Önce kendimden söz etmem gerekirse; Ben cezaevinden çıktıktan sonra Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na (THİV) başvuruda bulundum. Bedenimdeki ve ruhumdaki işkence izlerinin tespiti için hareket etmelerini talep ettim. Bunun üzerine bütün bedenim ve ruhsal durumum hekimler tarafından denetim altına alındı. Ve sonucunda benim anlatımlarımla hekimlerin bulguları arasında ortak bir nokta tespit edildi. 1977’den bu yana gördüğüm işkencelerin tespiti bir biçimde ortaya çıktı. Bu tespitler rapor haline geldi, rapor da 12 Eylül yargılamalarının sürdüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne avukatımız, yani THİV’in avukatı Senem Doğanoğlu tarafından sunuldu. Bu geriye dönük bir işkence tespitiydi.
Benim yaptığım bu girişimi bütün 12 Eylül mağdurları da yapabilir. Bu yapacağımız eylem kişiliğimize yönelik baskıları tarihe geçirmek, tarih önünde 12 Eylül’ü yargılayabilmektir. 12 Eylül yargılamasının gerçek anlamda müdahili olmaktır.
12 Eylül sürecinde gözaltına alınıp da işkence görmeyen, zulme uğramayan hiç kimse yoktur. Bu nedenle bu yargılamaya müdahil olmak çocuklarımıza, torunlarımıza karşı bir sorumluluğumuzdur. Çünkü bizler hala bedenimizde, ruhumuzda işkence izleriyle birlikte yaşıyoruz. Bunu tarihin karanlığına gömme hakkımız da yoktur. Karanlığa karşı direnmek, mücadele etmek tarihsel bir sorumluluktur. Bu bir edebiyat değil, her gün yaşadığımız sıkıntıların bir anlamda sizlerle paylaşılmasıdır. Aynı zamanda insan kimliğimizin geleceğe bırakacağı bir mirastır. Hepimiz biliriz ki insanla hayvanlar arasındaki temel ayrışma insanların planlayıcı ve politik özelliğidir. Bu özelliğimizi gelecekle bütünleştirmek her mağdurun temel insani görevidir. Bu görevden kaçınarak “efendim bundan bir şey çıkmaz” demek hem kendimize haksızlık hem yıllarca verdiğimiz mücadeleye haksızlıktır. Eğer biz geleceğin kurulmasında söz sahibi olmak istiyorsak bu tarihsel rolümüzü oynamak zorundayız.
Belki de oynayacağımız bu rol çıplak bedenimizle verdiğimiz mücadelenin tarihle yüzleşmesi olacaktır. Çocuklarımıza, torunlarımıza ne yaşadığımızın açıkça anlatılmasıdır. Bundan kaçamayız. Bundan kaçmak kendimizden kaçmaktır. Kendimizden kaçamayacağımıza göre tarihsel rolümüzü yerine getirmekle yükümlüyüz. Bütün 12 Eylül mağdurlarından ricam yaşadıkları acıları belgeleriyle tarihe geçirmeleridir. Yalansız, çıplak bedenimizle toplumun gözü önüne inerek mücadeleye devam etmemizdir. Dünden bugüne yürüdüğümüz yol, kurduğumuz köprüler, inşa edeceğimiz gelecek insanlığın ortak mücadelesiyle olacaktır. Özellikle ilerici insanların tarihte yüklendiği rolleri hepimiz biliyoruz. Acılar çekmişler, işkence görmüşler, canları pahasına düşüncelerini savunmaktan bir adım geri durmamışlar. İşte o miras bugün bizim önümüzde bize ışık tutuyor. Yer altındaki kemiklerimiz, bulunmayan cesetlerimiz, gördüğümüz işkenceler hepimizin ortak değeri, ortak mirasıdır. Bu mirasın kötü örneğini geleceğe taşımamak için bugün vereceğimiz mücadele çok daha önemli, çok daha değerlidir. Dünyanın her yerinde darbeleri yargılayan egemen sınıflar değil, halk olmuştur. Onun için bizler bugün bu göreve daha sıkı sarılarak geleceğin kurulasında söz sahibi olabiliriz. Yapmamız gereken de bu diye düşünüyorum.
Bu nedenle 25 Ekim 2013 tarihinde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan 12 Eylül duruşmasına herkesin katılarak geçmişle yüzleşme görevini yapmasını rica ediyorum.
Saygılarımla…
Tahir CANAN
540 kez okundu.