2. Bölüm
Eylül Hapishaneleri
Eylül hapishanelerini, mahpus yıllarımda tuttuğum günlük notlardan yararlanarak yazmıyorum. Adı geçen dönemde böyle bir şansımızın olmadığını o dönemin mahpusları iyi bilirler. Unutmamak, sırası geldiğinde hatırlamak ve gerektiğinde gelecek kuşaklara aktarmak için, daha sonraları bir köşeye kaydettiğim kısa notlardan yaralanarak yazıyorum. Elinizdeki bu kitabın bundan sonraki sayfalarını, bir dönemin belgesi olarak da okuyabilirsiniz.
Okuyabilirsiniz çünkü bu ölümde anlatılan her olayın bir değil, onlarca, yüzlerce canlı tanığı bulunuyor.
Toplam dokuz yıla yakın hapis yattım. 12 Eylül terörünün büyük bir kısmını içeride geçirdim. Dışarıda baskı ve korku politikasını içeride bire bir yaşadım. Beynimde, bedenimde hissettim. Sadece ben değil elbette, on binlerle birlikte yaşadık.
Hapishaneler zulmün kaleleridir. Egemen sınıfların korku salarak yıldırmak, susturarak caydırmak masadıyla inşa ettiği ıslah etme (!) yuvalarıdır. Aykırı düşünceyi sindirmek, aykırı düşünceleri boğarak yok etme mekanlarıdır.
Eylül öncesi ve sonrası dönemin askeri ve sivil cezaevlerinde, ülke genelinde yaşanan siyasal atmosferin içeriye nasıl yansıdığının canlı tanıklarından sadece biriyim.
Hapishanelerde binlerce devrimci ve sivil halktan insanlar tanıdım.
Bir dönemin ”mafya babası ” olarak tanınan bazı ”ünlü” isimlerle tanıştım.
Yalçın Küçük’le Sultanahmet, Yılmaz Güney’le Toptaşı, Ahmet İsvan’la Metris, Aydın Engin’le Selimiye Cezaevinde bulundum. Hapishanelerde dostlarım da oldu düşmanlarım da.
Dışarıda olduğu gibi içeride de faşistlerle yer yer silahlı çatışmaya varan kavgalarımız oldu.
Askeri cezaevlerinde askerlerle birbirimize girdiğimiz günler oldu.
Siyasi iktidarların eğilimlerine göre, özellikle sivil cezaevlerinde politika değişikliklerine tanıklık ettim.
Adli tutuklu ve hükümlülerin, cezaevi yönetimleri tarafından iliklerine kadar sömürüldüklerini gördüm. Bu gibi yöneticilerin kontrolünde, içeride esrar- eroin gibi uyuşturucu ticareti yaptırılmadığını kimse iddia edemez.
Sübyanlar diye anılan çocuk tutuklu ve hükümlülerin cinsel istismarına da tanığım. Karşı çıktım. Bu konu da eylemler organize ettim ve hapishane arkadaşlarımla / yoldaşlarımla birlikte, çocuk mahkumlara yönelik istismar edici girişimlere karşı, idare yada başka hükümlülere yönelik caydırıcı sert tepki gösterdim.
Askeri ve sivil cezaevlerinde idarenin keyfi uygulamalarına karşı isyanlar organize ettim. sürgünlere yollandım. Disiplin cezaları aldım. Hücrelerde kaldım. Kaba dayaklar yedim, falakalara yatırıldım.
Toplam 6 aydan fazla süren açlık grevlerinde bulundum. Eylül hapishanelerinde tek tip elbise (TTE) direnişleri ve askeri statüye tabi tutulmak istendim. Kabul etmedim. Baskılara karşı direnişlerde bulundum. Sıra dayakları, toplu dayaklar gördüm. Sabah akşam sayımlarında ” hazır ol’da dur, önünü düğmele, komutanım de, tekmil ver ” buyruklarına karşı çıktım. Hazır ol’da durmadım, önümü düğmelemedim. Ne tekmil verdim, ne de yemek duası okuyup ”tanrımıza ham dolsun” demedim. Hiçbirini yapmadım.
Aylarca değil, yıllarca ziyaretçimle görüştürülmedim. Hapiste bile yeniden sorgulanmak üzere siyasi şubeye götürüldüm. Yıllarca televizyon seyretmedim, radyo dinlemedim, gazete okuyamadım. Yediğim dayaklar sonucu, günlerce hücremde baygın yattığım zamanlar oldu.
Çayıma işediler hapiste, yemeklerime tükürdüler. Tam on kez, firar girişiminde bulundum, tünel kazdım, duvar deldim, yakalandım. Saatlerce falakaya çekildim. Aylarca kulaklarımdan kan geldi, duyu organlarımı yitirdim. Haftalarca kulaklarım duymadı. Ellerimle kaşık tutamaz, yemeğimi yiyemez hale geldiğim anlar oldu. Haftalarca yürüyemedim.
İnat ettim. Tek başıma değil, arkadaşlarımla yoldaşlarımla birlikte inat ettim İnat etmeyenleri gördüm. ”tamam ” diyenler yanımızdan alındı. Bağımsızlaştırıldı, ya da öbür tarafa savruldu. ”Bağımsızlaştım, özgürleştim” (!) diyenler sessiz kaldı. ”Döndüm” diyenlerden küfür işittim.
Don gömlek dolaştığım aylar oldu hapiste. Atlet, şort ve terlikle mahkemelere çıktım.
1983 yılının bir kış ayında, Metris’ten Bakırköy Adliyesi’ne Filistinlilerin firarı ile ilgili olarak tek başıma getirildiğim mahkemede, askerlerin arasında beni yarı çıplak gören yaşlı bir amcanın, askerlere dönerek, ” Tımarhaneden mi evladım?” sorusuna, sivilde Emeğin Birliği sempatizanı olduğunu söyleyen Adıyamanlı çavuşun , ”hayır amca, siyasi” diye cevap vermesi üzerine , ihtiyar amcanın ” ne olmuş siyasi olmuşsa bu soğukta goministe bile bu yapılmaz evladım ” diye cevap verirken bana fırlattığı bakışı, bugün bile hatırladıkça gülümsediğim oluyor.
Tekrar ediyorum. Okuyucu, kitabın bu ikinci bölümünü, 1977 Ağustos’ undan başlamak üzere (Aralık 1979-Aralık 1980 dönemi hariç ) 1986 Mart Nisan ayına kadar geçen geçen dönemin, sivil ve askeri cezaevlerinde yaşamın, kısacık da olsa, iddiasız bir belgeseli gözüyle görmeli ve öyle okumalıdır.
Not: Ey Hayat ( THKP_C Acilciler Anıları) kitabı sayfa 111-113 alınmıştır.
1260 kez okundu.