ALMANYA’DA SEÇİM VE GÖÇMENLER

enginfoto2

Engin Erkiner

22 Eylül’de Almanya’da genel seçim var. Seçimde Türkiye kökenli göçmenler kime ne kadar oy verirler konusu bir süreden beri özellikle Türkçe basında yer alıyor. Yıllardan beri değişmeyen şekilde, rakamları ciddiye almadan ilginç şekilde yer alıyor demek daha doğru olur.

İnsan bu kadar açık olarak kendini kandırabilir mi, diye sormak yersiz olur. Bilmemeleri mümkün değil, biliyorlar ama kendilerini kandırmaya ihtiyaçları var, onun için de böyle yapıyorlar.

Önce seçmen sayısından başlayalım…

Almanya’da Türkiye kökenli vatandaş sayısı yaklaşık 800 bin kişidir. Yayın organları ve hatta değişik Alman partilerindeki Türk ya da Kürtlerden bir bölümü, buradan hareketle “800 bin Türkiye kökenli göçmen oyu var” diye düşünüyor.

Bu düşünce doğru değil, çünkü seçimde oy kullanabilmenin bir şartı vatandaş olmaksa, ikinci şartı da 18 yaşını bitirmiş olmaktır. Dolayısıyla vatandaş sayısı bir şeydir, seçmen sayısı başka bir şeydir.

Türkiye kökenli vatandaşların genellikle genç oldukları dikkate alınacak olursa, seçmen sayısının yarıdan biraz az olduğu düşünülebilir. Yaklaşık olarak 350 tane Türkiye kökenli seçmen var diyelim.

Buradan “350 bin kişinin oy verme hakkı var” sonucu çıkar ya da bu kadar potansiyel oy vardır. Bu insanların hepsi oy kullanmaz. Dolayısıyla oy kullanma oranıyla bu rakamın çarpılması ve böylece de Türkiye kökenli göçmenlerin oyu olarak fiili rakamın bulunması gerekir.

Bu konuda oran yakın zamana kadar bilinmiyordu ve bu nedenle olsa gerek 350 bin kişinin yaklaşık tamamının oy kullandığı varsayılıyordu. Bu doğru bir varsayım değildi ama rakam bilinmeyince böyle yapılıyordu.

Bir süre önce Türkiye kökenli seçmenlerin geçen genel seçimde ne kadar oy kullandıkları açıklandı. Korkunç bir rakam: yüzde 18.

Başka bir deyişle 350 bin seçmenin sadece 63 bin tanesi geçen genel seçimde oy kullanmıştı. Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının seçime katılma oranı Almanya genelinin hayli altında (Almanya genelinde oran yüzde 70’tir).

İnsan ister istemez, Almanya çapında dağılmış 63 bin kişinin bir bölümünün oyunu almak için göçmen kökenli politikacıların bu kadar mücadele etmesinin ne gereği var, diye kendisine soruyor.

Biraz geçmişe gidelim…

Çok sayıda yayın organında şöyle yazılırdı: Vatandaş olan Türkiyeliler (ya da bazılarına göre Türkler) oylarıyla ırkçı partilerden hesap soracaklar.

Kolaylıkla doğru kabul edilen bu saptamanın hiç de böyle olmadığını görüyoruz. Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının büyük çoğunluğu dört yılda bir yapılan sıradan bir vatandaşlık göreviyle bile ilgilenmiyor. Evet, genel seçimde herkes oy kullanmaz ama Almanya genelinde seçime katılma oranı yüzde 70 gibi bir rakam, Türkiye kökenlilerinki ise bunun dörtte biri kadar…

Burada seçimi boykot değil, ilgisizlik söz konusudur.

İkinci olarak, TC bakanlarının sözleri üzerinde durmak gerekir.

Yaklaşık 15 yıl önce Almanya’yı ziyaret eden bakanlar, vatandaş olanlar vasıtasıyla bu ülkenin politikasında söz sahibi olacaklarını açıklamışlardı. Kendini akıllı sanıp karşısındakini de aptal yerine koymanın tipik örneği olan bu açıklamanın ardından, Türkiye kökenlilere çifte vatandaşlık yolunu kapatan yasa geldi. 2000 yılı öncesinde de çifte vatandaş olmak –belirli koşullar dışında- yasal değildi ama bir yolu bulunabiliyordu. 2000 yılında bu yol tümüyle kapandı.

Bazı Türkiye kökenli Alman milletvekilleri, “Bu yasa Türkiyeliler için çıkarıldı” diyerek yasayı eleştiriyorlar. Haklılar, bu yasa bu kesim için çıkarıldı. Bakanlar gelip de böyle açıklama yaparlarsa, karşı taraf da önlemini alır.

Aslında bu önleme gerek yokmuş çünkü seçime ne kadar ilgi gösterildiği ortada…

Yüzde 18 rakamı göçmenlikten başka konudan anlamayan Türkiye kökenli Alman politikacılarını zora sokacak…

Aslında göçmenlik konusundan ne kadar anladıkları da belirsiz, zira büyük bir konu olan göçmenlik hakkında, “göçmenler eziliyor, hakları verilmiyor” söyleminin ötesinde fikirleri bulunmuyor.

Sayılarını da çok sanıyorlardı. 800 bin rakamını baz alırsanız az da değil, ama gerçek böyle değil…

Türk kökenli Alman vatandaşları az biraz durumu kavradılar. Kürt kökenli Alman vatandaşları ise Türklerin 15-20 yıl önceki hatalarını tekrarlıyorlar. Kendilerini çok sanıyorlar. Alman vatandaşlığını almış olan Türk ve Kürt sayısı hakkında açıklanmış bir rakam bulunmuyor, ama Türk kökenlilerin sayısının daha fazla olduğu hem Türklerin göçünün daha eski olmasından hem de vatandaşlık konusunda Kürtlere çıkarılan ek zorluklardan dolayı tahmin etmek zor değil. Bu nedenle Alman vatandaşı olan ve oy kullanan Kürtlerin sayısı yüz bin kadardır dersek büyük yanlış yapılmış olmaz sanıyorum. Ya da Kürt kökenli vatandaşların daha politik olduklarını düşünerek 350 bin rakamının yarısını alalım. Sayı yine de yüksek değildir.

2000-2005 yılları arasında Demokratik Sosyalizm Partisi’nin Frankfurt il yönetimindeydim ve göçmenler konusunda sorumluluk almayı sürekli reddettim. Bazen başkası olmadığı için zoraki olarak yapmak zorunda kaldım ama genelde bu alandan uzak durdum.

Partinin yerel yayın organı Frankfurter Kurier’in iki redaktöründen birisiydim ve barış politikası sözcüsüydüm, göçmenlik konusuna girmek istemiyordum.

İnsanların Türkiyeli göçmenler üzerine büyük laflar etmesine ama göçün tarihini bile bilmemesine tahammül edemiyordum. İşçi göçüyle gelen ilk Türkiyeliler kalifiye elemanlar ve bunların büyük bölümü sonraki yıllarda geri dönüyor. Yılların ihmalkarlığı bu konuda basit gerçeklerin bile bilinmemesine yol açıyordu.

Almanya’daki TC elçiliği ve konsoloslukları Türkiyeli göçmenlerle ilgili olarak politikalarını 1990’lı yıllarda önemli oranda değiştirdiler. İnsanların kalıcı olduklarını solculardan daha önce anladılar ve hem kadrolarını hem de politikalarını değiştirdiler. Yeni kadro olarak da Almanya’daki Türkiye solundan bazı isimleri bünyelerine aldılar. Bu konuda esnek davrandılar ve hatta bunun teorisini bile yaptılar:

Bize Almanca bilen ve Alman toplumuyla bağı olan insanlar gerek… Bunlar da genellikle solcular arasından çıkar. Geçmişte sadece islamcı ve ülkücü kesime dayanarak hata yaptık” değerlendirmesi yapıldı.

Bir dönem TC’nin Almanya büyükelçisi olan Onur Öymen bu konuda önde gelen isimdi.

Aradan neredeyse 20 yıl geçti ve TC devletinin Almanya örgütlenmesi eskisine göre önemli oranda etkinleşti. Almanya’daki Türkiye solu ise ülkedeki örgütlerin buradaki uzantısı olmanın ötesine gidemediği ve dolayısıyla da genel geçer söylemi aşamadığı için önemli bir gelişme gösteremedi.

3434 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir