Alman Medyası Münih NSU Davasına Girmeyerek Protesto Etmelidir

Almanya’da NSU (Nasyonal  Sosyalist Yeraltı ) örgütü cinayetlerinin görüleceği  17 Nisan davası başlamadan komediye dönüştü.
2000-2007 tarihleri arasında 8’i Türkiye kökenli, 1’i Yunan ve diğeri de Alman olmak üzere 10 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Nazi yanlısı faşist NSU davası 17 Nisan’da Münih Eyalet Mahkemesi‘nde başlayacaktır.
Bu davada tüm dünyanın gözü Almanya’nın üzerinde olacaktır.
Dünya kamuoyunun uzun zamandır dikkatle takip ettiği Almanya‘daki NSU davasına başlanmadan skandal bir gelişme yaşandı. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi‘nin kararıyla davayı izleyecek basın mensupları için „ eşitlik ilkesi“ gözardı edilerek tarihi ve önemli bir davanın tarafsızlığına da henüz  başlamadan gölge düştü. Yani davayı izleyecek göçmen medyası için sabit yer uygulaması gözardı edildi.
17 Nisan’da başlayacak NSU davasında hiçbir ” yabancı kökenli” gazeteci ve basın mensubu salonunda yer almayacak. Akreditasyonu kabul edilenler arasında dünya basın kuruluşlarından Alman olmayanlar dışındaki basın mensuplarının olmaması ciddi kuşkuların doğmasına yol açmaktadır.
Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nin anti-demokratik ve ayrımcı uygulamasına yönelik tepkilerin artması üzerine  Bavyera Anayasa ve Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi Başkanı Karl Huber, bir açıklama yapmıştır. Davanın izlenmesi için onaylanan 50 kişilik gazeteci listesinin kesinlikle değişmeyeceğini birkez daha belirtmiştir.
Münih Eyalat Mahkemesi akreditasyon uygulamasını gözden tekrar geçirmelidir, yoksa affedilmez bir hukuki hatanın ve skandal kararın mimarı olarak anılacaktır.
 
NSU Cinayetleri Yıllarca Neden Çözülemedi?
Avrupa’nın en gelişmiş bir ülkesi olarak tanınan Almanya’da göçmenler hala saç renklerinden ve farklı ülke kökenlerinden dolayı yer yer Nazi yanlısı ırkçı-faşit yapıların hedefi durumundadırlar. 1990 yılından günümüze kadar  182 kişinin ırkçı saldırılar sonrası Almanya’da  katledildikleri resmen belgelenmiştir.
2000-2007 yılları arasında NSU cinayetleri sonucu katledildiği basına yansıyan 10 kişinin tarihi davasında , göçmen medyasının görmezden gelinmesi, sıradan bir olay değil  inanılmaz bir skandaldır.
Kanlı tarihiyle milyonlarca yahudiyi,  komünisti , sosyal demokrat ve farklı yaşam tarzı olanları hunharca katletmekten dolayı yüzleşmis olan  bir Almanya için, Münih Mahkemesinin bu ayrımcı ve skandal uygulaması elbette ki utanç  vericidir.
2004 yılındaki 22 kişinin yaralandığı Köln Keupstr deki bombalı olay başta olmak üzere hemen her ırkçı saldırı ve öldürme olayı sonrası suçlular ve katiller polis tarafından göçmenler arasında aranmıştır. Mağdurlar, birçok olayda ne yazık ki, suçlu sayılarak çeşitli takibatlara ve polisiye baskılara maruz kalmışlardır.

Alman Yargısının, Polisinin, İstihbarat Örgütü ve de Federal Hükümetin  bu baskılara maruz kalan tüm göçmenlere tüm dünya kamuoyu önünde özür borcu vardır.
Almanya gibi „polis devleti“  olarak dünya kamuoyunda tanınan bir ülkede olayların failleri uzun seneler „döner cinayetleri veya mafya hesaplaşması“  yalanıyla mağdur edilmiş, öldürülmüş göçmenlerin yakınları arasında aranarak, gerçek Nazi katilleri her defasında görmezden gelinmiştir.
Birçok olayda da açığa çıktığı gibi ırkçı katiller Alman istihbarat örgütüyle ya işbirliği halindedirler, yada ciddi anlamda maddi destek görmüşlerdir.  NSU Cinayetlerini araştırma komisyonunun kamuoyuna yansıyan raporları Türkiye’deki Susurluk raporlarını hatırlatmaktadır.
Türkiye’deki derin devletin suçları Susurluk kamyon kazası   (1996) sonrası nasıl ki, tüm kamuoyu tarafından bilinir olmuşsa, Almanya’da (4 kasım 2011 Eisenach) da  iki örgüt mensubunun  „intiharı ile başlayan  „ yeni süreç“  devlet destekli  NSU canavarının varlığını kamuoyuna dayattı.
Hergün yeni bilgi ve belgelerin açığa çıkmasına rağmen kamu teşkilatı ve devlet kedemelerindeki  sorumlu  yetkililerin kimlik bilgileri „sır“ olarak saklanmaktadır. Çoğu kez önemli istihbarat belgelerinin“ imha edildiğinden“ söz edilerek adeta katillere destek veren resmi makamlar Türkiye’de olduğu gibi korunmaktadır.
KACHELMANN DAVASINDA NEDEN ÇiFTE STANDARTLI DAVRANILDI ?
2,5 yIl önce ( 2010 Eylül) bir taciz davasından yargılanan İsviçre vatandaşı Kachelmann’ın Mannheim Eyalet Mahkemesi’nde “sanığın İsviçre vatandaşı olması” gerekçesiyle isviçreli basın mensuplarına 10 kişilk yer ayrılarak başından itibaren bir öncelik dikkate alınmıştı. Almanya’da bir yerel Radio’da çalışan  basın mensubu Kachelmann taciz davasında “Kachelmann’ın İsviçre vatandaşlığı gözönünde bulunduruldu”  denilerek “eşitlik ilkesi” dikkate alınmıştı. Toplam 48 basın mensubunun akredite edildiği davada, 10 yer isviçreli basın mensuplarına ayrılmıştı.
NSU davasındaki öldürülenlerin 8’inin Türkiye kökenli diğerininse Yunan vatandaşı olması neden dikkate alınmamaktadır?
Göçmen Medyası mensuplarına böylesine önemli bir davada İsviçreli „Kachelmann“ örneği  dikkate alınarak mutlaka sabit yer verilmelidir. Tersi bir uygulama Almanya’daki  hukuk sisteminde şeffaflık ilkesine gölge düşürecektir. Çifte standartlı uygulama tartışmasına yol açacaktır.
Geçmişte göçmen kökenli örgütlerin yasaklanması  konusunda tereddüt etmeyen Federal  İçişleri Bakanlığı ve Yargısı , bugün NPD gibi diğer yabancı düşmanı,  ırkçı-faşist parti ve örgütleri yasaklamada  „demokrasi „ adına tereddüt etmektedir. Yine geçmişte göçmen kökenli örgütler mensuplarını „güvenlik gerekçesiyle“  yargılamak için „sıfırdan bina yapan“  Almanya (Düsseldorf) bugün göçmen medyaya  yine „ demokrasi“ adına kapı  dışarı diyebilmektedir.
Avrupa’da yaşayan Sürgünler olarak NSU davasının takipçisi olacağız. Ülkesini hangi gerekçeyle olursa olsun terkederek Avrupa’ya gelen göçmen kardeşlerimizin sürgünlük koşullarındaki yaşadıkları zorluklara sessiz kalmayacağız.
 Münih Eyalet Mahkemesi’nin Göçmen Medyasına karşı uyguladğı ayrımcı ve  anti-demokratik uygulamasini şiddetle kınadığımızı açıklıyoruz.
Bu anti-demokratik kararı Solingen ve Mölln vahşetlerini yaşamış bir ülkenin Yargısı için yüz karası olarak değerlendiriyoruz.
Dünya kamuoyunun dikkatle izlediği önemli bir ırkçılı ve insanlık suçu davasını basit bir formalite uygulaması olarak açıklayarak mağdurların sesi olacak Göçmen Medyasını mahkeme dışında bırakmak, ırkçı canillere güç verecektir  ve mahkemenin tarafsızlığına gölge düşürecektir.
Zaman geç olmadan bu yanlış ve anti -demokratik karadan vazgeçilmelidir.
17 Nisan Münih Davasında Göçmen Medyasına sabit yer verilmelidir.
Göçmen Medyası için „yer darlığı“ söz konusuysa, Mahkeme daha büyük başka bir yere taşınmalıdır.
Uluslararası Af Örgütünü (ai), Almanya Gazeteciler Birliğini (dju) ,Göç ve Uyumdan sorumlu bakan ile tüm demokratik Parti liderlerini, vekillerini ve insan hakları kuruluşlarını olaya karşı duyarlı davranmaya çağırıyoruz.
Göçmen Medyasının içeri alınmadığı bir Mahkemenin tarafsızlığı tartışılmalıdır.

Alman Medyası sesimiz kulak vererek Göçmen Medyasının alınmadığı bir salonda yer almamalı ve Mahkemeyi protesto etmelidir.NSU-MAHKEME-SALON

547 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir