ERMENİLER ERDOĞAN VE GİBİLERİNDEN “ÖZÜR” BEKLEMEK YERİNE …

0,,1559222_4,002015’ e bir kala şoven ve faşist Türkler, Ermeni düşmanlığını açık bir şekilde ifade ederken kendine: demokrat, aydın, ilerici diyen bazıları da Erdoğan ‘a soykırımın yüzüncü yılında “hiç olmazsa bir özür dilemesi” temennisinde bulunuyorlar. Kuşkusuz Ermenilerin çok önemli kısmının da bir ”özür” beklentisi vardır. Tabi ki Ermeniler çoktan beri böylesi bir beklenti içindeler. Çünkü “özür” en azından bir kabuldür de. Soykırımın aleni bir kabulüdür. Ancak Ermeni soy kırımının kabulü ve de bu bağlamda “özür” dilenmesi sorunun çözümü için yeterli değildir. Ermeni soy kırımı, Hitler Almanya sının Yahudilere uygulamış olduğu soy kırımdan farklıdır. Tabi ki soy kırım nerede ve hangi topluluğa karşı yapılırsa yapılsın nitelik itibarı ile aynıdır, büyük bir felakettir. .

Ancak Almanya, Yahudilerin ana vatanı değildi. Yahudiler Almanya ya sonradan gelmiş, orada “avuslandır” (yabancı) durumundaydılar. O nedenle Hitler faşizmi Yahudilere soy kırım uyguladı, fakat ana vatanlarına el koymadı. Ama Türkiye ya da Anadolu Ermenilerin anavatanıdır. Türkler oraya sonradan gelmişlerdi. Türkiye de uygulanan soy kırımla; hem Ermenilerin başına büyük bir “felaket” getirildi, hem de Ermenilerin Anavatanlarına el konup anavatanlarından sürüldüler. Vatansız bırakıldılar. Soykırım için “özür” elbette bir şeydir, ama hem soykırıma uğratılmış, hem de vatanına el konmuş, ana vatanından sürülmüş olan Ermeniler için “özür dilemek” yeterli değildir ve de yetmez! “Özür” le birlikte ortak vatan yaratmak bakımından sağlam ve sağlıklı bir barış ve ona denk bir formülasyon bulmak gerekir. Ermenilerin, Kürtlerin, Süryanilerin, Arapların, Lazların, Çerkezlerin Türkiye de var olan bütün ulusal kimlik topluluklarının Türkiye yi ortak vatan yapacak bir formül bulmaları gerekir.

Bana göre bunun en doğru formülü : ülke üzerine her hangi bir ulusal çit koymadan, soy kırım zor ve zorbalık nedeni ile Türkiye den göçmek ya da kaçmak zorunda kalmış olan her kes ve onların torunları, torunlarının torunlarından isteyen her kesin tekrardan Türkiye ye dönme hakkının olması ve gelen her kesin Türkiye nin neresinde isterse orada yaşamasının sağlanması formülüdür. Ortak vatan ancak ve ancak ulusal çitler ortadan kaldırılınca yaratılabilir. Önce Türkiye de sonra da Ortadoğu da bu formülü uygulanmadan Türkiye ve bölge rahata, huzura ve dinginliğe kavuşamaz.

Türkiye nin doğal dokusunu oluşturan, soy kırıma uğramış Ermeniler, Süryaniler gibi ulusal kimlikli topluluklar, Ezdiler, Aleviler, Dersimliler gibi inançlarından dolayı zulme uğramış, kültürel soy kırım yaşamış olan inanç mağdurlarının, Lazlar, Çerkezler, Kürtler gibi çeşitli yöntemlerle asimilasyona tabi kılınmış halk toplulukları, yeniden toplumsal yapılanmada ki yerini almalıdırlar. Aksi halde dokusu ve dengesi bozuk, dolayısı ile de huzur ve sükunetini kaybetmiş bir ülke olmaktan kurtulmak mümkün değildir. Sınırları, iç toplumsal doku ve dengeleri, inançsal, ulusal vb. bakımdan doğal yapısı üzerine oturtulmamış olan bütün ülkeler sorun yaşıyor. Kanlı kavgalarla boğuşuyor. Bölgemiz bunun en somut bir örneği durumunda.

Çağ değişti, kapitalizmin eşitsizlik yasası değişti, dünya bir küresel kapitalizm konumuna ulaştı. İlk kapitalist olan ülkeler, dinden reform yaptı, Rönesans uyguladı, ulusal sınırları tümden kaldırdı. Türkiye hala Ermenilerin, Süryanilerin gasp etmiş oldukları Kiliselerini, eğitim yerlerini iade edip “özür” dilemek yerine iade ettiklerini bir nimet bağışlamış gibi yapıyor, iade etmediklerinin de gerekçelerini sıralıyorlar ( ! ) Kuşkusuz ulus devletler hala var. Ancak ulus devletlerin temel taşı olan ulusal çitler, koloniler, din bezirganlığı vb. gibi faktörler ya tümden kayboldu ya da çok silikleşti.

AB’ de görüldüğü gibi, ulus devletlerin alternatifi olarak da AB federasyon ya da konfederasyonunun alt yapısı ve temel taşları özenle örülüyor. Türkiye sözüm ona bu birliğin üyesi olmaya çalışıyor ama, hala “kardak” için savaş çıkartmaya, Kuzey Kürdistanı yok saymaya, Ermeniler, Süryaniler gibi gayrı Müslüm ve bu ülkenin kadim ulusal toplulukların gasp edilmiş haklarının iadesini sadaka gibi görmeye devam ediyor. Evet Ulus devlet AB de de var. Ama AB’ de de ulus devlet aşınıyor, aşındırılıyor, yerine enternasyonal bir yapı örülüyor, Türkiye de ise ulus devlet her geçen gün biraz daha gücendiriliyor. Burada açık ve net bir terslik var. Bu tersliğin giderilmesi gerekiyor. Bu tersliğin giderilebilmesi için geçmişte yapılmış olan soy kırımdan dolayı Ermenilerden, Süryanilerden “özür” dilenmeli fakat “özür” ile yetinilmemeli. “Tehcir” kanunu ile sürgün edilmiş olan bütün Ermeniler, Süryaniler ve diğer sürgünlerin ülkelerine geri dönmelerinin yönetimde söz, karar ve yetki sahibi olmalarının yasal, anayasal ve pratik olarak yapılması gereken her şey yapılmalıdır.

Besbelli ne Erdoğan ve Hükümeti, ne de başka bir başbakan ve hükümet bunları gönüllü olarak yapmayacaktır. Yapmayacaktır, çünkü dünyanın toplumsal ilerleme sürecine Türkiye asla ayak uyduramıyor, momenti yakalama konusunda bir adım bile atmıyor. Sadece dünyanın toplumsal ilerlemesinin peşinden bir yarı canlı cisim gibi sürükleniyor. İlerlemenin motor gücünün bir parçası olmaya asla yanaşmıyor. Bu somut durum karşısında “özür” vb. gibi beklentilere düşmeden başta Ermeniler olmak üzere, hakkını hukukunu kaybetmiş olan bütün ulusal ve dinsel topluluklar demokrasi, hak ve hukuk mücadelesinde birleşmeli, demokratik mücadelenin bütün alanlarını azim ve kararlılıkla doldurmalıdırlar. Hak, hukuk, adalet, özgürlük isteyen her kesin: Özgürlük Hareketinin bedelini ödemiş fakat henüz karşılığını tam alamamış ve kararlılıkla devam ettirmiş olduğu mücadelesi ile gereken zeminlerde birleşip bütünleşerek hem herkesin kendi kazanımlarını elde etme, hem de ülkeyi ve bölgeyi huzur ve dinginliğe kavuşturmaya çalışması gerekiyor.

Unutmamak lazım tarih her zaman insana fırsat hakkı tanımaz. Ezilen sınıf, ulusal topluluk, inanç kitlesi gibi güçler tarihi fırsatlarla çok nadiren karşılaşırlar. Böylesi bir fırsat bir kere yirminci yüz yılda doğdu. Söz konusu fırsat 20. Y. Yılın demokratik devrim ve sosyalist devrimleri ile değerlendirilmeye çalışıldı. Bu devrimlerle klasik sömürgecilik sistemi çökertildi, fakat yerine yeni sömürgecilik sistemi kuruldu. Sosyalizm adına feodalizm bütün dünyada ortadan kaldırıldı ama yerine sosyalizm değil devlet sosyalizmi yöntemi ve yolu ile kapitalizm üretildi. Sosyalizm sanılan şeyin yıkılması sonucu da kapitalizm küreselleşerek dünya imparatorluğu bir sisteme büyüdü.

Sonuç itibarı ile ; insan topluluğu, 20. Y. Yılda olduğu gibi bir sınıfın değil, insan ve insani değerler sahibi (doğa koruyucuları, sınır tanımayan doktorlar, hukukçular, insan hakları savunucuları, işçiler- emekçiler, feminizm, gençlik vb.) her sınıf ve katmandan oluşan sınıf ötesi bileşenlerden mukim bir mücadele sürecine girdi.

18. ve 19. Y. Yıllar burjuva devrimler, 20. Y. Yıl proleter sosyalist, demokratik halk ve ulusal kurtuluş devrimleri çağı oldu. Ama sosyalizm adına kurulanların tümü yıkıldı. 21. Y. Yıl dünyası henüz devrim durumuna değil, ama devrimci duruma gebe bir dünya konumunda. Bu devrimci durum, 20. Y. Yıldaki gibi tek tek ülkelerin değil dünyanın gebe olduğu bir devrimci durumdur. Öncüsünün ise, bir sınıf ve bir sınıfa ait homojen hiyerarşik, yapıda ki örgüt olmayacak gibi gözüküyor. Bütün veriler, organize biçiminin: sürecin sınıf ötesi, fakat sömürülen sınıfında içinde olduğu, insani değerler topluluğunun heterojen nitelikte, löse şekilde yapılandırdığı bir koalisyon olacağına işaret ediyor. Devrim süreci 20. Y. Yıldaki gibi devrimci durumun kısa süre sonra devrim anına büyümesi gibi bir seyir izlemiyor. Devrim: geleceğin sistemi ; kapitalizmin ana rahminde oluşurken, geleceğin toplumsal sisteminin demokratik yapısı da aynı süreçte şekilleniyor. Devrim anı da buna denk, kendine özgü bir diyalektik olgunlaşma süreci izliyor.

Dünya toplumsal ilerleme sürecinin bu konjonktürel ortamında, bölgede özgürlük mücadelesinin kazanmış olduğu bu boyutta, soy kırımın yüzüncü yılında Ermenilere “özür” yetmez. Tabi ki diğer zamanlarda olduğu gibi “özür” konusunda da “yetmez ama evet” çiler çıkacaktır. Ama olsun, çıksınlar. Onlarla bozuşmadan, sadece Ermeniler değil, fakat Süryaniler, ezdiler de dahil “tehcir” adına sürgün edilenlerin çocuklarının ve torunlarının geri dönmeleri için mücadeleye devem etmek gerekir. Bu tarihi fırsat mutlaka değerlendirilmelidir. Yeni bir dünya yaratmak, onu kardeşlik, dinginlik, özgürlük, insanlık, mutluluk, huzur gibi motiflerle bezeyebilmek için geçmişin bütün olumsuzluklarından “evetsiz, amasız” bir şekilde kurtulmak lazım. Geçmişin bütün günahlarından arınmak için “özür yetmez” deyip, kimseden de “özür” beklemeden mücadeleye devam demek gerekiyor.

 

Teslim TÖRE

 

 

646 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir