla birlikte akşamın karanlığında çadıra gelirler.
Teyar kendisine geldiğinde esir düşmüş duygusuna kapılır. Boynundaki silahını, tabancasını, hançerini çıkarır, önünde yere bırakır.
Bulunduğu yerden kalkarak Teyar’a doğru iki adım atıp tam karşısında bağdaş kurup oturan evin büyüğü baba;
“Estağfurullah!.. sen bizim şeref misafirimizsin.” der.

Teyar bir kış misafir edilir. Karlar erir, yollar açılır. Bahar gelir, çayır-çimen yeşerir.
Atların, tayların cirit attığı, kadın-erkek “berbi” lerin kolkola oynadığı bir dilan kurulur. Şengal’in dibinde. Üç gün, üç gece.
Ve avludan daha terlememiş iki seklavi at çekilir. Birine Teyar, birine Bejna biner; Şengal’den Şengal’e giderler….

***

Hangisi Ezidi’ydi? Teyar mı, Bejna mı? İkisi mi, hiçbiri mi? Hatırlamıyorum. Bildiğim, insanın İNSAN olduğu zamanlardı. Şengal’de Söz vardı.
Bugünse, sözün bittiği yerdir. Ağıtlar yükselir, gizli dinlenir.

sengalde-isid-katliamia282e7de9aee82031c32
10 Eylül 2014
STRASBOURG

646 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir