DİRENİŞTEN MECLİSE!

fevzi
Fevzi KARADENİZ*

Kürtler direniyor. Dağda, ovada, meydanda, caddede, sokakta, Kobani’de…. HEP’ten DEP’e, HADEP’ten HDP’ye legal demokratik alanda direniyorlar. Bu kez yalnız da değiller. Bir başka direniş geleneğinden gelen, 15-16 Haziran’ları, 1 Mayıs’ları yaratan ve onları Gezi ile birleştiren Türkiye’nin sol-sosyalist, devrimci, demokrat güçlerin bir kesimiyle, dayanışmaya inanan emekçileriyle birlikteler. Birlikte Meclise girecekler, orayı halkın kürsüsüne çevirecekler.
Evet, Türkiye bir kez daha seçim atmosferine girmiş bulunuyor. Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve şimdi Genel seçimler.
Bu seçimler getireceği, götüreceği birçok bakımlardan önceliklerden önemli. Oluşacak yeni Meclis aynı zamanda Yeni Anayasayı yapacak. Nasıl bir Anayasa? Ne kadar demokrasi, ne kadar özgürlük getirecek? Bu seçimler onu da belirleyecek.
Öte yandan AKP çoğunluğu elde edebilecek mi? Ederse, Başkanlık sistemine geçecek mi? HDP barajı aşabilecek mi? Nasıl bir bağlaşıklık politikasıyla barajı aşabilir? Aşmazsa ne olur?
Bu soruları çoğaltmak mümkün ama bu kadarı bile önümüzdeki günlerin nelere gebe olduğunu izaha yeterlidir sanırım.
Sondan başlayalım: Gerçek anlamda bir barış, demokratik bir Türkiye, geniş özgürlükçü bir ortam, AKP’nin Başkanlık sevdası, her şey, ama her şey HDP’nin seçim öncesinde –yani bugünlerde- takınacağı tavra, geliştireceği ilişkilere, kuracağı ittifaklara, göstereceği adaylara, yapacağı çalışmaya ve alacağı sonuçlara bağlı.
Bir ihtimal HDP’nin barajı geçememesidir ki, bu durumda da kıyamet kopmaz. Yeniden silaha başvurulmaz, ortalık karışmaz. Siz bakmayın devlet-hükümet yetkililerinin şantajlarına, Demirtaş’ın açıklamalarını çarpıtmalarına, yıpratma kampanyalarına…”Açılım” denen süreç de bugünkü gibi “kör-topal” yürür.
Nedeni basit: Savaşın da, sürecin de karar alıcısı HDP değil. Ama Kürt siyasi hareketinin, giderek Türkiye demokrasi güçlerinin bu büyük potansiyelinin parlamentoya yansımaması elbette ki, önemli bir kayıp olur.
Başka bir söylemle AKP’nin tek başına çoğunluğu alma olanağı doğar. Yeni Anayasayı kendi yapacak. Başkanlık sistemine geçecek, egemenliğini pekiştirecek. Oyları yetmezse yakın arkadaşı MHP’nin desteğini alacak. HDP’nin olmadığı Parlamentoda buna bahane bulabilecek.
Biz şimdilik bu ihtimali, bu kötü senaryoyu gözden uzak tutmadan bir yana bırakalım, madalyonun öte yanına bakalım:
HDP Proje olarak önemli bir oluşum. Amaçları, hedefleri, insan merkezli yaklaşımları özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Selahattin Demirtaş’ın performansı, inandırıcı kişiliğiyle birleşince geniş kesimler üzerinde de bir ilgi ve sempati uyandırdı.
Türkiye halklarına, farklı inanç gruplarına, hayat tarzlarına daha özgür, yeni bir yaşam öneren söylemler tuttu denebilir. Ne ki, bu güzel ve kucaklayıcı sözlerin henüz içi doldurulmuş değil.
Ekonomide, eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, çalışma yaşamında, paylaşımda somut olarak neyi vadediyor ? On milyonlarca işsiz var ülkede. Çareleri, çözüm önerileri nelerdir?
Türkiye’de sendikalaşma oranı sadece yüzde 4. Yani her yüz çalışandan sadece 4 tanesi sendikalı. Milyonlarca emekçi “memur” adı altında sendikal haklarından yoksundur. Taşeronlaşma beraberinde mafyalaşmayı getirmiş, işçiler zorba firmaların insafına terkedilmiş durumda. HDP emek dünyasına ne öneriyor?
Kırsala yönelik Programı, projeleri var mıdır? Buğdayın, pamuğun, fındığın, çayın, zeytinin, üzümün, narenciyenin üreticilerinin sorunları biliniyor mu? Ölen hayvancılık nasıl yeniden diriltilebilir?… Bu kesimlerin kooperatifleriyle, dernekleriyle, meslek kuruluşlarıyla, daha da önemlisi doğrudan kendileriyle ilişkiler var mıdır?
Gençlere, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, engellilere genel, güzel sözler dışında nasıl bir hayat sunuluyor? Eğitimleri, oyun alanları, çalışmaları, barınmaları, korunmaları, moral ihtiyaçları için neler yapılacak ? Yaşamları nasıl kolaylaştırılacak?
Beş milyondan fazla Türkiye’linin yaşadığı Avrupa alanı için özgün düşünceleri, projeleri nelerdir? Nasıl bir çalışma öngörmektedir?.
HDP açık, net, anlaşılır bir Program ve Projelerle halkın karşısına çıkmalı. Sadece itiraz eden muhalif parti kimliğinden iktidara alternatif konuma yükselmeli. Halkın her kesiminden insanın doğrudan ilgi alanına girmeli; maddi-manevi ihtiyaçlarına cevap verebilmeli.
-İlkokuldan Üniversite bitimine kadar tüm öğrencilere burs.
-İşsizlerin toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanması.
-Tüm evsizlerin devlet tarafından ev sahibi yapılması.
-Asgari ücretin ve emekli maaşlarının iki katına çıkarılması.
-Konutlarda kullanılan suyun bedava olması.
Halkın doğrudan günlük ekonomik yaşamı ve geleceğiyle ilgili bu iyileştirici önlemleri sosyal, kültürel, çevresel alanlara da yayarak yüzlerce kere çoğaltabiliriz.
Mevcut düzen partileri, naif gazeteciler “kaynak nereden?” diye soracaklar. Bu ülkenin kaynakları yanında önerilenler denizde damladır. Bir tek ordunun, diyanetin bütçesinin yarıya indirilmesiyle elde edilecek kaynak milyonlarca insanın refahı için yeterlidir. Ayrıca ikna edilmesi gereken iktidar çevreleri, onların sözcüleri değil, halkın kendisi olmalı. Açıkçası bu da kolay değil.
Türkiye’nin adını anmaktan imtina ederek “Anadolu, Mezopotamya halkları” sloganlarıyla, “Kürt, Ermeni, Süryani-Keldani, Laz, Çerkez” diye sıralayıp Türkleri unuttuğumuz bildirilerle, söylemlerle Trakya’daki, Ege’deki, Karadeniz’deki insanlara gidemeyiz. Gideriz, güven veremeyiz. Derdimizi anlatamayız. Oy alamayız.
Coğrafyamızın kadim halklarına bir borcumuz varsa, ki var; onu daha çok insana ulaşarak, dostluk kurarak, güven vererek, ikna ederek ödeyebiliriz. Eğer tarihsel araştırmalar, akademik çalışmalar yapmıyorsak, siyaset yapıyorsak.
HDP’nin bugünkünden daha geniş toplumsal kesimlerle buluşamamasının bir nedeni, belki de ilki kanaatimce bileşimindeki “darlık” lıktır. Parti Kürtlerin bütününü olmasa da Kürt özgürlük hareketinin büyük kitle ve moral desteğini bünyesinde taşıyor ama, Türkiye’nin demokrasi güçleri ve emekçi kitleleri açısından bu desteğin sağlandığı söylenemez.
Ayrıca HDP’nin kimi bileşenleri sözkonusu politik darlık, seçim, yönetim ve başka hesaplar yüzünden dışındaki Parti, Grup ve bağımsız şahsiyetlere mesafeliler, ilişkiye geçmekte gönülsüzler. Aslında dışarda kalanlar da öyle. EMEP’in tavrı, gerekçeleri biliniyor ama inandırıcı mı bilemiyorum.
Durum bu ise, büyük sorumluluklar yüklenmiş HDP en başta kendisi bu anlayışlara son vermeli. Kendi kongre kararlarına veya yürütmekte olduğu kapalı görüşmelere sarılmadan sadece bu konuya ilişkin basının karşısına çıkmalı; kamuoyuna kendi dışındaki tüm demokrasi güçleriyle ittifaktan yana olduğunu açıklamalıdır.
Çalması gereken bir kapı, ayrım yapmadan, ilerici-yurtsever Kürt Parti ve gruplarıyla bölgenin kanaat önderleri olmalı. HDP bu ittifak politikasıyla Kobani rüzgarını, maneviyatını arkasına alarak AKP’yi bütün Kürt illerinde yüzde 30’un altına indirmeyi hedeflemelidir.
Bir diğer ittifak gücü –içindeki ulusalcı eğilimlere rağmen- Birleşik Haziran Hareketidir. ÖDP Türkiye solunun yaygın ve saygın partisidir ama, angaje olduğu Haziran Hareketi varken tek başına ona çağrılar yapmak gerçekçi değil. Cepheyi de daraltıcıdır.
Öte yandan Birleşik Haziran Hareketi içinde yer alsın-almasın DİSK, KESK, TMMOB, TTB, Alevi Kurum ve Kuruluşları, Halkevleri, Türk-İş’e bağlı ilerici sendikalar, Kadın örgütleri, Çevre Hareketleri, Gezi İnisiyatifi, Öğrenci Kollektifleri, Çarşı gibi Taraftar Grupları, Sanat Çevreleri, LBGT bireyleri, Kent, mahalle, semt konseyleri, CHP’den sıtkı sıyrılan laik-demokratik gruplar, şahsiyetler v.b…çevrelere, kesimlere mutlaka gidilmesi gerekiyor.
Keza yüz binlercesinin oylarına talip olduğu Avrupa’daki göçmenlerin, farklı siyasi eğilimlerin, kültür gruplarının ve en önemlisi sürgün hayatı yaşayanların kurumlarına, örgütlerine gidilmeli, istemleri, talepleri alınmalıdır.
Aslında gitmek, görüşmek yetmiyor. Israrcı olmak, tavizci olmak, özveride bulunmak, ikna edici olmak gerekiyor.

th

Bütün bunlar ve burada unutulan fazlaları HDP bileşenleriyle birlikte Türkiye tarihinin bir dönüm noktası olan Gezi Direnişinin ruhunu temsil ediyor. HDP onlara kendi Programını, ilkelerini dayatmadan daha geniş çerçevede ittifak kurabilir. Şu veya bu Partiye, çevreye, gruba (istisnalar hariç) birer-ikişer milletvekili önermek yerine bunların tümüne 20 kişilik bir kontenjan tanıyabilir. Bizzat kendilerinin seçecekleri bu adaylar emekçilerin, işsizlerin, kadınların gençlerin, Alevi toplumunun, aydınların, sanatçıların, laik-demokratik kesimlerin yoğun olarak yaşadıkları Gezi direnişinin sembol şehirleri İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Aydın, Manisa, Adana, Mersin, Antalya, Antakya, Dersim, Artvin’den seçilebilir sıralardan gösterilebilir.
Siyasette 2+2=4 etmez. Toplumsal hareketliliğin yasaları matematikten farklı işliyor. Her seçimde milyonlarca seçmen – Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yanılmıyorsam 5 milyondu- solun ve demokrasi güçlerinin birleşememesinden, herhangi bir Partide kendisini ifade edememesinden ötürü protestolarda bulunuyor, sandık başına gitmiyor; bunlar biliniyor. Alternatifler azaltılırsa, protestocular, kararsızlar HDP’ye yönelebilir. Geçmişin yanlışlarında ısrar edilmemeli.Metal-işçileri-grev-3-Şubat-2015-660x330kürtaj-yasak-4-şubat-2015-660x330
Özetle böylesine geniş bir birliktelik sağlanırsa, HDP yüzde 13- 14 civarında bir oy oranıyla 80 – 90 milletvekili çıkarabilir.
Bağlı olarak şunun altını çizmek isterim: HDP hem seçim çalışmaları sırasında kampanyalarda, propagandada, hem de seçimden sonra Parlamentoda ittifak kurduğu dostlarını geniş ve esnek ilkeler çerçevesinde özgür bırakmalı. Dost güçler isterse, Mecliste Bağımsız Grup kurabilmelidirler. Bu Gezi direnişinin Parlamentodaki temsilcisi olur.
Kürt siyasi hareketiyle Türkiye sol’unun, tüm demokrasi güçlerinin, giderek Türkiye emekçi halklarının birbirine güveni, barış, eşitlik ve özgürlük yolunda birlikteliği ancak böyle sağlanır.
*Avrupa Barış ve Demokrasi Meclisi (ABDEM) üyesi

Avrupa Sürgünler Meclisi Yürütme üyesi

591 kez okundu.

Check Also

SÜRGÜNLÜK VE ETNOLOJİ – Engin Erkiner

            Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir