Yaklaşık her hafta; “Akdeniz’de boğuldular, sayıları…..” diye duyduklarımızdan bir tanesisin. Sıcaktan korunmak için kendine-size bir vantilatör üretmişsin. Nasıl istiyorum seni kucaklamayı, türkçe bilmiyorsun.
O kadar yol katedip, buraya kadar gelenlerden bir taneniz, Wetzlar’daki nehirde pat boğuluverdi geçen hafta; ne gazeteler yazdı-ne televizyonlar gösterdi! Siz toprağa verdiniz onu; acılarınız üzerine acılar katlanarak!
İçeriye girmemiz yasak. Sesinizi ancak, birkaç genci izinle dışarıya alıp, röportaj yapan bir ekip sayesinde duyabiliyoruz. Tuvalet, duş-su, çamaşır makinesi…hak getire! Duş alamayalı günler olmuş. Saatlerce bekliyormuşsunuz tuvalet sıranız gelsin diye. Yemekleriniz paketlerle gelmiş ilk gün. Önce bilememişsiniz bunun bir günlük istihakınız olduğunu, paketin içindekileri hemen yeyivermişsiniz açlıktan. Sonra diğer sabaha kadar aç beklemişsiniz. İkinci gün yine öyle! Sonra birileri gelip sizin dilinizde açıklamış, bunun 3 öğün yemeğiniz olduğunu. Çok utanmşısınız, kafeste yem verilen hayvanlar gibi hissetmişsiniz kendinizi. Sıcaktan-açlıktan hastahanelik olanlar dışındakilere; tercüman verilemiyormuş henüz! Yakında dağıtılacaksınız, o zamana kadar beklemeniz gerekiyormuş. Dışarıdan “şempanze” görmüş gibi bakıyor insanlar sizlere, kafesin içindeki yıkanmamış-pejmürde hallerinize.
Şu görünen büyük “barakalar”da balık istifleme deposu falan değil! Hessen Eyaleti’nin resimde gördüğünüz Mülteci Kampı’nda, bu barakaların altında 500’ü aşkın kişi yerde; kadınlı-erkekli, çoluk-çocuk gecelerini geçirmek zorunda. Bu gencin kaldığı Kamp ise, Giessen’e 15 km. uzaklıkta bulunan Wetzlar şehrinde yeni kuruldu. Diğer kamplar yetmiyor artık. 150’şer kişi bu barakalara dağıtılıyor.
“Biz hiç böyle birşey yaşamadık geçtiğimiz ülkelerde” diyorsun, yine de, kurtulamayanları düşünüp teselli ediyorsun kendini.
Haftalardır basın, televizyon, radyo…, her yerde sizden bahsediliyor. Göçmen kuşların sürülerinden bile, sizden daha çok sevgiyle-hümanistçe bahsedilirken hem de. Haberin yok! Ne gelecek hayalleri var şu anda kafacığında, o hayallerin mutluluğuyla rahatça uyanıp, yeni her günde umudunu yeşertebiliyorsun.
Haberin yok, bütün resmi binaların içerisinde vızır vızır toplantılar yapılıyor bu iki haftadır. Devamı için de randevular alınıyor. “Mültecilere”, size yardım edebilecek gönüllü insanlar aranıyor. Yaklaşık 400 gönüllü insan, hiç ücret almadan sizler için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Mülteciler’le ilgilenen kurumlara, birtek yeni memur alınıp, ücreti ödenmesi düşünülmüyor bile. “Gönüllü çalışanlar” zincirini arttırmak için, özellikle gençlere seminerler veriliyor. Bazıları melek gibi; hemen gözleri yaşarıyor, derslerinden kalan vakitlerini sizlere ayırmak için isimlerini yazdırıyorlar seve seve!
Senin haberin yok ya bunlardan, hayallerinin içerisindesin sadece! Belki böylesi daha iyi, daha taşıman gereken nice ağır günler bekliyor seni. Arabalar, evler, iyi giysiler, yiyecekler görünüyor gözüne sadece. Diğer yandan, sokaktakilerin de, yıllardır burada yaşayanların da haberi yok bütün bu olanlardan. Sadece sizler şehrin merkezine inip, cebinizde artakalan 5 E.la ne alabileceğinizi belki yarım saat kara kara düşünürken, Rewe Marketi’nin içinde görebiliyor bütün insanlar sizi. Nasıl kokuyorsunuz, burunlar kapatılıyor-çantalar sıkı sıkı muhafaza ediliyor. Almanya’nın göbeğinde duş alamayışınızı, susuzluğunuzu değil de “pasaklılığınızı” konuşuyor herkes.
Bütün gözler üzerine böyle dikilince; “benim de biraz param olsun…” diye hayaller kuruyorsun. Kimin evladısın bilmiyoruz, ama ailenin bütün bu olanlardan haberi yok. Annen üzülüp ağlamasın diye, seni göndermek için yıllardır biriktirdikleri para boşa gitti sanmasınlar diye; “iyiyim iyiyim, çok iyi burası, para kazanınca size de yollayacağım-siz de gelebileceksiniz” deyip sonra da…….
Geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu 60.000 ilticacının Almanya dışındaki diğer ülkelere dağıtımını önerdi. Yunanistan ya da İtalya kıyılarına botları vurup yakalanan 40.000 ilticacının, başka ülkelere dağıtımını uygun gördü.
Almanya’da yeni iltica yasaları yürürlüğe girdi geçen hafta! Sırbistan, Makedonya ve Bosna-Hersek’ten gelenleri hemen geri göndermeyi yasallaştırdılar. Gerekçe; “o ülkelerde artık süren bir savaş yok”.Giessen’deki İltica Kampı’ndan bir hafta içerisinde, bu ülkeden gelip-iki gün sonra uçağa bindirilip gönderilenlerin sayısının 250 olduğu söyleniyor…..
Suriye’den önce Türkiye’ye hasbelkader yetişebilen, ailesini orada bırakıp buraya gelebilen; onları aldırmak için uğraşırken pat kelepçelenip uçağa bindirilen bir Kürt doktorunu kurtarıp, uçaktan indirişlerini anlatırken hüngür hüngür ağlayan tercümanlar…
Yaklaşık bir 10 yıldır süren “şimdi mi akıllarına geldi, 20-30 yıl sonra insanları kursa göndermek” sorusunu da cevaplayan, Entegrasyon Kursları’nın yasal ürünlerinin pat açıklanışı! Yıllardır burada olup da, dil öğrenememiş-işsiz olanların terklerinin verilebilirliğinin yasallaştırılması….
“1.Dünya Savaşı sonrasından beri “hristiyanlık alemi”, savaştan kaçanları, kendi ülkesi tarafından politik gerekçelerle takip edilenleri kucakladı” diye yazıları yayınlanan CDU milletvekilleri…
Sen bunları hiç bilmiyorsun ama; duyanlarda da-görenlerde de sizin halinize en azından yüreği cızlayacak yürek bırakılmadı buralarda. Herkes kendi derdinde! İnsanın “kullanım değerinin” bu kadar çıplak resminin çizildiği, “işe yarayan kalabilir-işe yaramayan gidecek”in bu kadar açık ifade edildiği dönemlere de gelindi Avrupa’da.
Yine de çocukların oyuncaklarını-giysilerini sizlere vermek için toparlayışlarındaki saflık, gençlerin yaşaran gözleri umut veriyor bize.
Gözlerindeki-gözlerinizdeki sıcaklık, duruşundaki-duruşunuzdaki yoksulluk; birçoğumuza insana ait en acı, bir yanıyla da en tatlı duyguları yaşattı. Bu yabancılaşmışlık aleminde, bizi nasıl kendimize getirdiniz bir kez daha! Kobane, Rojava, Suriye…oradakiler işte dibimizdeydiler; hem de henüz, aynen oradaki yaşam koşullarına benzer bir yaşamın içerisinde. İşte oradakiler dibimizdeydiler, bunlardı orada vurulanlar-ölenler.
Ganime Gülmez
698 kez okundu.