“Ben ardımda yaş bıraktım
Ağlayan bir eş bıraktım
Sol yanımı boş bıraktım hey
Siz benim kime küstüğümü
Nereden bileceksiniz ”
Ahmet Kaya
Hiç kimse isteyerek gitmez. İçinde bulunduğu şartlar insanı gitmeye zorlar. Bile isteye, sevine sevine giden de yok mudur? İlla ki vardır. Fakat ne hikmetse buna göç ya da keyfi göç değil taşınmak deniyor daha çok. Ve bir problem haline de getirilmeyen bir durumdur bu.
Türkiye’de, son yıllarda artan bir hızla birçok insan başka ülkelere gitme eğiliminde. Ya da bize mi öyle geliyor? Hayat kurma evresini yaşayan birçok kişinin, bu aralar belki bir süreliğine, belki de bir ömür boyunca uygulamak üzere bulduğu ortak çıkış yolu ‘gitmek’ üzerine kurulu. Kimisinin gittiğinde ne yapacağı belli de, kimisinin bel bağladığı tek şey ise gitmek.
Peki, gitmek o kadar kolay mı? Gidince her şey düzlüğe çıkıyor mu? Kötü bir filmi yarıda kapatıp yeni bir film açmak gibi kolay mı içinde bulunduğunu düşündüğün kötü ve zor durumdan kurtulmak?
Almanya, Türkiye’den uzaklaşma planları kuranların aklına ilk gelen ülke. İlk harfi alfabenin de ilk harfi olduğundan değil muhakkak. Belli bir geçmişi var iki ülkenin. “Almanya kaybetti diye biz de kaybetmiştik” 1900’lerin başında. Sonra İkinci Dünya Savaşı oldu. “Almanya istedi”, diye Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderimi başladı. Bu süreçteki beraberlik ilişkileri köklendirdi. Gelenlerin kalması da. O günden bugüne de Almanya’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısı 3 milyona yaklaşmış durumda.
2013’te Almanya’ya gelip oturum izni alan Türkiye vatandaşı sayısı 10 bin 388; 2014’te 10 bin 748; 2015’te ise 10 bin 690.
2013’te 1465’i eğitim, 1307’si çalışma izni, 6 bin 966’sı da aile birleşimi ile Almanya’ya gelmiş. Bu sayılar 2014’te 1327 eğitim, 1352 kadarı çalışma izni, 7 bin 317 kadarı da aile birleşimi şeklinde. 2015’te ise 997 kişi eğitim amaçlı, 12 kişi iş arama vizesi, 972 kişi çalışma vizesi, 8 bin 667 kişi ise aile birleşimi ile Almanya’da ikamet etmeye başlamış.
Gitmek eyleminin belki de en çok gündem olduğu 2016 içinde Almanya’da oturum izni alan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısı 9 bin 661. Bu kişilerin yüzde 76’sı ailevi nedenlerle Almanya’ya gelmiş. Bu nedenler evlilik ya da burada ailesi olanların tekrar Almanya’ya dönmesi olarak ikiye ayrılıyor. 2016’da Almanya’ya aile birleşimi gelen 7 bin 344 kişi arasından bir kişiyle yollarımız kesişti.
Temmuz’un kalan yarısı kırılma noktası
Kameraman olan X, çeşitli belgesel filmi çekimlerinde görev almış. Zaman zaman da ana akım dışında kalan ve şu anda kapatılmış olan bir televizyon kanalı için serbest olarak çalışmaktaymış. Almanya’ya ilk gelişi 2016’nın Mart ayına denk geliyor. Gerekçesi yine bir belgesel çekimi.
Ancak Almanya’ya gelmeden önce Türkiye’deyken tanıştığı Almanyalı bir kadınla ilişki yaşamaya başlamışlar. Almanya’daki iş teklifini kabul etmesinde bu da bir etken olmuş. Çekimler uzadıkça vize uzatma işlemleriyle kalışını Haziran ayına kadar uzatabilmiş X.
Temmuz ayında ise onun 7 bin 344 kişi arasında bir istatistik olarak yer almasını sağlayan olay gerçekleşmiş. Almanyalı sevgilisi Türkiye’de yaşananlardan X’e göre daha fazla etkilenmiş ve dönmesini istemediğini belirterek evlenme teklifinde bulunmuş.
Verdikleri kararı ailelerine bile haber vermeden hızlıca gerçekleştirip Temmuz ayının üçüncü haftasında evlenmişler. O günden beridir de Türkiye’ye hiç gitmemiş. Bu onda bir Türkiye’ye dair bir özlem yaratıyor elbette.
En son 2016’nın Haziran ayında gidebilmiş Türkiye’ye. Bunun yarattığı yükün yanında da burada kalma kararının gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmeye niyetli. Oturum izni, ev taşıma, yeni bir hayata, dile adapte olma, iş bulma gibi büyük dertlerle boğuşuyor. Serbest olarak işlerine devam etmeye çalışırken de Almanca kursuna gidip burada daha kurulu bir düzene geçebilmek için çabalıyor.
Kalıcı misafir
Eğitim amaçlı Türkiye’den Almanya’ya gelenlerin sayısı ise 842. Bu sayıya lisans, yükseklisans eğitimini burada almak isteyenler de doktorasını tamamlamak için gelenler de dahil. G. de bunlardan biri.
Sosyal bilimler öğrencisi olarak doktorasını yazan G. üniversitesinin kendisine sunduğu misafir öğrenci statüsünde bir seneliğine Almanya’ya gitme kararını almış. Fakat gelirken de aklının bir köşesinden Almanya’da yaşama fikri mevcutmuş.
Eylül ayının başında Almanya’ya gelen G., Türkiye’deki son bir senesinde ailesinde yaşadığı kayıplar nedeniyle zor dönemler geçirmekteymiş. Buraya gelmesinin ilk nedeni de aslında bu kara bulutların hüküm sürdüğü süreçten uzaklaşarak tebdil-i mekanda ferahlık aramak.
Fakat Eylül ayından bu yana da aklında olan tek bir şey var: Misafir öğrenci olarak geldiği Almanya’ya doktorasını aldırıp burada kalmaya devam etmek. Akademisyen olarak Türkiye’de yaşamanın zorluğu bir yana Türkiye’de bir gelecek görmemeye başlaması de temel oluşturmuş misafirliğini kalıcı yapma işlemleri için.
Eğer doktorasını buraya aldırabilirse ilerleyen süreçte üniversitesinin akademisyen kadrosunda da kendisine yer bulma ihtimali bulunuyor.
Şu anda, yazdığı teze ve burada kalmak konusundaki girişimlerine odaklanmış durumda. Sporla da içli dışlı olan G. Türkiye’deyken aldığı spor hocası lisansının avantajını da burada değerlendirmeyi gelecekteki bir B planı olarak cebinde tutuyor.
50’ye 1 kala yeni bir hayat peşinde
İş arama vizesi imkanıyla Almanya’ya gelen sayısı bu istatistiklerin içinde en azı. Sadece 9 kişinin başvurup aldığı bu vizeye sahip olarak gelenlerden biri de Ş. Ş. Türkiye’de müzik, sanat, organizasyon sektörü çalışanı olarak büyük müzik festivallerinin prodüksiyonlarını yapmaktaydı.
Ancak son dönemde bu sektörde yaşanan düşüş onun da işlerini sekteye uğrattı. 50 yaşına bir kala olsa da çözümü Almanya’da aramaya karar vermesi ve buna cesaret etmesi diğerlerine göre belki biraz daha kolaydı.
Çocukluğu Almanya’da geçmiş biri olmanın getirdiği avantajı değerlendirerek Almanya’ya yerleşmeye karar verdi. Almanya’ya yerleşmeye karar verme sürecini ülkedeki geçmişi ve ülkenin diliyle kültürünü bilmesi kolaylaştırsa da eşini ve ilkokul çağındaki çocuğunu geride bırakmayı göze alarak bu süreci başlatmaya karar vermiş.
Kendi sözleriyle aktarırsak, “Ülkedeki istikrarsızlık ve çocuğu için bir gelecek görememesi” onu göçe yönlendiren en büyük neden. Bir süredir arkadaşlarının yanında kalarak Almanya’da iş arama ve kurma süreçlerine cebindeki kuş kadar parayla devam ediyor. Niyeti bildiği işe, organizasyon yapmaya devam etmek. Fakat özellikle Berlin’de olan çevreye girmek o kadar da kolay değil. Kısa süre önce verdiği ani bir kararla ilkokul çağındaki evladını da yanına almayı planlayan Ş’nin eşi ise Türkiye’de kalmaya devam edecek.
Devlet gönderdi, devlet mağduru oldu
Tuba İnal Çekiç bir akademisyen. 2016’da Humboldt Üniversitesi’ne misafir öğretim görevlisi olarak gönderilse de son çıkan Kanun Hükmünde Kararname’nin mağdurlarından. Haziran ayında eğitimine katkısı olması için ilkokul çağındaki kızını da yanına alarak gelen Tuba, eşi Alper’e şans eseri kavuşabilmiş. “Göç aslında hiç bitmeyen bir şey” diyor Alper. Tuba ise Gezi’de öğrenilen dayanışma kültürüyle Almanya’da tutunmalarının daha kolay olacağı düşüncesinde.
Huzur Berlin’de
Kadir’in hikayesi bu kişilerden biraz daha farklı. Ankaralı olan Kadir, Berlin’e gelmeden bir süre önce de işi nedeniyle İstanbul’da yaşamış. İstanbul’da hayat kurmaya çalışırken şehrin onu yormaya başladığını farketmiş. Şehrin gerginliğini içselleştirdiğini farketmesiyle geliş nedeni olan iş motivasyonunu da sorgulamaya başlamış. Kendini ve çevresini değiştirme motivasyonuna sahip olarak attığı iş değişikliği adımında da kısırlaşmaya başladığını hissetmesi onu başka arayışlara itmiş. Yaptığı birçok işte verdiği emeklerin karşılığını alamamaya başladığı tecrübe etmesi de onu gitmek konusunda ikna etmiş.
Bilgisayar mühendisi olması ve bu iş kolunda da Berlin’in Avrupa’nın Silikon Vadisi olma hedefi, rotasını Berlin’e çevirmesini kolaylaştırmış. Kadir 2015’te Almanya’da çalışma izni olan 965 kalifiye iş gücünden bir kişi sizin anlayacağınız.
Berlin’deki sektörel çevresinin varlığı şehirde tutunmasına yardımcı olmuş. Berlin’e olan uyumunu sağlamak için uzun bir süre Türkiye’deki olayları bilerek takip etmeme tercihini yapsa da 10 Ekim katliamı gelişinin hemen sonrasına denk gelmiş. Ve arka arkaya yaşanan patlamalarda tanıdığı insanların hayatını kaybetmesini uzaktan seyretmek zorunda kalışı ruhsal olarak onu en zorlayan durumların başını çekmiş.
Kadir’in Berlin’deki Cumartesi Anneleri/İnsanları oturmalarının 600. haftasında çektiği bir kare.
Serbest olarak fotoğrafçılık yapan 30 yaşındaki Kadir, uzun süre Cumartesi Anneleri eylemlerini takip edip görüntülemiş. Berlin’e geldiğinde haftalık rutininden uzak kalınca bir boşluk yaşadığını söylüyor. Bu günlerden “Uzakta olmanın en zor geldiği zamanlar” olarak bahsediyor Kadir. Son 6-7 aydır ise bu konuları bilinçli olarak tartışmamaya çalıştığını belirtiyor. Yine de bulunduğu yerden Türkiye’de olanlar ve dünya için neler yapabileceği sorusu hala kafasını kurcalıyor.
Berlin’de huzurlu bir hayat yaşadığını çok kez vurgulayan Kadir, Berlin’de olmanın kendisine farklı bir sorumluluk verdiği düşüncesinde. Berlin’deyken kendisinin ve arkadaşlarının yaşadıklarını dönüştürmek konusunda yapabileceği şeyler konusunda uzun vadede daha umutlu olduğunu belirtiyor. Bir gün geri dönecek mi sorusunun cevabını ise henüz bilemiyor. (VA-İK/NU/HK)
Yarın: Almanya – Bunaltı Göçü
***
İŞSİZ GAZETECİLER HABERİNİN PEŞİNDE
* İşsiz Gazeteciler Haberinin Peşinde projesi Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu’nun Matra-İnsan Hakları Programı mali desteğiyle gerçekleşti.
208 kez okundu.