30 Eylül 2015
1973-1976 yılları arasında Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Çocuk Biyokimya Laboratuarında çalışmıştım. Yaptığım işin kimyagerlikle pek ilişkisi yoktu ama bu durum umurumda değildi. Parası iyiydi ve iş de gece olduğu için zaman olarak da uygundu.
O yıllarda kan şekeri tahlilinin yapılması yaklaşık yarım saat sürerdi. Bu zaman kan laboratuara ulaştıktan sonra geçerliydi. Şekeri çok düşük çocuklar için doktor “sonuç daha çıkmadı mı” diye ikide bir telefon eder, arkadaşlardan birisi de “boyacı küpü mü bu!” diye cevap verirdi. Belirli bir zaman gerekiyor, küpe daldırıp çıkarmayla olmuyordu.
Mutlaka o zamandan beri tahlil yöntemi değişmiştir, zaman kısalmıştır.
Geçtiğimiz hafta Halkevi’nde mültecilerle ilgili bir panele katıldım. Konu özellikle Suriyelilerle ilgili olarak Almanya’da oldukça güncel… İnsanlar anlattıklarımı hayretle dinlediler, ben de bu hayrete biraz hayret ettim.
Aslında alışmış olmam gerekirdi ama yine de hayret ettim.
Bilgi olarak onların bilmediği bir şey söylemedim. Tek fark, bilgiyi birleştirip ortaya bir tablo çıkarmaktı.
Herkes Akdeniz’i Libya’dan İtalya’ya ya da Ege Denizi’ni Bodrum’dan Kos’a geçmek için insan kaçakçılarına para verilmesi gerektiğini biliyordu. Akdeniz için ücret en az 3000, Ege için en az 1000 Dolardı. Cesedi kıyıya vuran ve fotoğrafı dünyaya yayılan Aylan Kurdi’nin kendisi, annesi ve kardeşi boğulmuş, babası kurtulmuştu. Babasının açıkladığına göre dört kişi için 4000 Dolar vermişlerdi. Para Kanada’da yaşamakta olan haladan gelmişti.
Buradan çıkan sonuç, Yunanistan’a geçerek Avrupa’ya ayak basabilen mülteci, parası olan mülteciydi. Yunanistan’dan Almanya’ya kadar gidilecek uzun yol için yanında mutlaka daha fazla para bulunuyordu. Ancak belirli bir miktar parası olan insanlar –ölüm tehlikesi de olsa- yola çıkabiliyordu. Parası olmayan bir yere gidemiyordu.
Bu para ya akrabalardan bulunuyordu, ya Suriye’den gelirken getirilmişti, ya çok ucuz işlerde çalışılıp biriktirilmişti… Kadınlar için fuhuş da para biriktirmenin yollarından bir tanesiydi.
Bir başka konu, mültecilerden herkesin faydalanmasıydı. Oda kiraları fahiş miktarlara yükselmişti, mülteci emeği çok ucuz olarak kullanılıyordu, fuhuş piyasası alt üst olmuştu.
Aynı durum Afrika’dan mesela Senegal’den çıkarak Libya’ya gelen ve buradan motorla İtalya’ya geçmeye çalışan mülteciler için geçerlidir. Yaklaşık 1000 km. yolu gitmek ve kaçakçıya gerekli parayı vermek için yeterli paraya sahip olunması gerekiyor. Ve tabii yol boyunca soyan soyana… Polis, jandarma ve sahil güvenliğin de payını aldığına şüphe yok… Aynısı Türkiye için de geçerlidir.
Türkiye’nin artan oranda mülteci ülkesi haline gelmesi de bir başka konuydu. Son birkaç yılda ülkeye Suriye, Afganistan ve Irak’tan üç milyondan fazla mülteci gelmişti. Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi olmayan ülkelerden gelenlere mülteci statüsü vermediği için bu insanlar kısa sürede ülkeden gitmek istiyorlardı. Bunun için gerekli paranın bulunması da yetmiyordu, büyük tehlikelerin göze alınması gerekiyordu.
Kış geliyor, denizde hava bozdu ve Bodrum-Kos arası yirmi dakikalık geçiş süresinin ücreti de 2000 Dolar olmuş.
Birkaç kişi, “Bu konuyu neden yazmıyorsun?” dedi. Birdenbire aklıma “boyacı küpü mü bu!” demek geldi. Konuyu biliyorum ama kitap yazmak o kadar basit değil. Bir de bilgiyi toplayıp, düzenleyip yazmak bana göre değil. Yazdığım kitapta mutlaka benden de bir şeyler olmalı. Mevcut bilgiye yazanın da katkısı olmalı ki, kitap yazmanın anlamı olsun. Bu da kolay iş değil tabii…
Olur, dedim. Sonuçta yazmaya hayır diyemem ve diyelim 100 sayfalık kitabı bir ayda yazmam gerekiyor. Aksi durumda fazla sıkışacağım…
Başlangıçtan itibaren göç tarihinden kısaca da olsa söz etmek gerekecek…
Göç insanlık tarihinin ayrılmaz parçalarından bir tanesi…
İsteyerek göç, zorunlu göç ama sonuçta göç tarihin parçası durumunda…
Birkaç gündür kitabın planını şekillendirmeye çalışıyorum. Planda sorun, hangi bilgiyi alacaksın, hangisini almayacaksın? Son yıllardaki göçlerin öncekilerden farkları nedir konusu mutlaka işlenmeli…
Ek olarak, bir mülteci ve göçmen ülkesi olan Türkiye’de mültecilerin ve göçmenlerin hakları hakkında hiçbir şey söylenmeden bu ülke ne oranda demokratikleşebilir?
Bu konuda büyük bir ilgisizlik bulunuyor.
Başlayalım bakalım
372 kez okundu.