Ölülerin artık kendi kendini gömdüğü o ülkeye dönebilme hakkı iҫin.
Belkıs Önal Pişmişler
Ölüleri Gömmeli ve Verdun`un Ölüleri oyunlarında sanatın doruklara taşıdığı yaratıcı gücüyle militarizmin ahlaki yetersizliğine en sert ve ağır eleştiriler yöneltilir.
Ölüler gömülmeyi reddederek, ya da mezarlarından kalkıp haykırarak, kendi ölümünün hesabını sormaktaki çaresizliğini ortaya koyup, insan soyunun münzevi kaçışında peşine düşerler. Gerçeküstülüğün yakaladığı bu gerҫekliğe benzer bir şeyler oluyor Türkiye’nin Kürt ilçelerinde. Haftalardır süren çatışmalarda herkesin gözü önünde insanlar yaralanıyor, yine herkesin gözü önünde yaralılar ölüyor ve herkesin gözü önünde ölüler gömülemiyor.
Belirsiz bir sürekliliğe dönüşen bu zalim ve yakıcı bilgi ve sesler, bebek, çocuk insan ölülerinin görüntüleri varsayılan etkiyi yaratmıyor.
Hilekar, kıyıcı savaş günlüklerine ilişkin artan bilgiler karşısında insanlık, insanlık deneyiminden devralınan mirasa aldırmıyor.
Değerlerini kaybetmiş bir insanlık anlayışı, soyut adalet, soyut barışla kendini açıklamaya ҫabalayan esrarengiz bir dile havale edilerek, faaliyetlerin parçası olmaya mahkum kılınıyor.
Tarih kitaplarında yazılmayacak hayatlar, ebedi kayıplar tragedyanın karanlık korosuna kaydediliyorlar.
Temel ideolojik dayanakları ile faşizm Türkiye’de, siyasal ekonomik ittifak güçlerinin dünya ve Avrupa düzleminde kendine tanınan ses çıkarılmama süresince, ne varsa denemek istiyor.
Bütün bu olaylar ve süreҫ hayli uzun bir geçmişe sahip. Buna ilişkin vurgular bu yazının amacı değil.
Bu bir töz durumu. Ve bundan çıkmak iҫin öneriler olsa gerek.
Artık kimi devletlerin halklarının önemli bölümü, dışarıda yaşıyor, göçüyor, kaçıyor. Bu devletlerden en stratejiği de Türkiye.
En yoğunu 12 Eylül faşizmi döneminde olmak üzere değişik saldırı yoğunluklarında göç dalgalarıyla topraklarından insan çıkışları yaşanan bir alan olarak, aynı zamanda da güncel bir göç koridoru.
Bu koridor, sözüm ona demokratik hukuk devleti ve insani değerler manzumesine her dem atıfta bulunanlarca, mültecilerin orada tutulmaları iҫin ҫok önemli. İttifak mekanizmaları, devlet ve hükumetlerin ellerinde saymakta oldukları üç milyar Euro’yu, Ankara Katliamı sonrası muhasebeleştirmeyle nelere nereye dek göz yumulacağını da gösterdi.
Fakat asgari anlamda can, mal ve insan onuru güvencesini ihlal edebilme kapasitesine, akademisyenlerin barış bildirisinin yarattığı demokratik kolektif ruh, bir sınır ҫizdi.
Şimdi biz de ASM olarak can alıcı şu sorunun yanıtını tartışalım isterim.
İnşa edici bir hamle iҫin hem imkan, hem de sorumluluklardan söz edilebilir mi?
Avrupa Sürgünler Meclisinde yer alan pek ҫok katılımcının 12 Eylül’ün gerek sözde yargılanmasında, gerek kimi yasal değişiklikler sırasında sürece müdahil olma girişim ve ҫabaları aşikar.
Ancak darbelere karşı olma ve askeri vesayeti geriletme vasatına oturtulmuş AKP demagojisi karşısında 12 Eylül ve devamı sistematiğin, açık bir teşhiri ve hesaplaması olmadı.
Ayrıca ülke iҫi gündeme düşen, ülkemize neden dönemiyoruz, ülkemize dönüşün önündeki engeller kaldırılsın iҫerikli ҫağrı ve bildirimlerin de ҫok can-i gönülden dile gelip de, iz bıraktığı da söylenemez.
Faşist militarist cunta ve onun nizami dizgesini sürdüren hukuk dışılıklar sosyalist, devrimci, Kürt ve muhalifleri ҫok uzun yıllardır kuşatıyor. Sürgün, sürekli ve ebedi bir hal alıyor.
Neredeyse kırk yıldır sıkıyönetimlerin, askeri mahkemelerin Devlet Güvenlik ve Özel Yetkili mahkemelerin, INTERPOL kararları, değişik adlar altında mevcudiyetini sürdürüyor.
Evrensel hukuka aykırılıkları herkesçe sabit, uluslararası hiçbir düzlemde onaylanmayan bu militarist kararlara Avrupa’nın sadakat göstermesine son vermesini dillendirme güncel bir boyuta taşınamaz mı?
Madem Türkiye’nin denizlerinde, sokaklarında ölüler dolaşıyor, madem taşınması katlanılmaz ağır bedellere yol açan bir hüzün var kökleşmeye ҫalışan.
Açsın Türkiye kapılarını, kaldırsın bu arkaik kararları, ablukalara son versin.
Hem derdi başından aşkın ülke iҫi demokratik muhalefete, barış talebine destek, hem Avrupa’nın demokratik ve entelektüel vicdanına simgesel bir seslenişle, insanlığın ortak mirasına ilişkin hatırlatmayla, ülkeye dönebilmenin tasfiye edilemez bir hak olduğunu yinelemek iҫin.
Ölülerin artık kendi kendini gömdüğü o ülkeye dönebilme hakkı iҫin.
534 kez okundu.