“Kimliksizliktir belki de bir sürgünun kimliği… Toprağına çok uzak diyarlara, ağır bir sessizlik olarak bırakılması bundan olsa gerek.”
Ali Dayı ve Mahmut Polat anısına…
Binlercesine konukluk eden bir hastane odasında uzanıyordu… koyaklarda bir rüzgar ıslığı her nefes alışverişi…
ölüme yürüyenin yolunu aydınlatan birer meşale gibi bekliyordu, yakınları… dostları, yoldaşları…
usulca açtı gözlerini… baktı tanıdık yüzlere, yorgunluğunun ağırlığıyla. Bir nefes almışcasına, daldı yeniden acılarının derinliğine… yüzünde ateş damlaları oluştu… Bir gülüş geldi kondu gamzelerine… Boşlukta, bir çocuğun karagözlerine asılı kaldı. Çocuk, umutlu kelebekler gönderdi göz bebeklerine… sonra uzaklardan bir esmer adam geldi… çocukluğunu bulmuşcasına girdi odaya… yine keder diz büktürdü umuda… Uzaklara daldı gözler… odadakiler bir yasa sessiz bir bakış oldular…
yaklaştı adam… Köklerinin kokusuyla, dokundu kardeşinin ellerine… öptü…
Aykırı yüzünü aradım umutla…
gözleri hala kapalıydı… uzanıyordu baştan ayağa yorgun… uzun saçlarında papatyalar kımıldadı…
“zamanı sağalttım tenimde kabullenirken yokluğumu
vay bana!
önce benzerimi aradım, karanlıkta…buldum
sonra aykırı yüzümu aradım umutla…
ve döndüm yalnızlığıma…
bir tutsağın havalandırmasıyla voltaladım kentlerde…görüş günü öncesi akşamının heyecanıyla dolaştım insanların arasında… bir ses, bir işaret aradım, aşka ve özgürlüğe giden..
hep sakınarak, gizlenerek, savundum kendimi… rakibinden fiske yememiş bir gerillanın rüzgarını hissettim bir zaman… Zafer kuşlarıydı onlar; rüzgarlarıyla acılarını, anılarını ve umutlarını taşıyan”…
Hoş geldin gidişime…
“şimdi nasıl açarım bu gözleri ben, yeniden hayata dönmek bu kadar zor iken” dedi…
elindeki sıcaklığı hissedince, açtı gözlerini… gözlerinde mutlu bir hüzün belirdi… baktı kırık camlar ardından…
“hoş geldin gidişime” dedi… söylenenleri duymadı abisi… baktı yalnızca…abisinin elini öptü son bir çırpınışla… Yaşlı bir ülkeyi öper gibi…
“babamın kardeşimin ve dostlarımın yanına gidiyorum…. çocukluk kabuslarımda hep göğsüne sığınırdım, demek sen geldin beni geçirmeye… beni babamla kardeşimin arasına gömün yokluğuma güvenle gideyim”
sadece düşündü bunları söyleyemedi… bilincindeki ışıklar sönmüştü…
Bir sürgünün ölümü tüm sürgünlerin kederinde saygın bir yer bulur kendine…
şimdi dilden dile bir haber, yokluğu duyurulur… Adına ağıtlar yakılır, sözler verilir
hüzünlü bir merasimde, bir resme çerçevelenir
Sürgünün kimliği
kimliksizliktir belki de bir sürgünun kimliği.. Toprağına çok uzak diyarlara, ağır bir sessizlik olarak bırakılması bundan olsa gerek
“Güneşin içinde zerre oldum heval
beni bir serinliğe, yarım kalmış sözlerle gömdüler
kalana yol vardır
gidene sonsuzluk
bak kar geldi yerleşti tepelere
birazdan tipi de gelir
özgürlük kuşlarının rüzgarında kalın
sürgünde ölenlere, ölümü bekleyenlere”
anladım ki, ardında bir keder bırakarak
herkesi eşitliyor ölüm…
HİLMİ NAR
Özgür Politikadan alınmışdır
601 kez okundu.