BASINA VE KAMUOYUNA ;
12 Eylül faşist darbesinin üzerinden tamı tamına 33 yıl geçti. Etkileri, zihniyeti sürüyor.
80 öncesinde Türkiye’de işçi-emekli sınıfların, devrimci demokrat güçlerin bir bütün olarak Kürtlerin emek, demokrasi, özgürlük mücadelesi giderek yükseliyordu.
Ülkeyi yöneten egemen sınıflar bundan rahatsızdı. Demokratik gidişatın önünü kesmek için önce ortamı yarattılar.
Maraş kırımı, 1 Mayıs katliamı, Kemal Türkler gibi toplum önderlerinin öldürülmesi, “sağ-sol çatışması” denilen faşist saldırılar bu amaca yönelikti. Faşizm adım adım tırmandırıldı.
O yılların –bugün de varlığını sürdüren ve başımıza demokrasi havarisi kesilen – büyük basın bu planın destekçişiydi.
“Anarşi”, “terör”, “can güvenliği” denilerek toplumun büyük çoğunluğu diktacı, baskıcı bir rejime heveslendirildi. Böylece Generaller, tankla, topla, süngüyle cuntayı dayattılar.
Devrimcileri, Komünistleri, Kürt yurtseverlerini “kökü dışarıda” olmakla itham eden Cuntacı Generaller için Amerika Dışişleri şöyle açıklama yapıyordu: “Bizim çocuklar başardılar.”
Amerikan çocuklarının başarılarına bakalım:
Anayasa askıya, insan hakları ayaklar altına alındı. Meclis, Siyasi Partiler, Sendikalar, Meslek kuruluşları, Demokratik kitle örgütleri, gençlik ve kadın dernekleri kapatıldı. İlerici-demokratik, sosyalist gazete ve dergiler yasaklandı. Faşist olmayan tüm basına ağır sansür uygulandı.
Yüzbinlerce insan gözaltına alındı, tutuklandı. Parti liderleri, sendika yöneticileri, barış ve özgürlük yanlısı aydınlar, gençlik önderleri, Kürt yurtseverleri idamla yargılandı.
Milyonlarca insan fişlendi, onbinlercesi işten çıkarıldı.
Ülke boydan boya toplama kampına çevrildi. Stadyumlar, okullar, hastahaneler kışlaya çevrildi. Diyarbakır, Mamak, Metris cezaevleri saygon zindanlarını, Nazi işkencehanelerini aratır oldu.
Kürt köyleri bombalandı, sivil halka zulüm dayatıldı, göçe ettirildi, zorlandı. Gençler idam edildi. Erdal Eren idam edildiğinde, Taksim-Gezi Direnişine çıkanlarının en gencinin yaşındaydı.
Onbinlerce insan can güvenliği nedeniyle yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Çok sayıda siyasetçi, aydın, sanatçı, devrimci genç, Ermeni, Süryani, Ezidi inanç sahipleri düşüncelerinden, etnik ve kültürel kimliklerinden ötürü vatandaşlıktan çıkarıldı.
Kimisi 10 yıl, kimisi 20 yıl sürgünde kaldı. Kiminin 33 yıldır sürüyor.
Cuntanın emekçi halka faturası ağır oldu. 24 Ocak kararlarıyla “kemer sıkma” politikası dayatıldı. İşşizlik had safhaya ulaştı.
Cuntacı Generaller iktidarlarında sol’u ve devrimci halk muhalafetini ezerken gerici-faşist kesimlerin önünü açtılar. Milli eğitime bağlı tüm okullara, üniversitelere, bütün idari kademelere, polis teşkilatına, mahkemelere, medyanın köşe başlarına, kısaca hayatın her alanına bu kesimlerin kadrolarını yerleştirdiler. Bugün ülkede egemen olan güçler gökten zembille inmediler.
12 Eylül uygulamaları ve zihniyeti Roboski’de sivil insanları bombalamakla, Gezi direnişinde gençleri öldürmekle ve o yıllardan kalma yasaları değiştirmemekle, seçim barajını indirmemekle, Kürtlerin “ana dilde eğitim” talebine direnmekte sürüyor. Ama ilelebet süremez.
Biz sürgünler, mücadele azmimizi, umudumuzu yitirmiş değiliz. Kürt özgürlük hareketiyle emek mücadelesi veren güçler ve Gezi Direnişinin özgürlük kokan çok sesli ruhu bir nehir yatağında buluştukları gün, bu sel 12 Eylülün bütün kirlerini önüne katacak, her şey daha güzel olacak.
9 Eylül 2013
Avrupa Sürgünler Platformu /Meclisi
Yürütme Kurulu
512 kez okundu.