Ganime Gülmez
Kobane’li Aylan Kurdi’nin haberiyle hepimiz sarsılmıştık. Ondan öncesinde ve sonrasında da Akdeniz’de gittikçe artan mezarlık sayılarıyla. Hem de bunların yeni ve bitmeyecek kötü haberler olmadığını bile bile.
Yaşamının neredeyse yarısından fazlasını önce Fransa’da, daha sonra Almanya’da sürgünde geçirmek zorunda kalan Yazar Engin Erkiner; sık sık unuttuğumuz, yeterince öğrenmekte ısrar etmediğimiz “Mülteciler-Göçmenler” tarihini, 160 sayfalık bir kitaba, sayısız araştırma-veri-deneyim süzgecinden geçirerek sığdırmış!
“Teorik olarak zor bir dönemden geçiyoruz…Göçü anlatmak, insanlık tarihini de anlatmaktır” diyerek giriş yapılan kitapta:
İlk bölümde örnekler temelinde göçün insanlık tarihindeki yeri anlatılıyor. Ve göç tarihine, Homo Sapiens’in “hayatta kalabilmesinin” zorunluluğuyla başlanılıyor
Ardından uluslaşma süreçleri tamamlanana kadar gerçekleştirilen göç biçimleri; çeşitli ülke ve insan topluluklarıyla bağlantısı kurularak örnekleriyle inceleniyor. İkinci Dünya Savaşı öncesi politik göçlerle, günümüzdekiler arasındaki büyük farklara varana dek; ‘göç’ün yaşam biçimindeki tarihsel evrimleri de inceleniyor.
Engin Erkiner kitabında: “19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20.yüzyılda kurulan ulus devletlerin ilk yıllarında etnik temizlik yapılarak nüfusun homojenleştirilmesi gerçekleştirilmiştir” tanımlamasını, zorla göç ettirmenin, ‘arı ulus’ yaratmanın yöntemlerinin çeşitli örneklerini sunarak somutlaştırıyor. Dünya tarihinde, bu temelde gerçekleştirilen soykırımları da aktarıyor.
Ve kitabın ikinci bölümünde: küreselleşme ile birlikte göç faktörlerindeki-sonuçlarındaki değişimleri irdeliyor. Teknolojinin, iletişim olanaklarındaki artışın nasıl bir “göç-göçmenlik” durumu yarattığını şöyle açıklıyor Erkiner: “Göçün sadece kolaylaştığı değil, aynı zamanda zorlaştığı bir dönemde bulunuyoruz…Göç eden ayrıldığı ülkeden kopmuyor…Göç etmek zorunda kalınca ülkesinden uzak bir yerde kaybolup gitmek tehlikesi eskiden vardı. göç eden şimdi nereye giderse gitsin ülkesini somut olarak yanında taşıyor. Ne olup bittiğini sürekli öğreniyor ve istediği zaman istediğiyle haberleşebiliyor”.
Türkiye’nin başından beri bir göç ülkesi olduğunu, bu konudaki farkındasızlığı(mızı) şöyle açıklıyor Erkiner: “Türkiye Cumhuriyeti başından beri bir göçmen ülkesiydi. Cumhuriyeti kuran kadrolar içinde Rumeli’den gelenlerin sayısı az değildi…Türkiye yaklaşık 20 yıldır varolan bir gerçeği, göçmen ülkesi olmasını, sayıları iki milyonu geçen ve artık görmezlikten gelinmesi mümkün olmayan Suriyeliler’le birlikte biraz olsun fark edebiliyor”.
Engin Erkiner; “yazarken çok düşünmeme gerek yoktu. Ben bunları zaten yaşadım” dediğinde, “hıı! Bu kitap ‘Türkiye tarihi, siyasi tarih, göç ve göçmenlik’ kapsamında yayınlanmış bir kitap. Roman değil ki!” diye şaşırmıştım. 13 yıllık sürgünde yaşanmışlıkta, toplumsal kapıların hangisinden girmişsem-henüz girmediklerim de cabası-; bunların hepsine ait bir anahtar vardı kitapta. Ne demek istediğini, kitabı okuyunca anladım!
Avrupa’da yaşayan Türkiyeliler’den, politik ilticacılara dek verili değerlendirmeler yapan Erkiner genel sahneyi şu cümlelerle yansıtıyor: “Almanya’daki Türkiyeliler’in yaşadıkları ülkede politikanın her çeşidine ilgisiz kalmaları, yabancı düşmanlığına karşı gösterilere bile düşük oranda katılmaları, aktif gerici bile değil statükocu olmaları, buradan hareketle açıklanabilir: Keyfimiz yerinde, bize dokunmayın”! Ya da bir dönem Fransa’daki MHP’lilerin, Fransız Komünist Partisi’ne oy veriş sebeplerini nasıl açıklayabileceğimize değiniyor! Erkiner kitabında; bütün bu toplumsal sahne içerisinde, politik mültecilerden bulunduğu ülkelerde politik faaliyetler yürüten devrimcilere dek detaylı-tarihsel çözümlemeler yapıyor. Bunu yaparken, sebepleri-koşulları somut verilerle aktarıyor ve tespitlerinin tarihsel bir inkarcılık olarak algılanmasından özenle kaçınıyor: “ ‘Bu tarih başka türlü olabilir miydi?’ sorusunu cevaplandırmak kolay değildir. Tarihte projeksiyon yapılmaz…Yıllarca yapılan yanlış değildi; sadece kendilerini bu kadar kaptırmadan, sürekli koşuşturmayı kafalarındaki sorunları ertelemenin aracı olarak görmeden, yaşadıkları toplumu tanımaya, dil öğrenmeye, kendini geliştirmeye yönelinseydi; sonuç daha iyi olurdu.. yenilgi bu kadar ağır olmazdı yaşanılan ülkeye ait bir tarih de olur, boşluğa düşülmezdi”.
Kitapta; Avrupa’daki Kürtler’den, onların yaşam tarzları-mücadelelerinden, yöre derneklerine dek çeşitli başlıklar altında ‘göçler ve göçmenlik tarihinin geldiği noktalar’da detaylı bir şekilde sunuluyor. Bütün bunların içerisinde Avrupa ülkeleri ve Türkiye arasındaki ilişkilerin-politikaların değişim evreleri de inceleniyor.
6 bölümden oluşan “Mülteciler-Göçmenler”: teorik olarak içinden geçtiğimiz bu zorlu dönemde, insanlık tarihini anlamakta tarihsel öneme sahip bir kitap!
Engin Erkiner hakkında:
1950 yılında Adana’da doğdu.
1972’de ODTÜ Kimya Bölümü’nü bitirdi.
İki yıl sonra aynı okulun Teorik Kimya Bölümü’nde Yüksek Lisans bitirdi.
1970 yılında ODTÜ SFK’ya üye olarak başladığı politik faaliyetlerine, bugüne kadar çeşitli kurumlarda yeralarak devam eder.
Fransa’da başlayan sürgünde yaşamanın zorunluluğu, Almanya’da sürmektedir.
Alman Partileri de içinde olmak üzere, bir çok kurum ve kuruluşta faaliyet yürütür.
2005’te Frankfurt Göthe Üniversitesi Politik Bilimler Bölümünü bitirdi.
Şu anda Avrupa Sürgünler Meclisi’nin de bir üyesidir.
Birisi Almanca olmak üzere 13 kitabı yayınlandı.
Yazın adlı kültür dergisinin 27 yıllık yayıncılığını yaptı.
780 kez okundu.