Vatandaşlık ve ırkçılık

Suriyelileri istemeyenler gerçekte bu ülkede demokratikleşmeyi de istemediklerinin farkında olmayanlardır.

Engin Erkinerimages

Ülkedeki yaklaşık üç milyon Suriyelinin –iki milyon kadarı kadın ve çocuktur- vatandaşlığı konusuyla ilgili alınan tavırlar, yapılan belirlemeler Türklerde ve sayısını bilemeyeceğimiz kadar Kürtlerde de ciddi bir ırkçılığın bulunduğunu gösterdi.

Irkçılık, başka ülkelerde olduğu gibi, kendisine gerekçe bulur ve “ırkçı değilim ama…” diyerek başlar.

Irkçılığın insanlık değerlerine karşı bir suç olduğu –yıllar geçtikten sonra- genel olarak kabul edilmiş durumdadır ama bu durum ırkçı olmadığını söyleyenlerin ırkçılık yapmasını engellemiyor.

“Ülkemizde Suriyeli istemiyoruz” belirlemesi açık bir ırkçılıktır.

ImageHandlerTürkiye dışındaki ülkelerdeki nüfusu beş milyona ulaşmış TC sınırları içindeki Türklerin ve Kürtlerin bunu söylemesi ise aptalca bir ırkçılıktır.

Avrupa Birliği ülkeleri, ABD, Kanada ve Avustralya’nın TC vatandaşlarına uyguladığı vize kalkacak olsaydı, ülke boşalırdı. Bu durumdaki insanların Suriyeliler için “vatanlarını satıp buraya geldiler” demesi komediden başka bir şey değildir.

“Bazı şeyleri yapmak hakkı sadece bana aittir, ben yapabilirim ama başkası yapamaz” anlamına gelen bir tutum ancak ırkçılık olarak adlandırılabilir.

Müslüman ırkçı olmazmış, haydi canım sen de!

Suriyeliler buraya yerleştirilmesin, başka yere gitsinler, deniliyor.

Buraya yerleştirilmesin dedikleri yerler; Alevi yerleşim birimlerinin yakını, Kürt illeri, CHP’ye oy verenlerin yoğunlaştığı Ege kıyılarıdır.

Bununla Almanya’da bulundukları yerleşim yerine mülteci yurdu yapılmasını istemeyenlerin tutumu arasında nasıl bir fark bulunuyor?

Herkesin kendine göre bir nedeni vardır. Neden aranırsa bulunur.

Almanya’nın geçtiğimiz yıl 1,1 Milyon mülteci almış olmasına karşı çıkan, Merkel hükumetine tepki duyan ve bunun ardından da mültecilere saldıranlarla, AKP’ye tepki duyup bu tepkiyi Suriyelilere yöneltenler arasında ne fark var?

Suriyeli mültecilerin toplu olarak vatandaşlığa alınmasına karşı savunulması gereken, ülkenin genel bir iltica yasasına kavuşmasıdır. Türkiye’de OECD ülkeleri dışından gelenler için iltica yasası bulunmuyor. OECD ülkelerinden de kimse zaten Türkiye’de iltica etmek istemez.

İltica yasası istemek ve ülkede bulunan üç milyondan fazla Afgan, Suriyeli ve Iraklının durumunun bir statüye bağlanmasını istemek doğrudur ama AKP bugünün koşullarında böyle bir yasayı çıkaramaz.

Ülkesindeki savaştan kaçmış olmak iltica nedeni kabul edilecektir, ama bu ülkenin bir bölümünde yıllardan beri süren bir savaş var.

Dini inancından dolayı takibe uğramak iltica nedeni kabul edilecektir, ama aynı durum ülkede yıllardan beri bulunuyor. Son örneği oruç tutanların tutmayanlara yönelik saldırılarıydı.

Fikirlerini açıkça ifade ettiği için takibata uğramış olmak iltica nedenidir, ama böyle davranıp ardından da “cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla hapse giren, para cezasına çarptırılan, mesleğini kaybeden çok sayıda insan bulunuyor.

AKP, AB ülkelerindekine benzer bir iltica yasası çıkarırsa, çok sayıda TC vatandaşı için iltica başvurusu yapmak hakkı doğar!

Komik bir durum olur çünkü haklarını çiğneyen hükümet ve devlete karşı aynı hükümet ve devletten iltica istiyorsun…

Çok da yanlış değil çünkü ülke vatandaşı olarak iltica yasasındaki iltica nedenleriyle karşı karşıyasın, sadece gidip başka ülkeye iltica etmen gerekiyor.

Üç milyon civarındaki Suriyeli kademeli olarak TC vatandaşı yapılacak çünkü başka bir çıkış yolu bulunmuyor. AB ülkeleriyle yapılan mülteci anlaşması gereği, Türkiye’den Avrupa’ya mülteci akınının iyice azaltılması gerekiyor. Bunun için ise Balkan yolunun ve Yunanistan adalarına gidişin kapatılması yetmez, bu insanlara ülkede gelecek için az çok güvenli bir statünün sağlanması gerekir.

“Geçici koruma altında bulunmak” böyle bir statü değildir.

Genel bir iltica yasasının çıkarılması bugünkü koşullarda hayli zordur ve bu durumda da tek çare olarak mültecilerin vatandaş olması kalmaktadır.

Yapılan plana göre ilk aşamada 40 bin kadar vasıflı kişi (doktor, mühendis vb. mesleklere sahip olanlar) aileleriyle birlikte vatandaş olacaktır. Bu yaklaşık 200 bin kişi demektir.

Ardından daha geri eğitim düzeyinde ama tamircilik, teknikerlik gibi becerilere sahip olanlar vatandaş yapılacaktır ve sonuçta önümüzdeki beş yıl içinde belki küçük bir bölüm dışında bütün Suriyeliler vatandaşlığa alınacaktır.

Vatandaş olanın şurada veya burada oturmak gibi bir mecburiyeti bulunmadığı için, “Alevi köyünün yakınında oturmasın”, “Kürtlerin bulunduğu yere gelmesin” gibi taleplerin de anlamı kalmayacaktır.

Bu insanların iş imkanlarının daha fazla olduğu Marmara, Akdeniz ve Ege bölgelerini tercih edeceklerini söylemek mümkündür.

Bu sefer, zaten yaşanılan, “fiyat kırıyorlar, işimizi elimizden alıyorlar” söylemi başlayacaktır.

Almanya’da çalışanlar –eski göçmenler dahil- bunu yapınca ırkçılık olur, bizde yapılınca olmaz!

Teoride işçi sınıfının marifetlerinden sürekli söz edenlerin, pratikte bu sınıfın fazlasıyla bölünmüş olduğunu, göçmen işçilerin sınıfın bölünmesinde önemli rol oynadığını, bu anlayışın ABD’den başlayarak bütün kapitalist ülkelerde yıllardan beri uygulandığını bilmesinde yarar bulunuyor.

Hardt ve Negri İmparatorluk adlı kitaplarında ABD’de bu bölünmenin nasıl uygulandığını örnekleriyle anlatırlar.

Bir işyerinde –diyelim- toplam iki bin kişi çalışacaksa, bunların hangi oranda hangi halktan ve dinden olması gerektiğinin hesabı bulunuyor. Değişik halklardan ve dinlerden ya da mezheplerden gelen işçiler arasında öyle bir zıtlık bulunuyor ki, bunlar ücret artışı gibi herkesi ilgilendiren bir konuda bile birleşip ortak bir tutum sergileyemiyorlar.

Suriyelilerin tamamına yakını Müslüman ve Sünni oldukları için bu ayrım bizde daha az hayata geçer ama başka ayrımlar pekala gündeme gelebilir.

Her durumda Suriyelilerin önemli bir bölümü zaten çok uluslu olan Türkiye işçi sınıfının parçası olacaktır. Toplam sayı ve iç bölünme artacaktır.

Bir ülkenin demokratikleşmesi, o ülkedeki ilticacıların ve göçmenlerin haklarının tanınmasını da içerir. O insanları dışlayan “kendine demokratikleşme” olamaz.

Suriyelileri istemeyenler gerçekte bu ülkede demokratikleşmeyi de istemediklerinin farkında olmayanlardır.

“Kendine demokratikleşme” olmuyor!

 

 

318 kez okundu.

Check Also

ASM Yürütme Kurulu 9. Toplantısı Gerçekleşti

Dünyada emperyalistler arası savaş ve işgallerin sürdüğü, silahlanmaya yönelik askeri bütçelerin artırıldığı, 16-18 Şubat tarihleri …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir