12 Eylül, bir krizin içinde yaşamakta olan uluslararası emperyalizmin de desteğiyle sermaye sınıflarının çıkarlarını korumak amacıyla egemen güçler tarafından, demokrasi güclerine karşı planlanmış, düzenlenmiş ve uygulamaya konulmuş bir darbedir.
12 Eylül 1980’de ordu, devlet olanaklarını kullanarak uzun süreli bir hazırlıkla oluşturduğu askeri bir darbe ile yönetime el koydu. Seçilmiş parlâmentoyu feshetti ve sınırsız bir güç ile ilerici, devrimci, sosyalist güçlere saldırdı. Zaten ırkçı devlet tarafından desteklenen faşist paramiliter güçlerin açık saldırısı altında olan ama buna karşı büyük bir direniş sergileyen, devrimci demokrat güçlere karşı kanlı bir süreç başlatıldı. 650 bin kişi gözaltına alındı, 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin idam edildi. Demokrat, ilerici, devrimci binlerce kişi işlerinden atıldı. Emperyalizm ve onun yörüngesindeki Türkiye egemen sınıfları toplumun yeniden dizaynı için elbirliğiyle sistematik bir çabaya giriştiler.
Aydınlığı karartmaya yönelik tam bir cadı avı başlatılmıştı. 14 bin kişi yurttaşlıktan atıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. 171 kişi gözaltında işkencede, yüzlerce kişi cezaevlerinde, sokaklarda ve dağlarda öldürüldü.
Düşünce ve basın özgürlüğü ortadan kaldırıldı. Cumhuriyet tarihinin en büyük kitap yakma eylemi gerçekleştirilerek tonlarca kitap yok edildi. Ve askeri üniformalarını çıkarıp sivil giysilerle iktidarı devam ettiren generaller ve varisleri, Askeri Cuntanın hazırladığı 800 civarında diktatörlük yasasıyla iktidarlarını sürdürmeye devam ettiler.
12 Eylül bugünün AKP-Erdoğan faşizmini de hazırlayan öncüllerden biridir. 12 Eylül sonrası siyasi islamın gelişmesi için özel bir çaba harcanmıştır. İmam Hatiplerin ve kuran kurslarının sayısı hızla artırılmıştır. Özal dönemiyle en üst düzeye taşınmıştır. Erdoğan faşizminin, 12 Eylül’ün “özünü kaybetmeden sürdürülen bir devamı” olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün bile hala daha aradan 37 yıl geçmesine rağmen, hukuk dışı 12 Eylül askeri mahkeme kararlarına dayanılarak insanlar yurt dışında interpol eli ile aranmaya devam etmektedir.
12 Eylül günümüzde daha şiddetli bir biçimde devam ediyor. Halklar yoksullaşırken, özellikle kürt halkı yok sayılıp katledilirken, emek daha çok baskı altına alınırken, farklılıklar tekçiliğe mahkûm edilmeye çalışılırken, savaşlar yaygınlaştırılırken sürgünlerin sayısı da hızla artıyor.
Bizler biliyoruz ki hangi nedene dayanarak gerçekleşirse gerçekleşsin, kendi topraklarını terk etmek zorunda bırakılmak, yani sürgünlük, iktidar güçlerinin dayandığı politik baskıların bir ürünüdür. Sürgünlük, insan onuruna yaraşır yaşam koşullarından mahrum bırakılan insanlığın, onurlu bir yaşamın olmazsa olmaz koşulu olan özgürlük arayışlarının dayattığı bir var olma biçimidir. Ve sömürü sistemini sürdürmek için baskıyı temel alan iktidarlar var olduğu sürece hem sürgünlük hem de sürgünlüğü yaratan koşullara karşı özgürlük mücadeleleri de hep var olacaktır. Ve dünyamızda özgürlük istemlerinin giderek büyümesini engelleyemeyen politik iktidarlar, geleneksel ya da modern hatta post modern darbeleriyle insanlığın bu yönelişini durdurmak için zulümlerini ne kadar artırırlarsa artırsınlar insanlığın umut dolu arayışını engelleyemeyeceklerdir.
Avrupa Sürgünler Meclisi, insanlık ayıbı olarak değerlendirdiği sürgünleştirmenin araçlarından biri olan askeri darbeleri lanetler ve insanlığın bu ayıbı bir kez daha yaşamaması için mücadelesini sürdüreceğini bir kez daha dünya halklarına duyurur.
12 Eylül’ü unutturmayacağız. Özü itibarıyla günümüze dek sürdürülen 12 Eylül sisteminin mahkum edilip, sonuçlarının bir bütün olarak kaldırılması için mücadelemizi her daim artırarak sürdüreceğiz.
Avrupa Sürgünler Meclisi
Yürütme K
226 kez okundu.