Erdoğan Yezitten kalma tutucu, muhafazakar, mukaddesatçı bir Materyalizm düşmanı olmasına rağmen, zaman zaman diyalektik ve tarihsel Materyalizmin karşıtların birliği yasasına : doğu olmazsa batı, güney olmasa kuzey olmazdı diyerek atıfta bulunur. Kuşkusuz diyalektik yasanın, başka bir söylemle doğa yasasının öğelerinden birisine atıfta bulunmak kimseyi diyalektik düşünen, sentezlerini doğa yasalarına göre yapan bir kişi yapmaz. Erdoğan da öyle… bir kereliğine yada sıkıştıkça kendine bir çıkış yolu bulmak için diyalektiğin bir yasasından söz etmesi Erdoğan ı diyalektik düşünen bir kişi yapmaz. Ve/ ya Erdoğan ın diyalektiğin bazı yasalarından söz etmesi için Materyalist olması da gerekmiyor. Gerekmiyor çünkü Diyalektik ve tarihsel materyalizm, kimsenin, hiçbir ideolojinin, devlet ve/ya ülkenin güdümünde değildir. O her kesten ve her şeyden bağımsız olarak doğa ile birlikte, doğanın bir yasası olarak var olmuş, her şeyden azade bir şekilde işleyen bir doğa yasasıdır.
Diyalektiğin bu yasası gereği doğada sonsuzluk ve bilinmezlik diye bir şey olamaz. Her şey kendi karşıtını içinde taşır ve kendi karşıtını üretmeden de hiçbir şey yok olamaz. Bu siyasette de böyledir. Siyasette de böyledir derken : kapitalizmin siyasi arenada yaratmış olduğu tahtı revallilerden ve onların birisinin diğerine yerini bırakmasından söz etmiyorum. Bu gün Avrupa da görüldüğü gibi hem mevcut sistem partilerinden ve hem de sistem karşıtı olan sokak mücadelelerinden söz ediyorum. Sözünü etmiş olduğum toplumsal muhalefet hareketleri, Avrupa nin bir çok ülkesinde hala sokak hareketleri olarak varlar. Ama örneğin Yunanistan da bu son seçimlerden önce birleşerek bir siyasi partiye büyüdüler. Ülkenin birinci partisi ve iktidarın da bir numaralı adayı haline geldiler. Mevcut performanslarını devam ettirebilirlerse, gelecek seçim ya da seçimlerde iktidar da olabilirler.
Önemli olan sağlıklı bir ekonomi politika üretmeleri, halkın yaşam kalitesini iyileştirebilecek üretim, üleşim ve tüketim ilişkisini düzenlemeleridir. Bu örnekte de görüldüğü gibi, gelişmiş bütün ülkelerde, kapitalizm kendi karşıtını sinesinde yaratıyor. Kuşkusuz burjuvazi ideolojik, politik ve örgütsel olarak çok güçlü. Güç bakımından ondan güçlü ne bir sınıf ne de başka bir toplum kesimi var. Ama kapitalizm kendi toplumunu doyuramıyor, giydiremiyor, güvenliğini sağlayamıyor, sağlık sorunların çözemiyor. Kendisi sömürüde sınır tanımıyor ama, yaşamış olduğu ülkede yaşamını idame ettiremeyen insanların dünyanın başka bir ülkesinde kendine yeni bir yaşama ortamı yaratmasına olanak tanımıyor. Dolayısı ile de haksızlığı, adaletsizliği, hukuksuzluğu, zulmü ve zorbalığı, dayanılmaz boyuta çıkartıyor. Bütün bunlara rağmen kendi çıkarları için üretmiş olduğu ve savunduğu “ demokrasi” AB ve Yunanistan da verdiğim örnekte olduğu gibi giderek sistemi zor durumda bırakacak, sistem karşıtlarının onu köşeye sıkıştıracağı bir olanak sağlıyor.
Globalizm Türkiye de bir iç olgu haline geldiği için, globalizme karşı doğan ve gelişen bütün karşıtlar Türkiye ye de yansıyor. Ama Türkiye nin AB’ den çok önemli iki farkı var: Birisi Özgürlük Hareketi diğeri ise Erdoğan dır. Erdoğan Gezi Hareketinde görüldüğü üzere, Gezi Hareketi gibi bir toplumsal muhalefet gücünü yarattı ve karşısına alarak, yapmış olduğu mitingler, etmiş olduğu küfür ve iftiralar, söylemiş olduğu yalanlar sonucu kalıcılaştırdı. Erdoğan mitinglerini sıklaştırdıkça, Gezinin kalabalığı artıyor, Gezi kendi şehitlerini anıp, kutsayarak, sloganlarını sadeleştirip, etkin hale getirerek, ilişkilerini toplumsallaştırarak, yeni yeni sempatik eylem biçimleri üretip, hayata geçirerek kalıcı değerler oluşturuyor. Yaşanan süreç, özel birer kişilik olarak bir araya gelmiş olanlar kişiliklerini ortak tüzel kişilik düzeyine çıkartıp, kemikleştirerek, şimdiye kadar hiçbir partide olmayan inanç, kimlik ve ideolojik çeşitliliği ile çok renkli, çok sesli siyasal bir hareket olmaya doğru ilerliyor. Gezinin başında, kendilerine “a’ politik” diyenler süreç içerisinde Erdoğan ı “çapulcular” demekten “aldatılmış gençler” demeye zorladı.
Öylesine zorladı ki, “ bir besmeleye, duaya, bedduaya, bikinili kadına, camide içki içmeye, camiye ayakkabı ile girmeye” sığındı. O meydanlarda gürül gürül gürleyen, muhalif olan herkese ağzına geleni söyleyen, insanların karşısında “Ali kıran baş koparan” kesilen Erdoğan giderek “süt dökmüş kediler” gibi yumuşadı. Torununa öğretmiş oldukları” dede dik dur eğilme bu millet seninle” sloganına bile denk bir duruş gösteremeyecek şekilde yelkenleri indiriyor. Giderek daha da indirecek gibi. Kuşkusuz Türkiye deki gelişmeler kendine özgü yanlar taşısa da global dünyanın bir parçasıdır. Global kapitalizmin ermiş olduğu küresel güç ile dünya insanlığını doyuramamanın, mutlu ve güvenli yaşamasını sağlayamamanın, bundan kaynaklı üretim araçları ile üretim güçleri ve üretim araçlarının özel mülkiyet sahipliliğinin arasındaki çelişkinin sistemin bütün doku ve dengelerini eski ekseninden oynatmasının, bu nedenle de yönetenlerin eskisi gibi yönetemez, yönetilenlerin ise eskisi gibi yönetilmek istememesine neden oldu. Buna ek olarak Erdoğan in kendi gücü ve zoru ile yaratmış olduğu sorunlarda buna eklenince Türkiye deki kriz yapısal ve sosyolojik bir boyut kazandı.
Bunlar, global sistem ve diyalektik yasa gereği oluşanlar ile birlikte Erdoğan ın kendi karşıtının güçlenmesine elcağızları ile yapmış olduğu katkıdır. Türkiye yi AB den farklı kılan diğer faktör olan Özgürlük Hareketi ise; yıllarca süren mücadele sonucu Erdoğan ve Hükümetini diyalog masasına oturtarak, karizmasını yırtmış olmasıdır. O nedenle barış süreci başlar başlamaz, Gezi Parkı Hareketi ile taçlandı. Barışın ilk üç ayı içinde, ani bir sıçrama ile Türkiye toplumunun orta yerine düşen Gezi Hareketinin kısa sürede organize hale gelmesinde de Özgürlük Hareketinin temel bir rolü vardır. Özgürlük Hareketi çok organize, politik bilince ve devletle mücadelede önemli birikimi olan bir toplum yapısına sahiptir. Bu birikim ve deneyimlerini çok kısa bir süre içinde Geziye de sunabildi. Gezinin amorf yapısının süreç içerisinde toparlanarak, organize bir yapılanmaya doğru evrilmesinden önemli rol oynadı. Gelecekte de önemli katkılar yapacağından kuşku duyulmaz.
Dünya ya dikkatli bir gözle bakan, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra “ oranj devrimler” adı altında Rusya nin etrafında estirilen fırtınalar, Irak ın, Afganistan ın İşgali, “Arap baharı” vb. gibi olayları analitik olarak irdeleyen her kes :dünyamızın ve bir çok olayın başı boş olmadığı, belli güçler tarafından yönlendirildiğini kolayca anlar. Başka bir anlatımla: dökülen o kadar kana, yok olan o kadar cana bakılınca dünyayı azgın köpek balıklarının yönettiğini bilirler. O nedenle Gezi Hareketine de köpek balıklarından kimsenin parmak sokmaya çalışmayacağını, kendi çıkarından yana çevirmeyeceğini düşünmek çok safça olur. Düşünülmesi, akıldan tutulması gereken bu gerçeklik başka, şimdiden Gezinin bazı güçler tarafından denetlendiğini söylemek ya da : zaten Geziyi dış güçler yarattı demek başkadır. Globalizm ülkemizde bir iç olgudur. Bu gerçeğe karşı Başbakan ya da bazı bakanların “iç işlerimize karışıyorlar, iç işlerimize karışmasınlar” demeleri tümüyle sahte ve aldatmaca bir feverandır.
Erdoğan yeni Başbakan olmuşken : “deliğe süpürmeyin, kullanın” denmesi nasıl bir Türkiye gerçeği ise; bu gün aynı emperyalist güçlerin Erdoğan ın imiğinden yakalamaya çalışmaları da öyle bir gerçekliktir. Kuşkusuz bu Erdoğan ve içinde birlikte yaşadığı dünyadaki köpek balıklarının kendi sorunlarıdır. Gezi Hareketi ne Erdoğan ın onlarla yapmış olduğu iş birliğinden ve ne de aralarında ki
pay kapma mücadelesinden sorumludur. Erdoğan ın Gezicilere: sizi kullanıyorlar, aldatıyorlar, aldatılan insanlar, gençler vb. laflar etmesi tümüyle acizliğinin bir ürünüdür. Köpek balıklarının bir birinin ağzındakini kapması, o arada çıkan kavganın büyümesi Gezicileri hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Komplo teorileri üretip, bunu da mitingler yaparak: “dik dur eğilme bu millet seninle” saçmalığı ile Gezicileri suçlamak, biçarelikten başka bir şey değildir. Köpek balıkları dünyasında Geziciler yoktur. O dünya sadece ve sadece Başbakana ve onunla aynı ortamda yaşayanlara aittir. Orda siz yersiniz bir birinizi.
Geziciler, Türkiye halklarını köpek balıklarından korumaya çalışıyorlar. Bu amaç ve pratikleri geniş halk yığınları tarafından samimi olarak anlaşıldığı için, bir haftalık kısa süre içinde Türkiye nin yetmiş dokuz ilinden Gezicilere net destekler geldi. Kısa bir süre içerisinde, tepeden tırnağa mücadele ile donanımlı bir halk hareketine dönüştü. Erdoğan Muhalefeti eleştirirken: biz seksen bir ilde varız siz bunun yarısında bile yoksunuz diyordu. Artık böylesi övünmelerde bulunamaz. Gezi Hareketi artık Erdoğan ın partisinin olduğu her yerde olacaktır. Üstelik de ortaya çıkmasından birkaç gün sonra bu seviye ye vardı. Mücadele her gün yeni ve daha sempatik eylem biçimleri üreterek devam ediyor. Bu minval üzere devam ederse, yakın bir gelecekte iller bazından temsili olarak Erdoğan ın partisini sollayacağına kuşku yoktur. Her konuda olduğu gibi karşıtların birliği yasası, Erdoğan ın şımarıkça diktatörleştiği bir ortamda da Erdoğan ın partisinin karşıtını üreterek olumsuz gidişe bir acı fren yaptı. Bu fren Erdoğan ın otoriterleşmesini durdurmaya yetti. Ama gezinin işi bitmedi. Görülen o ki, Gezi Erdoğan ı durdurmakla yetinmeyecek, Erdoğan ı durdurduktan sonra da demokrasinin toplumsallaşması için mücadelesini sürdürecektir. Böylesi bir durumun doğması, Gezi Hareketi üzerinde çeşitli oyunların oynanmasına devam edileceğini de gösteriyor.
Çünkü gezi hareketinin oluşum ve gelişim tarzı, toplumun çok derinliklerinde cumhuriyetten beri birikmiş olan enerjinin Gezi ağaçlarını sökülmesi ile kodunun çözülüp, bir volkan gibi dışarıya fırladığına işaret ediyor. Toplumun tarihsel derinliklerinden geldiğinin en önemli işareti : akşam sabah istatistik hazırlatan Hükümet ve ona bu istatistikleri yapan araştırma kurumları dahil, böylesi bir toplumsal patlamanın hiç kimse tarafından tahmin edilememiş olmasıdır. İkinci önemli veri ise, eylemcilerin hiç tahmin edilemeyecek toplumsal sınıf ve katmanların bireyleri tarafında yapılmış olmasıdır. Eylemcilerin tümüne yakını olmasa bile, belirleyici kısmı kaba deyimle toplumun ”tuzu kuru” denebilecek kesimlerinden oluşuyor. Dahası büyük bir çoğunluğunun teknoloji ile çok barışık ve haşir neşir olmasıdır. “A’ politik” ama bilgili ve bilinçli. İşin “a’ politik” bölümü ise, politikayı Erdoğanvari yapmamış ve yapmıyor olmalarıdır.
Erdoğan ın politika yapma tarzı, yeteneksizlerin yeteneklileri yönetme tarzıdır. Gezi Hareketi ise; yeteneklilerin birbirini yönetme tarzıdır. Yeteneksizlerin yeteneklileri yönetme tarzı her zaman kaba politikacılıktır : Kaba konuşmak, gürültülü konuşmak, tehditvari dil ve üslup kullanmak, yalanı delil olarak sürekli vurgulamak, kutsal olan her şeyi yerli yersiz değerlendirmek, bütün güç odaklarını ele geçirip, acımasızca uygulamak, kararları kolektif alıyormuş gibi yapıp fakat son sözü kendine ayırmak, vb. gibi gayri insani her şeyi insani bir tarzmış gibi nitelemek. Erdoğan ın haftalardır, Camide içki içtiler, camiye ayakkabı ile girdiler, baş örtülü kadına sarkıntılık ettiler vb. gibi yalanları gerçekmiş gibi söylemesi ve kendi haklılığına dayanak yapmaya çalışması yeteneksizlerin yeteneklileri yönetme tarzından kaynaklanıyor. Bütün diktatörler toplumu yönetme konusunda yeteneksizdirler.
Çünkü toplum yapısal olarak kolektif yönetime gereksinim duyar. Kolektivizm onun yapısal özelliğidir. Diktatörlük ise kolektivizmin karşıtıdır. Bu iki ayrı yapısal karakterden dolayı bir diktatörlük eğilimlisi yönetici olduğu zaman toplum ile diktatör arasında büyük bir paradoks oluşur. Diktatör kolektif yönetiyor gibi yapsa da diktatörlüğe eğilim gösterir. Bu durumda da yeteneksizlik ortaya çıkar. O nedenle de yeteneksiz yönetici diktatörlüğü bir yönetim biçimi olarak görür ve toplumu diktatörlükle yönetmeye kalkarlar. Sonun da toplumda mahf olur kendileri de. Hitler, Musolini ve diğer diktatörler gibi. Diktatörlük tek kelime ile: Yönetime gelmiş fakat kendinden başka doğruyu bilen kimsenin olmadığına inanan megalomani hastası kişiliğin toplumun kolektif yapı özelliği ile çakışamayan dolayısı ile de yönetmekte yetersiz kalan yöneticilerin oluşturduğu bir yönetimdir.
Yeteneklilerin toplumu dolayısı ile de yeteneklileri yönetmiş olduğu toplumlarda yönetenler her zaman ve her konuda makuldürler. Tıpkı Gezi hareketi gibi. Başta parlamento olmak üzere devletin hiçbir kurumunu etki ve egemenlik altına almayı düşünmez ve yapmazlar. Bu konuda daha önce defalarca yazdığım( WWW. Dusunseluretim. Com) için üzerinde fazla durmayacağım.
Erdoğan ın bu yeteneksizlerin yeteneklileri yönetme tarzını Gezi Hareketi tümüyle deşifre edip etkisiz hale getirdi. O nedenle Erdoğan yalanı tek dayanak haline getiriyor. Yakında o dayanağı da boşa çıkar. Çünkü karşıtların birliği diyalektik yasa gereği çıkmış olan Erdoğan karşıtı Gezi Hareketi; enerjisini toplumun doku ve dengesinden aldığı için çok güçlüdür, Erdoğan ın ve partisinin gerçek alternatifidir. Her geçen gün daha da güçlenecektir. Sorun : Özgürlük Hareketinin hiçbir ikirciksizliğe kapılmadan gezi Hareketine sahip çıkması, içinden yer alması ve Türkiye solunun, sosyalistlerinin eski kafa kol yaparak adam kapma ve fraksiyonculuk hastalıklarından arınarak, Gezi Hareketine katılım ve uyum sağlaması sorunudur.
Teslim TÖRE
480 kez okundu.