ANTİ KAPİTALİST İSLAM EMPERYALİZMİN ILIMLI İSLAM DUVARINDAN ÖNEMLİ BİR GEDİK AÇTI

DSC_0641 (1)

Mezhepçi dış ve iç politikanın Türkiye yi getirdiği konum” başlıklı yazıda “anti kapitalist Müslümanlarla” ilgilide bir paragraf vardı. Bir takım insanlar söz konusu paragrafa müthiş tepki gösterdiler. O nedenle bu yazıyı yazmak zorunda kaldım. Belki de iyi oldu, hiç olmazsa bu konudaki görüşlerimi daha da detaylandırmış olurum. Elbette ben bir politikacıyım, politikayı kendi üslubum, anlayışım ve bilgi birikimim düzleminde yaparım. Bu konuda hiçbir engel tanımam. Ama bunu yaparken de inanan samimi insanların duygularını da incitmek istemem. Onları da ikna etmeye çalışırım. Ancak son etapta doğru bildiğim ne ise onu yaparım. Nasıl ki korku insanı : doğru bildiğini yapmaktan geri koymazsa, korkarak da olsa doğru bildiğini yapmaya devam ederse, samimi inanç sahibi insanlarında samimi duygularını kale alır itina gösterir ama yapması gerekeni de yaparım.

Nasıl ki mücadelede kendimden ve çocuklarımdan korktum, fakat doğruluğuna inandıklarımı korkarak da olsa yaptı isem, bu durumda da hem samimi insanların duygularını incitmekten imtina, hem de doğru bildiğim politikayı işlemeye devam ederim.

Kapitalizm din, iman, inanç vb. gibi kutsal olan ne varsa, onu sömürünün bir aracı haline getirdi. İslam ı da kapitalizmin bir sömürü aracı haline getirmek için onlarca yıl çok çeşitli yöntemler geliştirdi. Sermaye ihracı döneminde, emperyalizm : Pakistan da, Ziya Ülhak a, Mısırda Hüsnü Mübarek- Enver Sedat ikilisine, Türkiye de 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül cuntacılarına askeri cuntalar yaptırdı. İslam dünyasını onların orduları ile deneyleyip; sömürü mekanizmalarını kurdu ve geliştirdi. Bu süreçler içerisinde din bezirganlarını tanıdı, onlarla ilişki geliştirdi ve gerektiğinde işbirlikçi ülkelerin yönetimlerine bu din beziganlarını da getirmeyi planladı. Çünkü askeri cunta yönetimleri uzun vadede başarılı olamıyorlardı. O nedenle de yedek lastik olarak, “yeşil kuşak” adı altında çeşitli İslami örgütler oluşturdu. Kadrolar yetiştirdi.

Kapitalizmi İslam ın duası ile efsunlamaya, İslam aleminin gözünü bu dualarla köreltmeye çalıştı. “Yeşil kuşak” kadrolarının önemli bir bölümünü ABD ve AB’ de eğitime tabi tuttu, eğitti. Süreç içerisinde de iktidara hazırladı. Dikkat edilecek olursa, Türkiye de birkaç cunta yapılmasına, Mısır da Hüsnü Mübareğin otuz yıllık iktidarına rağmen bu her iki ülkede solcular, sosyalistler ezildi dinciler ve dini örgütler çökertilmedi, imha yoluna hiç gidilmedi. “Yeşil kuşak” kadroları, Sovyetlere, sosyalistlere, devrimcilere solculara karşı mücadele içinde eğitildiler. Emperyalizm her zaman durumdan vazife çıkartarak yoluna devam etti. Belli bir noktaya gelince, İslam ı “terörist, radikal ve ılımlı İslam” olarak bölmelere ayırdı. “Terörist İslam” olarak belirlediklerine savaş açtı. Halbuki “ terörist” dedikleri Afganistan da Sovyetler Birliğine karşı silahlandırdığı, ABD’ e den başka ülkelerin elinde bulunmayan “Stinger füzeleri” verdiği İslami örgütlerdi.

Sovyetlerin Afganistan dan çekilip, yıkılmasından sonra, onlarla işi bitince, 11 Eylülü düzenleyerek “terörist” ve düşman ilan etti. Bu bağlamda, hiçbir ayrım yapmadan “İslam terörü” diyerek İslam dünyasına “Haçlı seferleri” başlatmayı planladı. Ortadoğu ya yönelik olarak BOP’ u kurdu. Önce Afganistan ı sonra Irak ı işgal etti. Suriye yi hedef tahtasına oturttu. Fakat Irak da batağa gömülünce planı bozuldu, BOP da işlevsiz hale geldi. Ama işi bitmedi. BOP planı Irak da bozulunca B- planını devreye soktu. “Arap baharı, Arap devrimi” gibi başka planlarını hayata uyarladı. Söz konusu plan doğrultusunda, Libya yı dağıttı, Mısır, Yemen, Tunus gibi ülkelerde yine kendi eseri olan otuz kırk senelik diktatörlükleri yıktırdı. Bunları cunta ile değil halkların eli ile yaptı. Fakat henüz hiçbir istikrar yok. Sağlanacak gibi de gözükmüyor.

Mısırda iktidar iki kere el değiştirdi. Her ikisinde de özne halktı. Ama halkın eline hiçbir şey değmedi. Her iki iktidar değişiminde de halkın herhangi bir kazanımı olmadı. Mısır Halkı devrime gebe gibi gözüktü, her iki seferinde de çok sancılı doğumlar yaptı, çok kan kaybetti, ama kucağı boş kaldı. Her doğması sırasında emperyalizm ve onun iş birlikçisi Mısır ordusu çocuğu halkın önünden kaldırıp bir başkasına verdi. Birincide Mursi ye ikincide Sisi ye verdi. Mısır Halkı çekmiş olduğu o kadar acılara rağmen, mecazi anlamda: koynu dolu fakat kucağı boş kaldı. Bunlar yaşanarak da görmüş olduğumuz son derece somut verilerdir. Bu verilerin toplamı emperyalizmin: İslam ı İslam ülkelerinin halklarına karşı bir sömürü aracı olarak değerlendirdiğinin somut örnekleridir. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Ama: gözüken köy kılavuz istemez halk deyiminde olduğu gibi her şey ayan beyan ortada.

Emperyalizm Türkiye de Sadece Bir İç Olgu Değil İslam ın da İç Olgusu Haline Geldi.,

Özetlemeye çalışmış olduğum bu tabloya büyük önder Mahir Çayan ın : emperyalizm bir iç olguya dönüştüğü bilimsel tespitini de eklerseniz, söylemek istediğim daha iyi anlaşılır. Aslında sadece Türkiye de değil bir bütün olarak İslam ın İç Olgusu haline geldi. Emperyalizm iş birlikçi ülkelerde, artık sadece ekonomik- politik ve pedagojik olarak bir iç olgu değil, toplumun inanç boyutu ile de bir iç olgu durumuna gelmiştir. Somut olarak da gördüğümüz gibi, emperyalizm sadece toplumların yönetim sistemini yönetmek, yönlendirmekle yetinmiyor. İnanç dünyalarının da içine giriyor, onları da sermayenin çıkarı doğrultusunda dizayn ediyor. İnançların da iç olgusu haline geliyor. Bizim kuşak devrimciler bu gerçeği yaşayarak da gördü. Alevilerin içinde çok sayıda Hızır Paşalar yarattılar. Örneğin 12 Eylül faşizmine ön gelen süreci Alevileri katlederek organize ettiler, 12 Eylülden sonra Kamer Genç i geçici parlamento da kurucu üye yaparak, İzzettin Doğan ı MDP’ nin kurucu ve MDP’ den Malatya Milletvekilliğine aday göstererek 12 Eylül sonrasında da Aleviliği faşizme ortak ettiler.

Emperyalizmin İslam ın bir iç olgusu haline gelmiş olduğu bu konjonktürde emperyalizme karşı eski tarz mücadele yeterli olabilir mi? Olamayacağı çok açık. 68-78 kuşağı devrimciler dünyada ( benim bu mukayeseyi yapma şansım oldu dünya da okuyarak da görüşerek de tanımadığım devrimci örgüt hemen hemen kalmadı) en direngen mücadeleyi verdiler, çok büyük zorluklara ve acılara katlandılar, akıl almaz fedakarlıklar yaptılar. Ama geldiğimiz yer belli. Kuşkusuz 20. Y. Yıl devrim sürecinin bizlere çeşitli “izim” lerle dayatmış olduğu ve bizimde yapmış olduğumuz bir çok yanlışımız da oldu. Ama en çok da inanç alanındaki yetmezliklerimiz bizleri yenilgiye sürükledi. Bu gerçeği yenilgiden sonra daha iyi gördük. Emperyalizm Bütün İslam aleminde İslam ı sömürüsünün önemli bir kalkanı haline getirdi. Bakın Erdoğan a, yeri geliyor “dört dörtlük Alevi” oluyor, yeri geliyor “Cem Evi cümbüş evi” diyor. yeri geliyor sünni ideolojisine esir düşmüş bir sünni savaşçısı oluyor, terörün dini imanı, ulusu olmaz diyor, Suriye de teröristlere canla başla yardım ediyor. Bütün bunlar İslam ın şemsiyesi altında ve İslam ın zırhına bürünlerek yapılıyor.

Bir din, iman, inanç sahibi çıkıp da Erdoğan a: sen dört dörtlük Sünni oldun Sünniliği emperyalizme peşkeş çekmekten başka Sünnilere ne yüz ağarttın ki; dört dörtlük Alevi olup da Alevilere ve Aleviliğe ne yüz ağartasın diye sorup : haydi oradan demiyor? Senin işin gücün dini, imanı ve tüm inançları emperyalizme pazarlamaktır diyen yok. Sünniliği pazarladı yetmedi şimdi de “dört dörtlük Alevi” olup bu sefer de Aleviliği pazarlayacak… Allah doyursun!

Bütün Bunlara bakarak İslam a savaş açacak değiliz. Zaten açılsa da işe yaramaz, mücadele zarar görür. İşte burada doğanın diyalektik yasası, karşıtların birliği kanununu harekete geçirdi. Emperyalizm tarafından örülmüş sömürücü, iş birlikçi, acımasız, zor ve zorbacı İslam duvarından gedik açacak bir karşıt yarattı. “Anti Kapitalist Müslümanlar” topluluğu hareketi. Anti kapitalist Müslümanlar, buraya kadar özetlemeye çalıştığım, İslam ın harcı ile yapılmış olan sömürü duvarına çok önemli bir darbe vurdu ve vurmaya devam ediyor. Devrim mücadelesinin yukarda değinmiş olduğum inançlara yönelik yetersiz kaldığı çok önemli bir yetmezliğini yeterli hale getiriyor.

68 kuşağından bu güne kadar, devrimci hareket, hiçbir sürecinde emperyalizmin İslam ın harcı ile örmüş olduğu duvardan bir gedik açamadı. Ta ki İslam ın kendi yapısı içinde ve onun rahminden anti kapitalist Müslümanlar doğana kadar. Artık bu gün Türkiye de iki İslam örneği var. Birisi emperyalizmin iş birlikçisi, sömürücü, yiyici, baskıcı, zor ve zorba olan ve kendini İslam ın hamisi olarak gören Erdoğan ve gibileri; bir de sömürüye, zulme, zora, zorbalığa karşı duran bir İslam. Bu güne kadar Müslüman halkın önünde tek seçenek vardı : İslam iktidarı… Geçmişte Erbakan sonrasında da Erdoğan. Her ikisi de anti- kapitalist değildi. Tersine kapitalizmin sömürüsünün kahyalığını yapıyorlardı. Ama bu gün her ikisinden de farklı olan, bir İslam alternatifi üretilmiş durumda. Esasında üretilmekten çok İslam ı aslına döndüren : anti kapitalist İslam hareketi var. Kapitalizme karşı mücadele eden bir devrimci bu durumda ne yapar, nasıl tavır takınır?

Hala İslam ın ne olup olmadığını mı tartışır, yoksa zaten bunu layığı ile ve de anti kapitalist bir bağlamda Müslümanlık adına tartışanı ve etkin hale getirmeye çalışanı mı destekler? Emperyalizm İslam ın da bir iç olgusu haline gelirken doğal ve zorunlu olarak, diyalektik yasa gereği kendi devrimci karşıtını anti- kapitalist Müslümanları da yarattı. Onu desteklemeyen, onunla yan yana bir arda yaşamının yol ve yöntemini yaratmayan devrimci değildir. Siyasette “anti kapitalist Müslümanlara” güven ya da güvensizlik söz konusu olamaz. Siyaset güven üzerine kurulamaz. Siyaset ezilen halkların inançların ve sınıfların çıkarı üzerine kurulur. Anti kapitalist Müslümanlarla yapılması gereken de budur.

Teslim TÖRE

531 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir